Afganistan'da "Uluslararası Afganistan Birliği (ISAF)" adı altında 83 bin asker bulunuyor. Bunların yarıdan çoğu ABD'ye ait... Türkiye'nin asker sayısı ise 1750...
Brüksel'de yapılan NATO ülkeleri dışişleri bakanları toplantısından sonra, ABD'nin isteğine uygun olarak, değişik ülkelerin ISAF'a katkısı 7000 kişi arttı. Asker sayısını en fazla artıran bin yeni askerle İtalya... ABD de ek olarak 30 bin askeri Afganistan'a gönderiyor. Böylece bu Afganistan'daki değişik ülkelerden işgal gücü 120 bin kişiye ulaşıyor.
Ne oluyor? diye sorulabilir. Dünyanın en yoksul ülkeleri arasında bulunan, doğru dürüst altyapısı olmayan, savaşan gücü hafif silahlarla donanmış bir ülkeyi ele geçirmek bu kadar zor mudur?
Birkaç yüzyıl önce Hindistan için söylenen bir söz, bugün Afganistan için de söylenebilir: "İşgalci bu ülkeye girebilir, ama çıkamaz."
Geçtiğimiz aylarda bir İngiliz generali, "Bu savaşı kazanamayız. Taliban'la görüşmekten başka çare yok" dedi.
Taliban (bu isim tek grubu değil, gruplar koalisyonunu temsil eder) ülkenin büyük bölümünde hakim durumda. Afganistan'da hemen her gün ABD askerleri ölüyor. Bunlara sık sık İngiliz ve Fransız askerleri de ekleniyor. Daha da kötüsü, savaş Pakistan'a yayılıyor. Obama tarafından bu sorunla ilgilenmek üzere atanan Holbrooke'ın Afganistan ve Pakistan için görevli olması boşuna değil... Taliban'ın Pakistan'daki etkisi artıyor. İki ülke arasında bulunan ve Bin Ladin'in de saklandığı kabul edilen Tora Bora ise "ele geçirilemeyen alan" olma özelliğini koruyor.
Savaşın Afganlılaştırılması
Başta ABD olmak üzere NATO ülkeleri bu savaşı kazanamayacaklarını biliyorlar. Amaç, kuvvet artırımı yoluyla zaman kazanmak ve bu zaman içinde hem savaşın Pakistan'a da yayılmasını engellemek ve hem de "savaşı Afganlaştırmak"tır.
Savaşı yerlileştirmek, yıllar önce Vietnam'da daha sonra da başka ülkelerde uygulanmış bilinen bir yöntemdir. Ne ki, Afganistan'da bunu yapmak hayli zordur. Biraz reformla işler yoluna koyulabilseydi, bunu öncelikle SSCB'nin yapabilmesi gerekirdi. Toprak reformu yapmayı denediler, olmadı. Okullar açtılar, kadınları toplumsal yaşama katmaya çalıştılar, ama büyük kentlerin dışına çıkamadılar. Mücahitler (şimdiki Taliban'ın önceli), ABD'nin de silah desteğiyle Kızıl Ordu'ya uzun yıllar sonra ilk yenilgisini tattırdılar.
Aynı yolu 2002'den beri ABD de deniyor, olmuyor. Savaşı Afganlaştırmaya da çalıştılar, yine olmadı. Dünyanın en yozlaşmış ve rüşvetçi yönetimi şu anda Kabil'de bulunuyor.
Koşullar şimdi daha fazla Taliban'dan yanadır. Afganistan'da askeri bulunan ülkelerin kamuoyları gittikçe daha fazla homurdanıyor: "Bizim orada ne işimiz var?"
Bu kadar çok sayıda askeri sonuç alınamayan bir savaşta daha uzun süre tutamazsınız. Zaman Taliban'ın lehine işliyor. Taliban için önemli olan kazanmak değil, kaybetmemek... Ötekiler ise fazla bekleyemezler...
