12 Eylül askeri darbesinin ve kurduğu düzenin 30. yılına ulaştık. TPD-Bülten'inde 12 Eylül darbesinin otuzuncu yılında özel bir dosya hazırlanması çok yerinde bir karar. Bu darbenin hedef kitlesine giren yaşamını kaybeden, fiziksel ve psikolojik olarak etkilenen çok kişi oldu. Ama 12 eylül darbesinin etkileri salt doğrudan bireysel zarar gören kişiler ve ailelerini değil Türkiye'de yaşayan herkesi, kısaca tüm toplumu etkiledi. Bu darbe etkisi bütün darbelerde olduğu gibi, deprem gibi büyük bir sallantı ve ardından kısa artçılarla şeklinde yaşanan bir travma değil, etkisi yıllarca süren, kuşaktan kuşağa aktarılan, zaman sınırlı olmayan, ciddi bir toplumsal olaydır.
Bu dosyada, bu darbenin sağlık, ruh sağlığı, toplum sağlığına etkilerini arkadaşlarımız farklı yönleri ile ele alacak. 12 Eylül askeri darbesini gerçekleştiren ve yaşatanların cezasız kalmamasını, sorumluluklarının bedelini ödemesini istiyoruz. Kanımca sorgulama salt darbe yapan generallere sınırlı olmamalı her grup, her meslek grubu kendisini değerlendirmelidir. 30 yıl önce psikiyatride tüm meslektaşlarımızı kapsayan bir psikiyatri derneği yoktu.
Psikiyatristler de diğer duyarlı doktorlarla birlikte tabip odalarında buluşabiliyordu. Darbe TTB'nin çalışmalarını da engellemek istedi. TTB Merkez Konseyi ve İstanbul Tabip Odası'nın çalışmaları durdurulmuştu. Dört ay kadar sonra sadece mali ve bazı idari işlerin yapılması koşulu ile ve kontrollü olarak çalışmalarına izin verilmiştir. O zamana kadar İstanbul'da olan TTB Genel Merkez'inin Ankara'da olması koşulu getirilerek İstanbul'daki doktorların çalışmalara katılmasına sınır konmak istenmiştir. Bu konuda daha fazla bilgi 12 Eylül'de TTB Merkez Konseyi Genel Sekreteri olan Şükrü Güner'in hazırlamış olduğu broşürlerden bulabilirsiniz.
Ben bu yazının çerçevesini Türkiye'de işkencenin var olduğunu ifade eden ve ifade edilmesini yasaklayan darbecilerle işbirliği yapan ve yapmayan doktorların tutumu ile ilgili hatırladıklarımı ve bulabildiğim kaynakları aktarmaya sınırlamak istiyorum. Size tanıtmak istediğim yayınlara onların varlığını bilmeme rağmen zor ulaşabildim. Bu zorlukta kendi arşivimin dağınık olmasının etkisi var. Ama bu yayınlar arama motoruna bakıp kolayca ulaşmak da mümkün olmadı.
Eylül darbesinin ardından pek çok sivil vatandaşın yaptığı gibi doktorlar arasında da işkence ve kötü muamelenin üstünü örten, inkar edenlerin olduğunu bilmemiz gerekir. Geniş bir gazete dergi taraması yapıp bazı doktorların nasıl bir tutum aldığı incelenebilir. Bu yazıyı belleğimde kalanlar ve 1988-89 yılında Ankara Tabip Odası, İstanbul Tabip Odası yayın organlarında ve Lancet'te yayınlananlara sınırlayacağım.
12 Eylülde çocuk olanlar veya daha sonra doğan, şimdi erişkin olan bir çok arkadaşımızın muhtemelen duymadığı ve 12 Eylülde doktor olan pek çok arkadaşlarımızın muhtemelen haberdar olmadığı veya unuttuğu yazıların ilkini Dr. Stuart Turner ve arkadaşları kaleme almış. Lancet'te yayınlanan bu yazıda İngiltere'ye politik mülteci olarak yerleşmek için başvuran Türkiye'den gelen kişilerin ciddi olarak işkenceye maruz kalmış olduğu ifade ediliyordu. Dahası, yazıda bizim bu topraklarda o zaman kullanamadığımız bir sözü ima etmiyor açıkça kullanıyordu. İşkenceye maruz kalan bu kişilerin kürt olduğu ifade ediliyordu. Sözü edilen Kürt kişilerin fiziksel ve psikolojik muayeneleri S. Turner ve arkadaşları tarafından "Medical Foundation for the Care of Victims of Torture" adlı mültecilere destek sağlayan bağımsız bir kuruluşta gerçekleştirilmişti. Yazıda kısa bir süre önce Türkiye'den kaçmış ve İngiltere'ye politik nedenlerle iltica etme talebiyle başvurmuş 26 erkeğin işkence gördüğüne ilişkin fiziksel bulguları tanımlanıyordu. Yazarlar İngiltere'ye yerleşmek için başvuran Türkiyelilerin sayısının son zamanlarda arttığına da dikkat çekiyordu.
