Yakın zamana kadar üst düzey ABD’li diplomatlar üzerinden okunan ABD politikası, ABD Başkanı Obama’nın G20 zirvesi için geldiği Türkiye’de 16 Kasım 2015’da yaptığı açıklamalarla yeni bir boyut kazandı. Bunun sonucunda ABD’nin Suriye krizinin çözümü noktasında daha aktif olmaya başladığı –Biraz da Rusya’nın etkisiyle- söylenebilir. Bunun diğer bir işareti de önceki yıllarda Suriye konusunda daha az bütçe ayıran ABD’nin kendisi için öncelikli tehdit olarak gördüğü IŞİD’in ortadan kaldırılması amacıyla bu yıl ayırdığı bütçedir.
Buna göre Obama 2017 bütçesinde IŞİD’in yok edilmesine yönelik faaliyetler için 11 milyar dolarlık finansman ayırdı. Birçok ülkenin genel bütçesinden fazla olan bu paranın IŞİD’e karşı savaşan grupların eğitimi ve donatımı, örgütün finansman kaynaklarının kesilmesi, bölgesel partnerlerin güçlendirilmesi, çatışmalardan etkilenenlere yönelik insani yardım faaliyetlerinde kullanılacağı ifade ediliyor. Kısacası, IŞİD’in yok edilmesi amacıyla bu parayı döken ABD, sahada en etkili gücü muhatap almaktan çekinmeyecektir.
Bunun yanında ABD ve Rusya’nın etkisiyle Suriye’de dananın kuyruğu kopmaya başlarken Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan sürecin “sorun” kulvarında görülmekte. Ayrıca sorunlu çocuklar olarak Suudi Arabistan ve Türkiye’nin ortak bir güçle Suriye’ye kara harekatı düzenleyebileceği de kamuoyuna yansıdı. Bu noktadan hareketle Türkiye’ye üzerinde durmak gerekir. Burada neredeyse yarım asır sıkı müttefik olan ABD-Türkiye ilişkilerini Rojava Kürtleri üzerinden okuyabiliriz.
Geçmiş yıllarda Erdoğan ve Davutoğlu’nun sık sık dile getirdiği gibi Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt otonomisi istemiyor. Bunun yanında Rojava Kürtlerinin ezici çoğunluğunun desteğini alan PYD’nin uluslararası kamuoyunda “terörist” olarak kabul edilmesi için çalışma yürütmekte. Bu sığ politika sonucunda Türkiye’nin Suriye politikası çıkmaza girerken aynı şekilde Türkiye Kürtleri de bu politikanın etkisiyle duygusal kırılma yaşamakta. Bu irrasyonel politikadan dolayı ABD–Türkiye ilişkileri de kırılganlaşmaya başladı. Çünkü ABD’nin Ortadoğu’da sürdürdüğü rasyonel politikaya karşı AKP, daha duygusal ve dar bir politika sürdürerek bölgenin reel politiğinden kopmakta.
Tabii ABD ile Türkiye arasında makasın açılması sadece “PYD terör örgütü müdür, değil midir?” tartışmasıyla başlamadı. ABD-Türkiye arasındaki anlayış farkı aslında Suriye krizinin başladığı yıllardan beri vardı; ama bu, 2014 itibariyle somut bir noktaya geldi. Bu sebeple de Kobanê süreci, eğit-donat ve güvenli bölge, Cenevre ve Tel Ebyad gibi konularda da büyük ayrılıklar yaşandı. ABD–Türkiye arasındaki derinleşmiş anlayış farkını anlamak için tüm bu süreçleri gazete spotları üzerinden tekrar okuyabilir.
Kobanê süreci
IŞİD 15 Eylül 2014’ten itibaren Kobanê’ye saldırmaya başladı. Kobanê’nin doğusundaki Tel Ebyad’ın ve batısındaki Cerablus’un ve güneyinin IŞİD’in elinde olmasından dolayı Kobanê’ye yardımın ulaştırılabileceği tek yer Türkiye idi, yani Kobanê’nin kuzeyi… IŞİD güçlü silahlarla Kobanê’ye doğru ilerlerken Türkiye Kürdistanı’ndan binlerce Kürt Kobanê sınırına yürüdü. Kobanê’deki YPG ve YPJ direnişi tüm dünya kamuoyunda ses getirdi. Fakat IŞİD Kobanê’ye girmişti. Dolayısıyla Kobanê’ye silah yardımının yapılması gerekiyordu. Bu noktada ABD ile Türkiye ayrı düşmekteydi.
