Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, daha önceki yazılarımda andığım (*) üniversitelerdeki türban/başörtüsü konusunda "dini ifade özgürlüğü"ne yapılan müdahaleyi tanıyan ve bu müdahaleyi demokratik bir toplumda meşru bulan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları için bunun laik hukukun konusu olmadığını ima ederek "ulemaya sorun" demişti. Daha objektif olsun diye Zaman Gazetesi'ndeki niteleme ile yazayım, "sorunun çözümü için din adamlarına başvurulmasını teklif etmişti". Bu teklifini diğer siyasi partilere yönelik olarak bir kaç kez daha kamuoyuna açık bir şekilde yineledi.
Türban serbestisi talebinin gerçekte "eğitim özgürlüğüne" ilişkin bir talep mi, yoksa kadınların özgürlüğünü kısıtlamayı hedefleyen teolojik bir talep mi olduğunu Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları aslında çözümledi ise de, bir türlü göremeyen gözler için, bir de Sayın Başbakan'ın teklifinin izini sürerek anlamaya çalışacağım.
Sorulacak ulema
Sayın Hayrettin Karaman'ın adını daha önce de bir kaç kez andım. Çünkü kendisi, iktidar çevrelerinde saygı duyulan bir fıkıhçıdır. Ulema deyince özellikle Başbakan'a yakın iktidar çevrelerinde akla gelen ilk isim olduğunu Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce de teslim etmişti.
Karaman'ın Yeni Şafak'ta yazdığı ve "yoldaş/candaş medyayı boykot" dahil, Başbakan Erdoğan'ın her kritik çıkışına dinsel bir açıklama ve destek geliştirdiği düşünüldüğünde, bunun yanlış olmadığına dair güçlü bir kanaate varmak mümkün. Bu kanaatten de türbana serbestlik konusunun sorulacağı ulemanın Hayrettin Karaman olduğu sonucuna varılabilir.
Sayın Başbakan en son Diyanet İşleri Başkanlığı'nı adres gösterdi ise de, oradan çıkacak fikirler de hemen hemen Hayrettin Karaman'ın fikirleriyle birebir örtüşmektedir. İsteyen, karşılaştırabilir.
Türban değil başörtüsü
Bundan sonra sözü, objektif olmak için, Hayrettin Karaman'a bırakalım. Dikkatli okurun Sayın Başbakan'ın bu tartışmada söylediği her sözün ve girdiği suskunluğun nedenini böylece anlayacağını sanıyorum. Hayrettin Karaman'a göre, "... türbandan değil başörtüsünden' söz etmek gerekir: 'Eğer başörtüsünü (türban diye bir şey yok, bunu muhalifler uydurdu, başörtüsünün çeşitleri var, işte bunu) simge olarak kullanan birileri varsa onu da 'siyasi simge' olarak almak, siyaset kelimesinin çağrışımları yüzünden yanıltıcıdır. Doğrusu 'İslam'a bağlılık, bir çeşit İslamcılık simgesi' olduğudur. İslam'a bağlı oldukları halde başını örtemeyenler ise 'mahalleden beter devlet baskısı' yüzünden istediklerini yapamıyorlar. Eğer dindarlığın uzantısı olan bir simge varsa bunu kullanmak da din özgürlüğüne dahildir." (Hayrettin Karaman, Başörtüsü temalı eski hikaye, Yeni Şafak, 15.10.2010)
Gayet açık, Karaman'a göre, başörtüsü İslam teolojisinin gereği bir tercih olarak kadınlar tarafından örtülmelidir. Başörtüsü, "İslam'a bağlılık, bir çeşit İslamcılık simgesi"dir.
Başörtüsünü kimler örtmeli?
Karaman'a göre, "ergenlik çağına giren kızlar" başörtüsü örtmek zorundadır. Kadınlar için ergenlik, "buluğ çağı"nda başlar: "Dînî açıdan bir erkek ihtilâm olunca, yahut bu gelişme gecikirse onbeş yaşına gelince ergen (bâliğ) olur. Kız ise ay hâli görmeye başlayınca, yahut bu durum gecikirse, yine onbeş yaşına gelince ergen (bâliğa) olur. Şu hâlde gerek erkek ve gerekse kız çocuklarının 14 yaşlarına girmeden önce ergen olmaları mümkündür." (Hayrettin Karaman, 8 Yıllık Zorunlu Eğitim)
Vaktiyle Sayın Karaman, bu nedenle sekiz yıllık zorunlu eğitime karşı çıkmıştı: "Ergen insan her türlü dînî ve hukûkî yükümlülüğün altına girmiş sayılır. Bu yükümlülükler içinde ibâdetler bulunduğu gibi, kadın-erkek arası ilişkilerdeki sınırlar ve örtünme de vardır. Ergen kızlarla, ergen erkeklerin sekiz yıllık mecbûrî öğrenime tâbî tutulmaları hâlinde -hele de bu bölge yatılı okullarında yapılınca- sayısız dînî mahzurlar, ihlâller karşısında kalmamız kaçınılmazdır."(aynı yerde)
Ergen kızlar neden başörtüsü örtmeli?