Adı geçen yazının yazarlarından İngiliz Jill Hinshelwood ve Stuart Turner Psikiyatrist, şimdi hayatta olmayan Tom Landau cerrah ve Halen Bamber "Medical Foundation for the Care of Victims of Torture"ın o zaman başkanı olan Polonya asıllı bir sosyal hizmet uzmanı idi. Lancet gibi dünyanın her tarafında okunan pek çok doktorun ofisine giren, her tıp kütüphanesinde yer alan prestijli bir dergide çıkan bu yayını "doğal olarak" Türkiye'de hoş karşılamayan meslektaşlarımız oldu. Kısa bir sürede çoğu Ankara Hacettepe Üniversite'sinde öğretim üyesi olan bazı doktorlar Turner ve arkadaşlarının yazısını yalanlayan bir yanıt yollamışlar. Hocalarımız, eklerde mektupların Türkçe çevirisinde görüleceği gibi temel itirazlarını, tıbbi muayene bulgularının delil sayılamayacağı, Kürtlerle ilişkimizin asırlardır iyi olduğu, bazı güçlerin politik nedenle bu tür yalan haberler ürettiğini ve yaydığını ve ekonomik nedenlerle İngiltere'ye yerleşmek için bu tür iftiraların atılabildiğini dayandırıyordu.
Ankara'nın büyük hocalar bir de biz muayene edelim, dosyalarını, röntgenlerini, ayrıntılı raporlarını görelim, bilimsel olarak işkence denebilir mi diye bilimsel görüş ifade etme gibi bir kaygıları yoktu. Zira, biz Türkiye'de işkencenin olmadığını resmen biliyorduk. Dahası, tencere senin dibin daha kara diye Bulgaristan'daki Türklere ve bazı gruplara İngiltere'nin de kötü muamele yaptığı hatırlatıyorlardı. İtiraz mektuplarından biri Kayseri'den olup diğerleri Hacette Üniversitesinden yollanmıştı. Aralarında mektubu president olarak imzalayan Hacettepe Üniversitesi Rektörü Yüksel Bozer'de bulunuyordu.
Ankara'nın tepkisine, karşı E. Gordon'un da katıldığı aynı yazarlar işkenceyi saptamanın ve ifade etmenin zorluğunu bildiklerini dile getiriyorlar ve arada geçen birkaç ayda 26'dan 77'e çıkan Türkiye'den göçen kişinin işkence verilerinin fiziksel bulgularını daha detaylı açıklayan bir yanıt yazıyorlar. Kendilerinin bilimsel olarak yeterli ve tarafsız olduklarını vurguluyordu.
Bu sırada bir toplantı nedeniyle Londra'da idim ve mektuplardan beni Helen Bamber haberdar etti. İlk duyduğumda Ankara'lı hocaların tepkilerini duymaktan çok utandım, hala utanıyorum. İstanbul'a döndüğümde, ne yapabileceğimiz konusunda bir grup arkadaş İstanbul Tabip Odası'nda toplandık. Bizler işkence mağdurlarını gören ve onların yaralarını (gizlice demek hatalı olmayacaktır) sarmaya çalışan doktorlardık. Gerçek olanın kapatılmasına çok kızmıştık. Bir imza kampanyası yapmaya ve hocaların yalan beyanını duyurmaya karar verildi ve hızla 260 imza toplandı. Karşı görüşümüz imzalayanlar listesi ile birlikte Lancet'e iletildi. Türkiye'de isimleri açıklamadık diye hatırlıyorum.