Konuyla ilgili birkaç haber:
PYD Eş Başkanı Salih Müslim ABD Suriye Özel Temsilcisi Daniel Rubinstein ve dışişleri heyetiyle 12 Ekim’de Paris’te görüştüklerini açıkladı. Duhok’ta da ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Yardımcısı ile de görüşen Müslim, Türkiye’nin BM kararı olmadan tampon bölge oluşturmasını işgal sayacaklarını söyledi. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Marie Harf da PYD ile istihbarat ve bilgi paylaşımında bulunduklarını söyledi. (İMC TV, 12 Ekim 2014)
ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM): "10 gün süren büyük uğraş ve çabalardan sonra dün gece saat 02.35'te ABD Hava Kuvvetlerine ait üç adet C-130 tipi kargo uçağıyla yaklaşık 24 tonluk silah ve mühimmat ile 10 tonluk tıbbi yardımı, Kobani'deki Halk Savunma Birlikleri'ne (YPG) ulaştırdık" (Hürriyet, 20 Ekim 2014)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: “ABD’nin Kobani’ye indirdiği silahların bir kısmının IŞİD terör örgütünün eline geçtiğini biliyoruz. Diğerleri de PYD’nin eline geçti. Türkiye bu işe olumlu bakmadı. Türkiye’ye rağmen ABD bu işi yapmıştır.” (T24, 23 Ekim 2014)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: "PYD şu anda bizim için PKK ile eştir, o da bir terör örgütüdür. Bir terör örgütüne kalkıp da bize dost olan NATO’da beraber olduğumuz Amerika’nın böyle bir desteği, açıktan açığa söyleyerek bizden ‘evet’ ifadesini, yaklaşımını beklemesi çok çok yanlış olur, böyle bir şeyi bizden beklemesi mümkün değil, böyle bir şeye de biz ‘evet’ diyemeyiz" (Milliyet, 20 Ekim 2014)
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Marie Harf, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Bizim için PKK ile eştir" dediği PYD'nin ABD için terör örgütü olmadığını söyledi. Harf “PYD hukuki olarak PKK’dan ayrı bir gruptur.” dedi. (bianet, 21 Ekim 2014)
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Marie Harf, PYD'nin ABD'nin terör listesinde olmadığını, ülkesinin PYD ve PKK'yı ayrı örgütler olarak gördüğünü söyledi. Günlük basın brifinginde konuşan Harf, "PYD’nin desteklenmesi gerektiğini Türklere anlattık" ifadesini kullandı. (Vatan, 21 Ekim 2014)
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Marie Harf, Kürt kuvvetlere yönelik havadan silah yardımının ‘katiyen’ yanlış olmadığını vurgulayarak Türk hükümetinin kendi adına konuşabileceğini söyledi. Sözcü Marie Harf’e günlük basın brifinginde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Kürt güçlere havadan silah yardımının yanlış olduğu” yönündeki açıklamaları soruldu. Harf, “Yaptığınızın yanlış olduğunu düşünüyor musunuz?” sorusuna ‘asla’ cevabını verdi. (İnternet haber, 23 Kasım 2014)
Girê Spî’nin IŞİD’ten alınması
Cizire ve Kobanê kantonları arasında kalan Girê Spî (Tel Ebyad), YPG/YPJ ve Burkan El Fırat güçlerinin Mayıs 2015 itibariyle başlattıkları operasyon sonucunda 16 Haziran 2015’te ele geçirildi. IŞİD’in toprak kaybı uluslararası kamuoyunda koalisyon güçlerinin saldırıları sonucunda IŞİD’in toprak kaybedip gerilemeye başlayacağı şeklinde okundu. Tel Ebyad’ın IŞİD’ten temizlenmesi, aynı zamanda güneye IŞİD’in başkenti olan Rakka’nın nefes borusunu da kesmek anlamına geliyordu. Bununla birlikte koalisyon güçlerinin de hava desteğiyle elde edilen bu zafer karşısında Türkiye olumsuz eleştirilerde bulundu.