Yeni aşama
Savaşın Afganlaştırılmasında yeni bir aşamaya geçiliyor.
Türkiye yıllardan beri Afganistan'da savaşan güçler içinde yer almayı kabul etmiyor. Bunun yerine Afgan polis ve ordusunun eğitimi, sağlık hizmetleri ve sağlık gibi konularda yoğunlaşıyor.
Böyle davranması normal... Müslüman bir ülkenin halkına karşı Türkiye'nin savaşan güçler içinde yer alması, onun İslam ülkeleri gözündeki karizmasını fena halde çizer.
Afganistan'daki işgal gücü içinde yıllardan beri önemsiz bir varlık olarak bulunan Türk askerlerinin işlevi bundan sonra artacakmış gibi görünüyor. Savaşa yine doğrudan katılmayacaklar. Bunun yerine sivil alanda, Afgan halkıyla ayrı dinden olmanın avantajını da kullanarak daha aktif olacaklar.
Türkiye'nin birkaç bin askerle savaşa katılmasının çözüm olmadığını ABD de biliyor. Askeri çözüm mümkün olabilseydi, ABD bunu çoktan gerçekleştirmiş olurdu.
Afganistan'a işgalciler eliyle modernizmin değişik özelliklerini getirmeye çalıştılar, yine tutmadı. Örneğin islamiyetin kilit noktası sayılabilecek "kadın sorunu"nda hem SSCB hem de NATO "klasik modernizmi" denedi, tutmadı. Kadının başı açılamaz, kadın toplumsal yaşama ancak son derece sınırlı olarak girebilir, haremlik-selamlık kaldırılamaz. Bu mesele Taliban'ın bölünme noktası olarak da kullanılabilir. Taliban'ın bir bölümü ayrı okullar kurulması şartıyla kız çocuklarının okumasına karşı değildir, diğer bölümü karşıdır.
ABD açısından Afganistan için gerekli olan "işbirlikçi ılımlı İslam"dır. Bunun için de Türkiye'nin ülkede aktif rol üstlenmesi "yeni çözüm"ün önemli bileşenlerinden birisi olmak zorundadır.
Türkiye'nin savaşa "muharip güç" olarak katılmaması, görünürde ABD'ye karşı mesafeli olduğu izlenimini veriyor. Gerçek ise tersi yöndedir.
Türkiye, Afganistan'daki işgalin meşrulaştırılmasında, işgalin kurumlarının ve kültürünün yaratılmasında önemli rol üstlenmek durumundadır. Bunun, "muharip güç" olmaktan daha büyük önem taşıdığının, ABD ile daha yoğun bir işbirliği demek olduğunun belirtilmesi gerekir.
Türkiye, Afganistan'a muharip asker değil, sivil asker gönderiyor. Savaşa doğrudan girmiyor, ama savaşın başarılı olmasının, özellikle kültürel altyapısını hazırlıyor.
Böyle bir işlevi ülke kamuoyuna anlatmak da kolaydır: Afgan halkına yardım için orada bulunuyoruz!
Almanya, Türkiye'nin iç güvenlik politikasında görünmez. Gerçekte ise, özel timi kuran ve yetiştiren bu ülkenin GSG-9 adlı resmi güvenlik örgütüdür. Göstericilere karşı kullanılan polis köpeklerinin eğiticileri Hannover'de kurs görmüşlerdir. Örnekler artırılabilir.
Almanya görünürde asker ve askeri üs olarak yoktur, ama hangi taşı kaldırsanız altından çıkar.
Afganistan'daki işgalde Türkiye'nin rolü de, özellikle kültürel temelde bu yönde gelişeceğe benziyor. Böylece, günün birinde işgal resmen sona erse bile, ABD'nin yanı sıra Türkiye de bu ülkeden çıkmayacak. Gizli işgalin ya da emperyalizmin bir iç olgu olmasının Afganistan versiyonunun bileşenlerinden birisi olacak. (EE/EK)