Şimdi bir yerlerde tüm isim listesi belki de vardır. Kimsenin ismini atlamak istemem o nedenle hatırladığım arkadaşların isimleri de yazmayacağım. Yanıt yazıyı hazırlayan, imza toplamakta yer alan ve aktif olarak çalışan arkadaşlar kendilerini bilir. Halen Türkiye'de yaşayan işkence izlerinin tanıklığını yapan doktorların onurlu tutumu, açık tanıklığı onlara da zarar verebilirdi. Aramızda "president" Başkan diye imza atacak bir hiyerarşi yoktu. Grubun içinde az öğretim üyesi vardı, üniversite de olmamın koruyucu olabileceğini düşünmüş olabiliriz. Tek görünen isim olmaktan da utansam da, dergide mektup 260 kişi adına benim adımla yayınlandı.
Biz İstanbul Tabip Odası'ndaki arkadaşlar mektubumuzda özetle şunları yazmıştık; Biz profesyonel olarak Türkiye'de işkencenin olduğuna tanığız günlük pratiğimizde bu tür deneyimleri olan kişileri görüyoruz. İşkenceye bağlı zorlukların sarılması zordur. Güvenli bir ortamda tedavi rehabilitasyon olanağı sağlanmalıdır. Bu amaçla işkence rehabilitasyon merkezleri kurulmalıdır.
Ankara Tabip Odası'ndan arkadaşlarımızın da aynı konu ile ilgilenmiş olduğunu yazılı kanıtı var. Ankara Tabip Odası Bülteninde "Lancet- Türkiye Kürtlerine Karşı İşkence" başlığı altında bu yazıların bir bölümü Türkçe olarak 1989 yılında yayınlanmıştır.
İTO Bültenlerini karıştırdığımda 12 Eylül ve işkenceleri ile ilgili iki yazı buldum. 3 Şubat 1989 da İTO'da işkence kurbanlarının rehabilitasyonu konulu bir toplantı yapıldığını Dr. Altan Yaşar imzalı bir yazıdan öğreniyoruz. Altan Yaşar ne iyi yapmış. Onun derlemesinden, 1987'de bir başka doktorun işkenceyi kolaylaştırmak için yaptığı önerileri öğreniyoruz. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Prof Dr. Kemal Balcı, Teröristlerden vakit kaybı olmadan bilgi toplanması veya açıkça işkencenin daha etkin olarak etkin olarak için amaca ulaşması için Penthothal kullanımını öneren bir açıklaması basında yer almıştı. Bu açıklama nedeniyle kendisi hakkında TTB'ye suç duyurusunda bulunulmuştu.
Aradan geçen yirmi yılda neler oldu?
O zamanki taleplerimizden biri 1990 aralık ayında gerçekleşti. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Rehabilitasyon Merkezi 20 yıl önce kuruldu. TİHV Türkiye'de yaşayan işkence görmüş olan çok kişiye tıbbı destek verdi. Binlerce kişinin işkencesi görmüş olduğunu belgelendi. Türkiye'de mahkemelerde kabul görmese de bu raporlardan bazıları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden dava kazanılmasında delil olarak kabul edildi. TİHV, dünyada alanında bilinen bir kuruluş olarak çalışmalarına İstanbul, Ankara, İzmir, Diyarbakır, Adana'da çalışmalarını sürdürüyor.
Travma alanında çalışanlar bildiği gibi, Lancet'teki mektubun yazarlarından olan Psikiyatrist Turner Avrupa Travmatik Stres Çalışmaları Derneği (ESTSS) kurucu üyelerinden ve Uluslar arası Travmatik Stres Çalışmaları Derneği (ISTSS)'nin eski başkanlarından. Turner 1997 yılında Türk Nöropsikiyatri Derneği ve ESTSS in birlikte yaptığı ilk travma kongresinden itibaren farklı bilimsel toplantılarda Türkiye'ye geldi. Lancet'teki yazıların öznesi-kahramanı olan Türkiye'li Kürtlerin bir çoğunun geldiği Diyarbakır'da yapılan bir toplantıya da katılıp, "toplumsal travma ve adalet" konusunda, bir konferans verdi. Kendisi halen Londra'da bir travma merkezinde ve kılı kırk yaran kurallarının işlediği, İngiliz mahkemelerinde mülteci kabul veya reddinde bilirkişi olarak da çalışıyor. Bilmem kendisini bilimsel kabul etmeyen 12 eylül destekçisi hocalarımız için bu bir anlam taşır mı?