Konuyla ilgili birkaç haber:
Cumhurbaşkanı Erdoğan 14 Haziran’da Azerbaycan gezisi dönüşü uçakta gazetecilere yaptığı açıklamada, sınırımıza yakın bir bölge olan Tel Abyad'a PYD ve PKK'nın yerleştirildiğini ileri sürdü. Erdoğan “Tel Abyad'ta Araplar ile Türkmenlerin hedef alındığı gibi bir hava var. Bölgeden 15 bin Arap ve Türkmen Türkiye tarafına geçti, boşalan yerlere PYD ve PKK yerleştiriliyor. Bu pek hayra alamet değil. Zira bu, sınırımızı tehdit edebilecek bir yapı oluşmasına yol açılması demek. Bu konudaki hassasiyetlerimizi herkes görmeli” dedi. (bianet, 16 Haziran 2015
ABD Türkiye Büyükelçiliği, Twitter üzerinden yayınladığı mesajla Erdoğan’a cevap verdi. “Suriye’nin kuzeyindeki koalisyon hava saldırıları, IŞİD birliklerini hedef almış ve yok etmiş, sivil kayıpların yaşanmaması için yoğun çaba sarf edilmiştir. Sivil nüfusun Tel Abyad’dan kaçması, IŞİD tarafından başlatılan saldırının sonucudur. Bazı medya organlarının imalarının aksine koalisyon, hava saldırılarında sivillerin hedef olmaması için yoğun çaba göstermektedir. ABD ve Türkiye, IŞİD’e karşı güçlerini birleştirmiştir; IŞİD, Türkiye ve bölgenin yanı sıra tüm medeni halklar için bir tehdittir.” (İMC TV, 18 Haziran 2015)
Beyaz Saray Basın Sözcüsü Josh Earnest Tel Abyad'ın ele geçirilmesi ardından, "Bu, koalisyonumuzun; karada becerikli, etkili yerel savaşçıları destekleyebildiğinde IŞİD'e karşı önemli bir ilerleme sağlayabileceğinin göstergesi" demişti. (İMC TV, 19 Haziran 2015)
Eğit donat ve güvenli bölge
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Atmamız gereken adımlarda ana başlık olarak 3 başlık çok önemli. Bunlardan bir tanesi malum uçuşa yasaklı bölgenin ilan edilmesi ve bu uçuşa yasaklı bölgenin güvence altına alınması. İki, güvenli bir bölgenin Suriye tarafında tesis edilmesi ve bu güvenli bölgede artık yapılanmanın nasıl olacağı konusunu da yapacağımız bir güvenlik üst kurulu toplantısıyla bunları enine boyuna çalışmalar zaten yürütülüyor, bu çalışmalarda ele alıp nihai adımlarımızı atmak. Üçüncüsü de 'eğit-donat' anlayışıyla burada bu süreci kimlerle, nasıl yöneteceğiz, bütün bunların içeriklerini görüşmek" (Milliyet, 26 Eylül 2014) açıklamasıyla Türkiye’nin 2014-2015 yılında IŞİD ile mücadeleye ilişkin politikasını deklare ediyordu.
ABD güvenli/uçuşa yasak/tampon bölge fikrine karşıydı. Aslında eğit–donata da karşıydı ama müttefiki Türkiye’yi kırmak da istemiyordu. Tabi bizzat Başkan Obama’nın kendi ağzıyla itiraf ettiği bir başarısızlıkla sonuçlandı.
