Sözlük anlamı, "belirli bir süre bir şeye karşı toplumca gösterilen yaygın düşkünlük" olan moda her ne kadar yemek yeme alışkanlıklarından siyasi akımlara, ev içi dekorasyondan günlük konuşma diline ve toplumsal davranış kalıplarına kadar çok geniş bir alanı inceleyen, aynı zaman sosyolojik değişimleri tetikleyen bir kavramsa da, günümüzde moda daha ziyade giyim kuşamla birlikte anılır.
Öyle ki, moda yazarı diye tabir edilen kişiler bu minvalde kalem oynatırlar, moda dergileri giyim kuşamı merkezine alan yayınlar yaparlar.
Modanın hayatımıza nasıl girdiğine bakacak olursak eğer, iletişim araçlarının olmadığı, insanların birbiriyle ilişkisinin, dolayısıyla etkileşiminin nispeten az olduğu 18. yüzyıldan önce yalnızca bizim coğrafyamızda değil, Avrupa'da dahi bugünkü gibi bir moda kavramından söz etmek zordur.
Sanayi Devriminden sonra yaşam alışkanlıklarının değişmesiyle, üretim teknolojilerinin ve iletişim araçlarının artmasıyla birlikte moda toplumsal hayatta yavaş yavaş yer edinmeye başlar.
Zira bireyler gelişen üretim araçları sayesinde modanın ilgi alanındaki ürünlere daha kolay erişirler.
Yine bu dönemden itibaren birey kavramının ve haklarının önem kazanması, geleneksel toplum yapılarının gitgide çözülmesi de modanın insan hayatlarındaki yerini sağlamlaştırır.
Önceleri bireyler için adeta bir lüks gibi görülen, üst sınıfın dışına çıkamayan moda, toplumun diğer kesimlerini de ilgilendirmeye başlar.
Artık her sınıftan insanlar için nasıl görünmeye başladıkları, giydiklerinin moda& demode olup olmadığı önem arz eder.
Moda üzerine uzman kişiler yetişmeye başlar.
3. Selim'in Batılılaşma çabaları
Bizde de III.Selim'im Batılılaşma çabalarıyla birlikte saray ve çevresinde görülen yenilikler bağlamında ilk defa toplumsal hayata giren bir moda hareketinden söz edilebilir.
Daha sonra ilan edilen Tanzimat Fermanı ve Meşrutiyet'teki Batılılaşma hareketlerinin kurumları ve toplumsal hayatı hedef almasıyla birlikte, moda gitgide merkezden çevreye doğru yayılır.
Bu dönemde giyim kuşamın yanı sıra müzik zevkini, adetleri, konuşma dilini, genel anlamda kültürü ve mimariyi içine alan moda kavramı alafrangalaşmayla adeta aynı anlama gelir.
Nitekim 20. yüzyılın başından itibaren entelektüeller de kayıtsız kalamaz ve modayı sosyolojik bir mesele olarak ele almaya başlarlar. Moda kavramının modern toplum inşasındaki rolünü incelerler.
Edebiyatçılar ise modern toplum inşasındaki rolü açısından modayı romanlarında kimi zaman güzelleyebildikleri gibi, bazen de modanın yarattığı değişimlere dair tepkilerini yansıtırlar.
Ahlaki tanımlar ve moda
Keza romanlarında dönemine göre "cesur" hikayeler anlatan ve edebiyat kuramcılarının "muhafazakar" olarak nitelendiremeyecekleri Hüseyin Rahmi dahi moda kavramını bazı romanlarında işe yaramaz, vakit kaybı bir mesele olarak ele alır.
Zaman zaman toplumsal dönüşümlere hoşnutsuzlukla baktığını belli eder.
Bilhassa Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş dönemlerinde gerek toplumun kendiliğinden kabul ettiği, gerek yönetici sınıfın dayattığı moda akımları başka kesimlerde de tepkilere neden olur. Bu bağlamda kadınların giyimi kuşamı modanın en tartışmalı, belki de en çok tepki toplayan alanlarından biri haline gelir.
