Bu yazı ülkemizde kullanılan ve doğal hayata ciddi zarar veren pestisitlerle ilgili daha önce yazmış olduğum üç yazının devamı olarak görülmeli. İlk yazıda pestisitlerin ekosistem çöküşünü hızlandırdığını belirten bilimsel yayınlardan söz etmiştim. Daha sonraki yazılarda ise doğal hayatta yer alan arılar başta olmak üzere uçucu böceklere ve sucul canlılara en fazla zararı veren pestisitlerle ilgili birer kara listeye yer vermiştim. Her iki listenin hazırlanmasında Pestisit Eylem Ağı (PAN) tarafından yayınlanan bir listeyi esas almıştım.
PAN uluslararası kullanımda olan pestisitlerden hangilerinin en fazla zarar yarattığını hazırladığı bir liste ile 2019 yılı Mart ayında açıklamıştı. PAN tarafından hazırlanan bu listeyi dikkate alarak, Türkiye’de kullanımına izin verilen pestisitlerden hangilerinin arılara (uçucu böceklere) ve sucul hayattaki canlılara en fazla zararı verdiğini tek tek belirleyerek bir kara listede toplamaya çalıştım. Bu belirleme çalışmasını Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ‘Bitki Koruma Ürünleri Veri Tabanı’nda yer alan pestisitlerin PAN listesinde yer alıp almadığını tek tek kontrol ederek yaptım.
PAN listesinde biyobirikim yapan pestisitler ve zehirli etkisini uzun süre boyunca koruyan pestisitlerin hangileri olduğu da yer alıyor. Pestisitlerin biyobirikim yapma ve uzun süre zehirli etkisini koruma özellikleri doğal hayattaki canlılar için önemli birer tehdit oluşturuyor. Bu son yazıda yine PAN listesine dayanarak Türkiye’de kullanımda olan pestisitlerden hangilerinin biyobirikim yapma ve zehirli etkisini uzun süre boyunca koruma özelliğinde olduğunu belirteceğim.
Biyobirikim nedir?
Biyobirikim su, hava ve katı ortamlar gibi tüm çevresel kaynaklardan alınan bir toksik maddenin bir canlı organizmanın içinde ya da bazı özel durumlarda üzerinde birikmesi durumudur.
Katı ortam nedir sorusu akla gelecektir.
Katı ortamları gıdalar, toprak, sediment tabakası (suyun içindeki partiküllerin zamanla suyun dibine çökerek dipte çamurumsu bir katman oluşturması) ve su ve havada asılı kalan ince partiküller oluşturmaktadır.
Solunan havada, içilen ya da temas edilen toprak-suda ve yenilen gıdalarda bulunan toksik kimyasalların soluma, yeme ya da temas yoluyla vücuda alınması ve bu kimyasalların vücudun tamamında ya da belli bir organda birikmesi durumu biyobirikim olarak tanımlanmaktadır. Bir başka deyişle, biyobirikim vücudumuza giren toksik kimyasalların metabolize edilerek yavaş ya da zamana yayılan bir süreç içinde atılabildiği ya da atılamadığı durumu ifade etmektedir.
Biyobirikim yapan toksik kimyasallardan biri DDT’dir. DDT vücutta yağlı dokularda birikir ve biriktiği dokularda zamanla çeşitli hastalıklara ve kansere yol açabilir.
Biyobirikim besin zincirinde en altta yer alan türlerde daha az zincirin en tepesinde bulunan canlı türlerinde ise daha fazla gerçekleşir.
Aşağıdaki tabloda yer alan pestisitler Türkiye’de kullanılan ve doğadaki çeşitli canlılarda biyobirikime yol açan pestisitlerdir.
Uzun süre zehirli etki nedir?
Bir toksik kimyasalı birbirine bağlı çeşitli atomlardan oluşan belirli bir moleküler forma sahip bir yapı gibi düşünebiliriz.
Toksik kimyasallar doğal hayata karıştıktan sonra, ısı, ışık, oksijen başta olmak üzere çeşitli etkenler vasıtasıyla moleküler yapıları parçalanır. Parçalanma sonucu daha küçük kimyasal moleküller açığa çıkar ve zamanla o moleküller de daha küçük birimlere parçalanır.
Doğada ısı, ışık ya da oksijen gibi etkenler vasıtasıyla gerçekleşen bu parçalanma işlemi canlıların vücudunda çeşitli enzimler vasıtasıyla olmaktadır.
Kalıcı ya da uzun süre zehirli etkisini koruyan kimyasal maddeler ise bu parçalanma işlemine karşı dirençli, kolayca elimine edilemeyen, yani vücuttan kısa sürede atılamayan ya da tabiatta bulundukları ortamda zehirli etkilerini uzun süre (kimi zaman yıllar boyunca) koruyan maddelerdir.