Konuyla ilgili birkaç haber:
ABD yönetimi, Suriye'nin kuzeyinde güvenli bölge oluşturulmasına yönelik pozisyonlarında değişikliğin bulunmadığını bildirdi. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner'a, günlük basın brifinginde, Ürdün'ün Suriye'de güvenli bir bölge oluşturma girişimine ilişkin haberler soruldu. Bu tür haberleri Türkiye'de de gördüklerini belirten Toner, "Daha önce de belirttiğimiz gibi bu konudaki pozisyonumuz değişmedi. Uçuşa yasak bölge veya askeri destek verilen diğer herhangi bir bölgenin oluşturulması önemli zorlukları beraberinde getiriyor. Bunda net olduk. Daha geniş bağlamda askeri, finansal zorlukların yanı sıra insani zorluklar da buna dahil" ifadesini kullandı. (29 Haziran 2015, Radikal)
Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, konunun geçen hafta Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Türk mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile yaptığı telefon konuşmasında gündeme gelip gelmediği konusunda “Birçok konuda konuştular. Türkiye’nin bu konuya ilgisi yeni değil. Ve konuşmalarda her zaman gündeme gelen bir şey” dedi. Dışişleri Sözcüsü, Suriye’de bir tampon bölge için ABD’nin pozisyonuna ilişkin ise “Pentagon adına konuşmuyorum ama bunu net biçimde söylediler. Şu anda ABD ordusu ya da koalisyon perspektifinden buna gerek yok ve böyle bir şeyin uygulanmaya çalışılmasında zorluklar var” diyerek, Türkiye’nin böyle bir işe tek başına kalkışması halinde ABD’nin bu plana destek vermeyi düşünmediğini açıkça ortaya koydu. (Hürriyet, 01 Temmuz 2015)
Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, Türkiye ve ABD'nin Suriye sınırında güvenli bölge konusunda anlaştıklarını açıkladı. Siniroğlu'nun açıklamasına göre, tespit edilen güvenli bölgeye girmeleri durumunda IŞİD ve PYD güçleri hem Türkiye, hem de ABD tarafından hedef alınacak. (Akşam, 11 Ağustos 2015))
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner : “Herhangi bir bölge konusunda herhangi bir anlaşma yok. IŞİD’le mücadelede anlaştığımız konu, Türk üslerini kullanmak. Baştan beri güvenli bölge, güvenli alan gibi tanımlayıcı sıfatlar kullanmama konusunda dikkatliyiz, odağımız IŞİD’in bölgeden çıkarılması” (Diken, 12 Ağustos 2015)
ABD Başkanı Obama, Türkiye’nin de taraflarından olduğu ‘eğit-donat’ programının ağırlığını Kürt muhaliflere kaydırma planlarına ilişkin sinyaller de verdi ve Suriye'nin doğusunda Kürtlerle ‘eğit-donat programı inşa etmeye çalıştıklarını’ söyledi. Obama, Suriye'de ılımlı muhalif gruplar için uygulanmak istenen eğit-donat programının başarısız olduğunu söyledi ve “Suriyeli muhaliflerin eğit-donat programının beklenildiği gibi işe yaramadığını itiraf eden ilk kişiyim” diye konuştu. (Milliyet, 3 Ekim 2015)
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki, Davutoğlu’nun uçuşa yasak bölge talebinin görüşmelerde zemin kazandığı yönündeki açıklamasına ABD’nin pozisyonunun değişmediğini söyleyerek cevap verdi. Son birkaç haftadan bu yana Türk yetkililerle onların önerileri, istekleri konusunda görüşmelere devam ediyoruz. Geçmişte olduğu gibi bazı kaygılarımız var. Bundan dolayı pozisyonumuz değişmedi.” (bianet, 29 Ekim 2014)
ABD Başkanı Obama: “Suriye’de güvenli bölgenin verimli olmayacağına karar verdik. Gerçek bir güvenli bölge, bizim sahada askerler bulundurmadığımız sürece, bu güvenli bölgeye kim girecek, kim çıkacak?” (T24, 16 Kasım 2015)
Cenevre’de Kürtlerin temsil sorunu
Bilindiği üzere Suriye krizi yıldan yıla büyürken uluslararası ve bölgesel aktörlerin sorunun çözümüne yönelik çeşitli adımları oldu. Bunların ilki 30 Haziran 2012 yılında Suriye’nin temel dinamiklerinin bulunmadığı Cenevre l konferansıydı. Sonraki süreçte 22 Ocak-16 Şubat 2014 yılında Suriyeli tarafların da katıldığı Cenevre 2 Konferansı’ydı. Tabii bu iki konferansta da Kürtlerin temsiliyeti söz konusu değildi.
Bu iki konferanstan sonucun çıkmamasına bağlı olarak bugün savaşta ölenlerin sayısı 300 bini bulurken 6 milyon Suriyeli de mülteci durumuna düştü. Bu tabloya rağmen Cenevre 3 konferansı 29 Ocak 2016’da bir umut olarak başladı. Tüm taraflar, Kürtlerin temsiliyeti adına PYD’nin davet edilmesini kabul ederken Türkiye inanılmaz bir şaşkınlıkta buna karşı çıktı. Bunun sonucunda PYD, Cenevre’ye davet edilmedi ama Rojava’da ilginç gelişmeler yaşandı.