Kadınların önce peçelerinden, sonra çarşaflarından kurtularak zamanla arzu ettiği gibi giyinebilmeleri, yüzlerini, başlarını açabilmeleri, hatta bir dönem "dekolte modasına" uymaları toplumun "aydın kesimini" dahi rahatsız eder ve pek çok yazar, romanlarında "kötü kadın" tiplemesini, bu dekolte modasından esinlenerek yaratır.
Cumhuriyet döneminde devlet kadınların giyimini kısıtlayıcı tedbirler almasa da, yeni yaratılan kadın tipi, fedakar, ev ödevlerini ihmal etmeyen, erkekle omuz omuza çalışan, cinsiyetini gizleyen yurttaş tipidir.
Bu idealde, dekolte giyen kadının yeri yoktur. Öyle ki toplumun esas aldığı ahlaki değerler uzun bir süre bu "dekolte giyim" üzerinden tanımlanır. Ne yazık ki kadının kıyafeti Türkiye edebiyatının en çok ele alınan, hatta taşlanan meselelerinden biri haline gelir.
Dünden bugüne değişen fazla bir şey yoktur.
Ancak yine de modaya ve onun etki alanındaki giyim kuşama dair tartışmaların yalnızca kadın meselesine dair olduğunu söylemek eksik olur. Nitekim cumhuriyetin ilanından sonra çağdaşlaşma hamleleri ve toplumdaki yansımalarıyla erkekler de en az kadınlar kadar giyim kuşamlarını, alışkanlıklarını değiştirirler, modayı takip ederler.
Birlikte oldukları kadınların yanında şık ve hoş görünme isteğinin yanı sıra, toplumsal statü kaygısı da erkeklerin modayı takip etmelerinde önemli rol oynar.
Ütü izinin yeri, yaka çiçeği
Erkeklerin giydikleri pantolonlardaki ütü izinin yeri, gömleklerinin kolanmış olması, kol düğmelerinin ve plastron boyun bağlarına taktıkları iğnelerinin cinsi, monokl ve baston kullanmaları, yaka çiçeği takmaları, kol saatleri, saç ve bıyık biçimleri gibi ayrıntılar kimi zaman tartışmalara neden olabildiği gibi dönemin romanlarında modayı yakından takip eden erkekleri anlatılırken sık sık kullanılır.
Akademisyen Çilem Tercüman, literatürde eksikliği hissedilen bir çalışma gerçekleştirmiş ve Tanzimat'la birlikte başlayan Meşrutiyet'le birlikte hızlanan Türkiye'deki çağdaşlaşma hareketinin en büyük ivme gösterdiği, 1923 ile 1940 arasındaki dönemde yazılan romanlardan yola çıkarak incelediği moda kavramına ve toplumsal değişime Türk Romanında Moda ve Toplumsal Değişim (1923-1940) isimli eserinde yer vermiş.
Tercüman, giyim kuşamın yanı sıra, modernleşmenin gözle görünür konularından biri olarak mimarideki moda akımlarına, bilhassa İstanbul'da yaşamanın moda olduğu semtlere, evlerin içindeki eşyaların yıllara göre geçirdiği değişimine, eğlence hayatında bir döneme damgasını vuran eğilimlere, hatta sigara ve uyuşturucu alışkanlıklarının dahi nasıl modayla topluma yerleştiği gibi daha pek çok ayrıntıya da mercek tutmuş ve bu dönemde yazılan hatırı sayılır sayıda romanı inceleyerek dönemin portresini başarılı bir şekilde sunmuş.
Modanın konusu hayatın her alanı olduğu için, yazarın ele aldığı dönemdeki moda akımlarının aynı zamanda Türkiye'nin çağdaşlaşma yolculuğunun bir lokomotifi olduğunu da söyleyebiliriz.
Bu serüvenin ve modanın insanların hayatındaki etkilerinin, yaratığı sancıların hatta bazen doğurduğu trajikomik durumların toplumun aynası olan edebiyata nasıl yansıdığına dair Tercüman'ın eseri önemli bir başvuru kaynağı niteliğinde. (MK/PT)