Fotoğraf: İlk gün okula içi çikolata, şeker dolu kocaman ve renkli karton külahlarla gidilirdi....
İlkokula başladığım 1983 yılının "Uluslararası İletişim Yılı" olması şaka olmalı: Ben kimseyle konuşamıyordum.
Anadilim Türkçe, okuduğum sınıfta konuşulan dil Almanca'ydı.
Stuttgart kentinin küçük köyündeki Kuppingen - Oberjesingen İlkokulu birinci sınıf öğretmenim Frau Richter'in karneme yazdığı rapor durumumu özetliyor:
"Semra sınıf arkadaşlarıyla ilişkilerinde çekingen, oyunlara katılıyor ama düşük seviyedeki Almancası nedeniyle zorluk yaşıyor."
Almanya'da, 1980'lerin başında sadece üç devlet kanalı yayın yapıyor, her gece saat tam 24.00'te, ekranda Almanya bayrağı beliriyor, yayın Alman marşıyla kapanıyordu. Annemle babam orta derecede Almanca biliyor, ilkokul üçe giden ablam dışında biz üç küçük kardeş beyaz cama, konuşulanların tek kelimesini anlamadan boş boş bakıyorduk. İlkokuldan önce, iki yıl anaokuluna gitmiştim ama birinci sınıf karnemden anlaşılan o ki Almanca'yı sökememiştim.
Frau Richter'in karnemdeki raporundan devam edelim:
"Semra dersleri çoğu zaman takip edemiyor. Gerekli Almanca bilgisine sahip değil. Derslerde sıkılıyor.
"Semra neredeyse bütün harfleri biliyor ama henüz okuyamıyor. Basit ve kısa kelimeleri okumak için yardıma ihtiyaç duyuyor. Yazısı okunur olduğu halde yazarken kendinden emin değil."
Sınıfta iki Türkiyeli öğrenciydik; Hatice ve ben. Türkçe konuşmamız kesinlikle yasaktı; cezası arkadaşların önünde azarlanmaktı. Çocuklar ise yedi yaşında, dalga geçmek konusunda oldukça acımasızdı.
Okuldan eve döndüğüm her gün, yüzümü asıp "Okulu sev-mi-yo-rum, git-me-ye-ce-ğim!" diye huysuzlandığım için annemle babam, ailelere tanınan çocuklarının "sınıfta kalma hakkını" kullandı. Karneme yılsonunda şu garip not düşüldü:
"Semra ailesinin isteği üzerine, birinci sınıfı gönüllü olarak tekrar ediyor!"
İkinci yıl öğretmenim olan Frau Kipp, Frau Richter gibi 60'larında değil, ancak 30'undaydı. Soyadının anlamı "Yargıç" olan Frau Richter'in katı disiplininden ve yasaklarından azat edilmiştim.
Frau Kipp müfredata pek uymuyor, bize kitap, gazete, dergi okuyordu. Dersten sıkılan öğrencinin, öğretmenden izin almak zorunda kalmadan, okuma köşesine gidip kitap okuma ya da tembellik yapma hakkı vardı.
Frau Kipp çok az ve devrik cümlelerle de olsa bizimle Türkçe konuşuyordu; şahaneydi. Değişim karneme yansıdı:
"Semra yeni okul arkadaşlarıyla çok çabuk ilişki kurdu. Karşılıklı ilişkilerde rahatsızlık yaşanmadı. Arkadaşlarına ve öğretmenine karşı yardımsever ve anlayışlı davrandı.
"Semra'nın Almanca bilgisi dersi zahmetsizce takip etmesine yetiyor. Kendisine ait katkılarla dersleri zenginleştiriyor. Yazılı ödevleri tek başına ve çoğu zaman hatasız yapıyor. Ezberi akıcı. İlk karşılaştığı metinleri algılıyor ama henüz bunları akıcı okuyamıyor."
Türkiye'de Almancı...
Ama bu kez annem, Türkçeyi unutmamızdan korktu; evde Almanca konuşmayı yasakladı. İki yıl sonra "Çocukların burada büyümesini istemiyorum" dedi; hepimizi topladığı gibi İstanbul'a geldi.
Herşey yeniden başladı. 1986 yılının Eylül'ünde, Almanya'dayken "Türkiye'de sınıflar 90 kişilikmiş" tarifine uygun bir sınıfa alındım. Siyah önlük iç karartıcı, kolalı beyaz yaka sıkıcıydı. Andımızı bilmiyordum, İstiklal Marşı'nı okuyamıyordum... Sabahları sıraya girdiğimiz bahçede, İstiklal Marşı'nı okumaktan "kaytarmak" kolay oluyordu; kalabalık içinde sadece ağzımı oynattığım fark edilmiyordu. En utanç vericisi karatahtanın önünde, eski Türkçe kelimelerini (bend neydi, ezel neydi, garb neydi, afak neydi...) hiç bilmediğim marşı ezbere okumaya çalışmaktı. "Almancı" bir İstiklal Marşı'nı bile okuyamıyordu... Ne ayıptı!
Başbakan kimi anlıyor?
Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, bu yılın Mart ayında Die Zeit gazetesi ile yaptığı söyleşide, "Türkiye'de Alman lisesi var, Almanya'da neden olmasın" dedi. Hatta Almanya'da yaşayan Türklerin iyi Almanca öğrenebilmeleri için önce kendi dillerini iyi bilmeleri gerektiğini de ekledi.
Aslında Başbakan ne güzel söyledi. Ama keşke bundan yedi ay sonra da aynı anlayışı gösterseydi... Başbakan Erdoğan keşke Kürtlerin anadillerinde eğitim hakkı için yaptığı okul boykotu için "Türkiye'nin resmi dili Türkçe'dir, kimse bizden anadilde eğitim beklemesin" demeseydi... Keşke Başbakan Rojda, Jian, Bawer, Welat'ı da beni anladığı kadar anlayabilseydi...(SP/EÖ)