Bunun nedeni, en geniş anlamıyla, kadınların erkekleri "kışkırtmalarının" önüne geçebilmektir. Karaman bu nedeni düzelterek kabul ediyor: " 'Kışkırtmanın önüne geçilmesi' gerekçesi İslâmîdir; çünkü İslam, evli olmayanlar arasında her çeşit cinsel ilişkiyi haram kılmıştır; müminlerin harama düşmemeleri için birbirlerini kışkırtmaktan uzak durmaları bu yasağın tabii sonucudur ve özel âyetlerle de emredilmiştir (Nur:24/30-31). Ama kışkırtmayı engellemenin yolu kadını çuvala sokmak değildir; bu sebepledir ki, onun günlük hayatında açmaya ihtiyaç duyduğu elleri, yüzü ve -kırsal bölgeleri düşünün- ayaklarının açılmasına izin verilmiştir." (Hayrettin Karaman, Türban Tartışması)
Karaman, İslam'da başörtüsü zorunluluğu olmadığını söyleyen ilahiyatçılara da Diyanet İşleri Başkanlığı gibi köktenci bir şekilde karşıdır. Bunu söyleyen ilahiyatçılara gelen tehditlerin haddi hesabı olmadığını, bu tehditler yüzünden susmak zorunda kaldıklarını; Bahriye Üçok'un da öldürüldüğünü biliyoruz.
Ergen kızlar nerede başörtüsü örtmeli?
Karaman, açıkça, en az yirmi kez yazdı: "Müslüman kadın eğer örtünmenin farz olduğuna inanıyorsa, nerede örtünüp nerede açılacağını beşeri otoriteler tayin edemez; bunun sınırlarını din (şeriat) çizer. Buna göre bir kız, ergenlik çağına girmeden önce, diğer dini vazifeler yanında örtünme eğitimi de alır ve yükümlülük çağı başlayınca da örtünür; bu çağ en geç on beş yaşında geldiğine göre bu yaşında genç kız her nerede ise (adına kamusal alan dedikleri her yer dahil) örtünür. Buna izin verilmediği sürece Müslümanlara baskı ve dayatma var demektir, din özgürlüğü -başkalarının hak ve özgürlüklerine zarar verme söz konusu olmadığı halde- sırf bir takım vehimler ve sudan bahanelerle kısıtlanıyor demektir." (Hayrettin Karaman, Laikçilerin Telaşı)
Başörtüsü sorunu ne zaman çözülmüş olur?
Karaman'a göre, tüm alıntılardan anlamış olduğunuz gibi, başörtüsü sorunu, "kamusal alan" denen her yerde, ilköğretim dahil, hizmet verenler dahil, ergen kızlar ve tüm kadınlar serbestçe başörtüsü takabildiği zaman çözülmüş olacaktır.
Görüşlerini özetlediği en yakın tarihli yazısında açıkça yazdığı üzere: "CHP ve MHP sözcüleri yaptıkları konuşmalarda çözümü, 'üniversitelerde başörtüsü yasağını kaldırmak' ve bazen de 'Kamusal alanda hizmet veren değil de alanların başörtülü olmalarını serbest bırakmak' şeklinde ifade ediyorlar. Eğer çözüm dedikleri, destek verecekleri bu ise 'çözüm istemiyorlar, selden kütük kapma peşindeler' demektir."
Karaman'a göre "... çözüm 'ergenlik çağına gelmiş kadın ve kızlarımızın nerede olurlarsa olsunlar, mahrem olmayanlar yanında örtünmelerini serbest bırakmaktır.' Bu hürriyeti sınırlayan, azaltan, kısan teklifler çözüm değildir; aldanma, aldatma ve oyalamadır." (Hayrettin Karaman, Filmi bir daha izledik (Uyarmıştım), Yeni Şafak 22.10.2010)
Yeni anayasa...