Bu noktada atlanmaması, mutlaka belirtilmesi gereken meselelerden biri moleküler yapının parçalanmasıyla kimi zaman zehirli etkisini koruyan hatta daha zehirli etkiye sahip kimyasal maddelerin açığa çıkmasının da mümkün olduğudur.
Meseleye bu çerçevede baktığımızda, pestisitlerin doğal hayattaki canlılara olan zararlı etkilerinin sadece uygulandıkları dönemle sınırlı kalmadığı ve insan dahil çeşitli canlılar için uzun süre devam edebilen bir tehdit oluşturdukları söylenebilir. Bir toksik kimyasalın çevrede etkin bir şekilde kaldığı süre uzadıkça yol açtığı zararlar da büyüyecektir. Aşağıdaki tabloda yer alan pestisitler Türkiye’de kullanılan ve su, toprak ya da çamur tabakasında zehirli etkisi uzun süre kalıcı olan pestisitlerdir.
Tespitler ve çözümler
Doğadaki canlıların bünyesinde birikim yapan pestisitlerle, zehirli etkisini uzun süre koruyabilen pestisitler doğal yaşamdaki canlılar için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bu yazıda bu tip pestisitlerin insanda yol açtıkları sağlık zararlarına değil de (bu konuda bianet’te çok sayıda yazım var, örneğin: Link1, Link2, Link3, Link4) çok daha kritik sonuçları olacak bir soruna, biyoçeşitlilik kaybı sorununa değineceğim.
Biyobirikim yapma ve kalıcı zehirli etki gösterme özelliği bir toksik kimyasalın yol açtığı zararın çeşitli türlerden oluşan geniş bir canlı topluluğuna olumsuz etki göstermesine ve bu olumsuz etkinin uzun bir süreye yayılmasına neden olur.
Zaman içinde her bir canlı türünün toplam nüfusunda azalmalar olması en önemli olumsuz etkidir.
Bir yaşam alanındaki canlı türlerinin nüfuslarının azalması türlerin kaybının en önemli ön belirtisi olarak değerlendirilmektedir. Tıpkı uçucu böcek türlerinin nüfusunda gözlenen azalmalar gibi. Nüfusun azalması canlı türünün genetik çeşitliliğin tehlikeye girmesine ve zaman içinde o canlı türünün yok olmasına yani biyoçeşitlilik kaybına yol açar. Dolayısıyla sadece pestisitlerin değil biyobirikim yapma ya da zehirli etkisini uzun süre koruma özelliğindeki tüm toksik kimyasal maddelerin kullanımının yasaklanması gereklidir.
Dünya genelinde yaygın bir şekilde toksik kimyasal kullanımına dayalı yiyecek üretme yöntemlerimizi değiştirmediğimiz sürece, başta böcekler olmak üzere çok sayıda canlı türü bu yüzyılın sonuna varmadan büyük oranda yok olabilir.
Biyoçeşitlilik kaybı insanın da yok olacağı anlamına geliyor.
Bu meseleler çözümsüz değil; ancak çözüm için tarımsal üretim yöntemlerinde agroekolojik üretim yöntemlerini ülke genelinde egemen kılmak gerekiyor. Henüz geç kalmış değiliz. Doğal hayatın kendini onarma-yenileme gücü vardır ve ekolojik tarım bu konuda son derece öncü, elverişli bir rol oynayabilir.
Biyoçeşitlilik kaybının önlenmesinde belirli coğrafi bölgelerin örneğin, SİT alanlarının, doğal yaşam parklarının, milli parkların vs. korunması yaklaşımının yeterli olmadığını fark etmemiz gerekiyor. Uygulanması gereken ana yaklaşım tarımın ekolojik yöntemlerle yapılmasını sağlamaktır. Elbette bu bir kamu politikasıdır ve başta Tarım ve Orman Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı olmak üzere çeşitli kurumların aktif bir şekilde devreye girmesini gerektirir.
Pestisitlerin kullanılmasına son verilmesini sağlamak için mücadele etmeliyiz. İçinde yer alabileceğimiz veya destek olabileceğimiz örgütler de var.
Pestisit kullanımını sonlandırmak amacıyla yola çıkan ve bünyesinde çok sayıda sivil toplum örgütünü barındıran “Zehirsiz Sofralar” ağı bunlardan biri.
Çözüm süreçlerine katılmak, destek olmak kötü gidişata seyirci olmaktan iyidir. (BŞ/EKN)