Filmin dağıtım şirketi Türkiye'de gösterime girmesi için kendilerine şu ana kadar bir talep gelmediğini açıkladı. Ama Atom Egoyan bu konuda iyimserliğini koruyor. Fransız basınına yaptığı açıklamalarda yönetmen "Filmi Türkiye'de göstermeyi ve bunun Emenilerle Türkler arasında yeni bir diyalogun başlangıcı olmasını umut ediyorum" dedi. Egoyan'ın dilediği gibi Ararat 1915 Olaylarıyla ilgili tabuların gözden geçirilmesine, tartışılmayan konuların gündeme gelmesine sebep olabilir mi? Bu konu üzerine çalışan araştırmacılara görüşlerini sorduk.
Türkiye'nin tarihine, Kemalizme, kurumlarına bakışı değişmeli
Hamit Bozarslan, EHESS öğretim görevlisi:
Ararat estetik olarak pek iyi bir film değil. Çok fazla şeyi bir arada anlatmaya çalışıyor ve bunda başarılı olamıyor. Ama Ermeni soykırımından bahsetmesi önemli. Türkiye bu sorunu ilelebet unutamaz. Thomas Mann'in bir sözü var, "Almanya 1945'te metafizik anlamda yenildi" der. Türkiye de 1915'de metafizik ve etik anlamada yenildi. İnsanlık vicdanında bir yenilgi bu. Soykırım olduğu çok açık, bunu belgeleyen bir sürü araştırmacı var. Bunu anlatan filmler, kitaplar artacak. Ve Türkiye bunlarla başa çıkamayacak çünkü mesele jeostratejik değil ahlaki bir mesele. Dış baskılarla değil, ahlaki bir zorunluluk karşısında kabullenmek zorunda kalacak.
Filmin gösterilmesi bir şeyleri değiştirebilir mi? Türkiye'de bir hafıza kaybı yaşandı. Robert Harris Fatherland kitabında bu konuya değinir. Almanya savaşı kazanmış olsaydı Yahudi soykırımının unutulacağını anlatır. Film Türkiye'de gösterime girerse bir sürü insan bir zamanlar bu topraklarda Ermenilerin yaşadığını anlayabilir. Ve "bu insanlara ne oldu" sorusunu sorabilir. Tabii ters tepki de yaratabilir. Salkım Hanımın Taneleri filminin yarattığı tartışma ortada.
Filmde beni rahatsız eden bir nokta oldu: filmdeki Türk aktöre karşı sergilenen tutum. Konuşmasına fırsat verilmemesi, sadece Türk olduğu için kötü adam rolünü iyi oynuyor denilmesi beni rahatsız etti.
Ama filmin gösterilmesi her halükarda faydalı olur. İnsanlık vicdanındaki yenilgiden ancak bu konuların özgürce konuşulması ve kamu vicdanında bir tartışma başlatılmasıyla çıkılabilir. Bu konuda iyimser olabilmek zor. Ama Türkiye bir 80 yıl daha böyle devam edebilir mi? Emin değilim. Bu yönde bir adım ancak Türkiye'nin kendi tarihine, Kemalizme, kurumlarına bakışının değişmesiyle olacaktır.
"Ermeniler de Türkler de aynı katliam hayaletinin esiri"
Hélène Piralian, psikanalist, "Soykırım ve Aktarma" kitabının yazarı:
Filmin en önemli yanı soykırımın ve bunun inkarının nasıl algılandığını anlatması. Film Türkiye'deki izleyicileri tarihleri üzerinde düşünmeye teşvik edebilir. Ama filmde katılmadığım bir nokta var. Nefretten bahsettiği zaman. Charles Aznavour'un canlandırdığı yönetmen en çok acı veren şeyin bu kadar insan kaybetmiş olmak değil, niye "Türkler bizden bu kadar nefret ediyorlar" sorusuna cevap verememek olduğunu söylüyor. Buna katılmıyorum çünkü defalarca Türkiye'ye gittim, bu anlamda bir nefret görmedim insanlarda. Sorun insanların nefreti değil, devletin, hükümetlerin tutumu. Aynı devlet Türklere ve Kürtlere de acılar çektirdi.
Beni rahatsız eden başka bir nokta: filmdeki Türk aktöre biçilen rol. Kendini ifade etmesine fırsat verilmiyor ve gay bir karakteri canlandırıyor. Egoyan'ın ne yapmak istediğini ve bunun ne şekilde diyaloga katkıda bulunabileceğini anlamadım.
Bu eleştirilere rağmen, bu filmin gösterilmesi hem Türkler hem de Ermeniler için faydalı olur. Ararat "yok saymaya" karsı çıkmak için atılmış bir adım. Bu "yok sayma" Ermenilerin olduğu kadar Türklerin de omuzlarına binen ağır bir yük. Ermeniler de Türkler de aynı katliam hayaletinin esiriler. Kuşaktan kuşağa aktarılan toplumsal bilinçaltının bir ürünü bu. Bunu aşmak için bu konuda konuşmak ve geçmişle yüzleşmek gerekiyor.
Türkiye'nin geçmişiyle yüzleşebileceğine inanıyorum.
Jean-Claude Kébabdjian, Ermeni Diasporası Araştırma Merkezi Başkanı:
Ararat izleyicide yoğun duygular uyandırabilecek ve anlatılanları tamamen reddetmesine yol açabilecek bir film. Bu yüzden ilk bakışta diyalogu kolaylaştıracağını söylemek zor. Ama biraz daha yakından baktığınızda bunu imkansız da kılmadığını fark ediyorsunuz.
Film nefret unsurları taşımıyor. Filmde Ermeni ve Türk kahraman arasında bir diyalog girişimi yaşanıyor ama başarısızlıkla sonuçlanıyor. Diyalogun ne kadar zor olduğunu anlatan bu karamsar sahne beni üzdü. Ne kadar zor olsa da konuşmaya devam etmeliyiz.
Film hakkında Türkiye'de başlatılan polemiği yapay buluyorum, büyük bir dalganın üzerindeki köpük gibi bu polemikler. Oysa önemli olan dalganın getirdiği değişim. Ben Türkiye'nin geçmişiyle yüzleşebileceğine inanıyorum. Bu değişimin altını çizmek ve filmi Türkiye'de göstererek desteklemek gerekir. Film nefrete değil kendini aşmaya çağırıyor, öfkesini dizginlemenin ve yavaş yavaş söndürmenin gereğini anlatıyor.
Türkiye'de soykırım hakkında hiçbir şey bilmeyen yeni nesiller için gerçekle yüzleşmek ağır bir darbe olabilir. Ama yüzleşme ne kadar geç olursa o kadar ağır olacaktır. Bu yüzden bunun için gerekli ortam hazırlanmalı. (BG/EK)