CHP lideri Kılıçdaroğlu Başbakan'a üç soru sordu: "1) İlköğretimde başörtüsü serbestisi olacak mı?, 2) Kamusal alanda hizmet verenler için başörtüsü serbestisi olacak mı? 3) Başörtüsü takmayanların -ve ilk iki sorudaki yanıtlara göre olmayacak ise bunun- güvencesi ne olacak?" Bilmediğinden sormuyor, yanıtları yukarıda ve Başbakan'ın aynen Karaman gibi düşündüğünü herkes biliyor. O nedenle Sayın Başbakan, ısrarla "ulemaya sorun" diyor.
Karaman konuşuyor ya bu yazıda, şimdilik bitirsin: "Biraz daha sabır!" diyor, ve üniversitede türban serbestisi çözüm olmadığından, Erdoğan'a köktenci bir yol gösteriyor: "İyi niyetli siyasetçiler, lütfen başörtüsü konusunu gündeminizden çıkarın ve birçok problemi birlikte çözecek bir anayasanın hazırlanıp kabul edilmesine odaklanın!" (Hayrettin Karaman, Filmi bir daha izledik (Uyarmıştım), Yeni Şafak 22.10.2010)
Sadede gelelim...
Benim için AKP, CHP, MHP, bunlar arasındaki siyaset oyunları, bilip de bilmezlikten gelmeler; özcesi, Machiavelli'in Prens'ini gizlice kütüphanesinde saklayan Papa'ların uydurduğu çeşit çeşit Makyavelizmlerin (**) kavgaları, önemli değil...
Karaman'ın bu son cümlesini, "ne güzel işte 'birçok problemi birlikte çözmek'ten söz ediyor", diye yorumlayacak bazı çok zeki ve çok demokrat (!) AKP avenesi "sosyalistler" var ya, Karaman'ı onlar için aktarıyorum: Kılıçdaroğlu en azından, yanıtını bilse de bilmezden gelip soruyor. Peki siz nasıl, Başbakan'ın Hayrettin Karaman'ın davasını ve çizgisini birebir izlediğini görmezden geliyorsunuz? Sorunun bu cenah için "üniversitenin özgürlüğü" sorunu olmadığını, "eğitim özgürlüğü" ile hiç ama hiç ilgisinin bulunmadığını, bizatihi teolojik bir tartışmanın, toplumsal hayatın da devlet pratiğinin de dinsel normlara göre düzenlenme talebi ve çabası içinde "özgürlük" kamuflajına büründüğünü de mi anlamıyorsunuz? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin bulguladığı evrensel demokratik meşruluk kriterini, teolojik talep uğruna yok mu sayıyorsunuz?
Hadi bunu anlamıyorsunuz, sosyalist ve devrimci gençlerin bu konuda yaptıkları -başörtüsüne karşı çıkmaktan öte üniversitenin özgürlüğünün başörtüsüne indirgenemeyeceğine dair- eylem, forum, afiş vb. etkinliklerin bizzat polis eliyle ve aşırı şiddetle bastırıldığını da mı görmüyorsunuz? Polislerin artık Müslüman gençliğin elini tuttuğundan ve türbanın böylece polis eşliğinde de facto üniversiteye sokulurken, örneğin Yıldız Teknik Üniversitesi'ne onlarca solcu gencin sokulmadığından da mı haberdar değilsiniz? Hele hele, bu kadar somut bir sorunu görmezlikten gelmek için, -ne ilgisi varsa?- yirminci yüzyıl devrimlerinin yaşadığı yenilgileri ve onlardan çıkarmamız gereken dersleri bahane etmeniz, entelektüel namusa sığar mı?
Soruların cevabını Sayın Hayrettin Karaman açıkça yazıyor. Siz hala üniversiteye özgürlük istemek varken "türbana özgürlük" isteyin! Ne diyeyim, bu kadar hemhal olduğunuza göre, ahlak ve teolojinin sözcükleriyle yazayım belki anlarsınız, "ayıptır, günahtır, yazıktır!" (SE/EK)
_______________________________
(*) Bkz. "Türban Alkışlarla Gelirken" ve "Özgürlük Teolojik bir Kategori Değildir"
(**) Machiavelli, bu türden bir Makyavelizmden en az sorumlu olan kişidir!