Kadın Dayanışma Vakfı'nın düzenlediği "Bedensiz Ruhlar filminden yola çıkarak seks işçiliğini/ hayat kadınlığını tartışıyoruz" isimli buluşmadaydık.
Esas olarak eski seks işçisi Ayşe Tükrükçü'nün hayatı üzerinden ''hayat kadınlığı''nın anlatıldığı belgeselin gösteriminin ardından belgesel yönetmeni Sabite Kaya, Ayşe Tükrükçü ve akademisyen Ayşe Akalın'la açık bir forum düzenlendi.
Tartışmada Ayşe Akalın çok önemli bir konuya dikkat çekti; kullandığımız dilin önemine. Dramatikleştirilmiş bir dilden ziyade feminist politika üretebilmek için anlatım dilinin değiştirilmesi gerektiğine.
Ahlaki değerler üzerinden değil de insan hakları üzerinden konuya bakabilmek. Tükrükçü kendisini ''seks kölesi'' olarak adlandırdı, genel olarak katılımcılar da aynı görüşü paylaştı.
''Seks işçisi terimini kullanırsak eğer bu iş kurumsallaşacak ve karşımıza kurumsallaşmış bir sömürü sektörü ortaya çıkacak.'''
Türkiye'de ''fuhuş'' 1930'larda yasallaştırılmış; bir meslek olarak tanınmış ve yasalara göre düzenlenmiş durumda. Sorunlu olan taraf, yasal düzenlemelere karşın uygulamanın ''ahlaki değerler''e göre şekillenmesi.
Seks çalışanları insan hakları ve hukuku noktasında hak talep edemiyor. Genelevlerde kapalı bir alana hapsediliyor, araştırmacıların genelevlerdeki seks işçileri ile görüşme yapılmasına izin verilmiyor.
Genelev dışında kayıtsız çalışan seks işçileri ise gizli alanlara itiliyor, sessizleştiriliyor. Her iki gruba da ulaşmak hiç mi hiç kolay değil.
Tartışmada en çok dikkatimi çeken Tükrükçü'nün yaşam hikayesi üzerinden seks işçiliğinin genelleştirilmesiydi. Biliyoruz ki dışarıda kayıtdışı çalışan seks işçisi sayısı, genelevde çalışan rakamdan kat kat fazla.
Tartışmada translar ve biyolojik kadınlar arasında yapılan ayırım da dikkate değerdi.
Yönetmen Kaya da seks işçisi trans bireyleri erkek kimliği üzerinden tanımlıyor, "Erkeklere özgü özgüvene sahip oldukları için bu işi yapabilir onlar. Ancak kadınlar için durum farklı" diyor.
Kaya'nın "Bugün trans olmasalardı parayı veren olacaklardı" gibi genelleyici ifadeleri şoke ediciydi.
Tükrükçü de yönetmen Kaya'nın görüşünü bir cümleyle paylaştı: "Onlar için evet, bizim için hayır."
Dramatikleştirilmiş bir dil ile resmedilen ''seks köleliği'' üzerinden genelleştirilen seks işçiliği hakkında tartışılacak çok şey var.
Seks işçilerinin sendikalar ve diğer sivil toplum kuruluşlarından destek görmemesi, sosyal güvencelerinin olmayışı, sağlık hizmetlerinden yararlanamayışları, çeşitli kurumlarda maruz kaldıkları dışlanma dolayısıyla haklarını arayamamamaları ve benzeri diğer sorunlar tartışmanın konusu olamadı.
Sistemin kendisi seks işçilerini bir özne olarak tanımayarak, insan haklarını bir lütuf gibi görerek ve hak ihlallerine göz yumarak kölelik denilen şartları oluşturuyor.
Tam da bu noktada genelevlerdeki diğer çalışanların ve dışarıdaki yüz bin seks işçisinin seslerinin görünürlülüğü, deneyimleri, talepleri, sessizliklerini yırtabilmeleri ve haklarını arayabilmelerine ve güçlenmelerine yapılacak her katkı oldukça önem arz ediyor. (NB/ÇT)
---------------------------------------------------------------
* Frankfurt Goethe Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde doktora öğrencisi olan Nezihat Bakar, Türkiye'de Seks İşçiliği ve Göçmen Politikaları konusunda çalışıyor.