Konuyla ilgili birkaç haber:
Cenevre'deki Suriye müzakerelerine terör örgütü PYD'nin davet edilmesi halinde Türkiye'nin müzakereleri boykot edip edemeyeceğine ilişkin soru üzerine Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "Tabii ki boykot ederiz. Kesin, net. Giderler başka yerde görüşürler, orada başka şeyler yaparlar ayrı bir şey. Ama müzakere heyetinin içinde PYD unsurları olamaz. Terör örgütleri olamaz. Türkiye'nin bu konudaki tutumu nettir" dedi. (AA, 26 Ocak 2016)
Başbakan Ahmet Davutoğlu: “PYD'nin bu sürece katılmaması için ağırlığımızı koyduk, gerekirse bir daha koyarız" (Sputnik, 28 Ocak 2016)
Fransız haber ajansı AFP, Kürt kaynaklara dayandırarak, ABD Başkanı Barack Obama’nın IŞİD ile Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk’ün Kobani’ye gittiğini duyurdu. ABD Başkanı Barack Obama’nın IŞİD ile Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk’ün Kobani’ye giderek kanton yöneticileriyle görüştüğü iddia edildi. “Bu toplantıların bölgede görülecek birçok gelişme üzerinde etkisi olacak” dedi. McGurk’ün teması, üst düzey bir ABD’li yetkilinin Suriye topraklarına yaptığı ilk ziyaret olarak kayıtlara geçti. (İMC TV, 1 Şubat 2016)
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş : “Cenevre görüşmelerinde Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) bir taraf olmasını Türkiye engellemiştir. Bu önemli bir adımdı. Türkiye ılımlı muhaliflerin görüşmede yer almasını telkin etmiştir” (Rudaw, 8 Şubat 2016)
PYD terörist mi?
Tabii ilginç olan nokta şu ki Türkiye, PYD’nin Cenevre’ye davet edilmemesini Türkiye’nin başarılı diplomatik başarısı sayarken saatler sonra Suriye krizinde temel belirleyici olan ABD’den açıklamalar geliyordu.
Sanırım ABD ile Türkiye arasındaki ittifakın çatırdamasının en somut göstergesi de PYD’ye yaklaşımda yatıyor. Bunu ABD ile Türkiye arasında art arda yapılan açıklamalardan anlamak mümkündür.
Konuyla ilgili birkaç haber:
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby: “Türkiye'nin, PYD ile ilgili endişelerini anlıyoruz. Ancak PYD, IŞİD ile mücadelede en başarılı güçlerden biri. Biz onları terörist örgüt olarak görmüyoruz ve kendilerini desteklemeyi sürdüreceğiz.” (Radikal, 09 Şubat 2016)
Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Ey Amerika! Size kaç kere söyledim. Siz bizimle beraber misiniz yoksa bu terör örgütü PYD ile YPG ile mi berabersiniz?” (bianet, 10 Şubat 2016)
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu: "ABD’nin bir karar vermesi lazım, ortak olarak bizi mi seçiyor, terör örgütlerini mi seçiyor. Biz Amerikalılara, dostlarımıza Biden’a da çok açık bir şekilde PKK ile PYD’nin nasıl iç içe olduğunu verdik belgeleriyle. Kerry’ye defalarca bunu anlattım.” (bianet, 09 Şubat 2016)
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby: "Biz bir şey görmedik, kesinlikle Başkan yardımcısı Biden'a bu türlü belgeler verildiği haberlerini doğrulayamam'' (Sol, 9 Şubat 2016)
Cumhurbaşkanı Erdoğan: "PYD de YPG de bal gibi terör örgütüdür. PKK nasıl terör örgütü ise onlar da terör örgütüdür. Ey Amerika! Size kaç kere söyledim. Siz bizimle beraber misiniz yoksa bu terör örgütü PYD ve YPG ile mi berabersiniz. Biz hepsini tanıyoruz. Ama siz tanıyamadığınız için bölge kan gölüne döndü. Bu nasıl ortaklık anlamak mümkün değil" (Cumhuriyet, 10 Şubat 2016)
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Mark Toner : “YPG konusunda Türkiye ile aynı görüşte değiliz. Suriye’nin kan gölüne dönmesinin sorumlusu ve nedeni Esad rejimi ve IŞİD’dir. Türkiye, PKK ile YPG arasında bir bağ görüyor. PKK’nın terör örgütü olduğu konusunda biz çok açık olduk. Ancak biz PKK ile YPG arasında bir bağ görmüyoruz.” (Diken, 10 Şubat 2016) (İG/EKN)