13 Ekim 1999 tarihli Radikal Gazetesi haberinde şunları öğreniyoruz; "Bozer'in, Hacettepe Üniversitesi Rektörü iken devleti ve üniversiteyi büyük zararlara uğratarak, haksız rant sağladığı anlaşıldı. 3 yıl hapis cezasıyla yargılanması gereken Bozer, zaman aşımından kurtarmış". Aynı gazeteden kendisinin daha sonra Kızılay başkanı olduğunu da öğreniyoruz.
Kemal Balcı hoca ile Dicle Tıp Fakültesinde zorunlu öğretim üyeliği yaparken tanışmıştım. Birlikte bir hastaya tecavüz girişiminde bulunan asistanın soruşturmasını yürüttük. Elimde yazılı belgesi yok ama hocamız soruşturma sırasında hiç unutmadığım bir soru sormuştu. "Arkadaşın karısı güzel mi?, Acaba hamile mi". Sorunun soruşturma ile ilgisini, muhtemelen sert bir tonda, sorduğumda beni süzmüş ve bunların önemli olduğunu belirtmişti. Zaten o soruşturmada gayrı resmi olarak asistanın istifa etmesi ve davanın düşmesi şeklinde bir kararı o zaman Dicle Üniversitesi rektörü olan Halil Cin'le birlikte vermişlerdi. Bana da durumu memur olan hastanın adının çıkmaması ve hastaya uygunsuz yaklaşımda bulunan asistanın "meslek hayatının ziyan olmaması" için bunun en uygun çözüm olduğu söylenmişti
En önemlisi o 260 kişinin belki tümü, belki pek çoğu yeni katılanlarla sayıları artarak bugün Türk Tabipler Birliği ve İstanbul Tabip Odasında ve farklı platformlarda varlar. Tahmin edeceğiniz gibi hala ortak işler yapıp imzalar topluyoruz. Barış istiyoruz, işkenceye hayır diyoruz. İşkenceciler cezasız kalmasın diyoruz.
Ben o zaman ne olmak isterdim bilmem ama şimdi kıdemli travma uzmanı oldum.
Burada aktardığım yayınları, birkaç akran arkadaş dışında varlıklarını bilen hatırlayan az kişi vardı. Dergileri bulmamda yardımcı olan arkadaşlara teşekkür ederim. (ŞY/EÜ)
* Prof. Dr. Şahika Yüksel'in makalesini Türkiye Psikiyatri Derneği Bülteni'nden alıntıladık. Yılda üç kez yayınlanan bültenin son sayısının dosya konusu "30. Yılında 12 Eylül: Toplumsal Bir Travmanın Güncel Sonuçları". Yüksel İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyesi.
____________________________________________________________________________
Kaynaklar:
- Soyer A (Derleyen). Hekimlik ve İnsan Hakları.Türk Tabipleri birliği Yayını, Ankara 1996.
- Güner Ş. TTB'nin Kısa Tarihi. TTB Yayını.
- Güner Ş. İTO'nun Kısa Tarihi İTO Yayını.
- Radikal Gazetesi. 13 Ekim1999.
- Renda Y, Yalaz K, Topaloglu H, Topcu M, Gucuyener K, Bozer A.Y., Sahin A, Tuncel M, Soypaçaci Z, Sahin S, Tatli T, Gökalp S, Yilmaz H, Demiryilmaz I, Uzun F, Gordon E, Turner S, Landau T, Hinshelwood J,Bamber H. Allegations of Torture in Turkey. The Lancet 1989, 334 (8656): 220 - 221.
- Turner SW, Landau T, Hinshelwood J and Bamber H. Torture of Turkish Kurds. Lancet 1989, 1319.
- Yaşar A. İşkence Kurbanlarının Rehabilitasyonu İstanbul Tabip Odası Bülteni 1989, Cilt: 8 Sayı: 44.
- Yüksel Ş, İşkence; Doğal Olmayan Afet İstanbul Tabip Odası Bülteni 1988, Cilt: 6 Sayı: 31.
- Yüksel Ş. Torture in Turkey. The Lancet 1989, 334 (8667): 866.
- www.tihv.org.tr