Asuri Süryaniler ve Keldaniler için; Kutsal Dicle Nehrinin (antik metinlerde adı Tigris) batı yakasındaki dağlık bölge; Turabdin olarak bilinir. Açılımı şudur ki; Tanrının hizmetkârlarının (kullarının) dağı (mekânı) olarak bilinir.
Milattan sonra 4. Yüzyıldan bu yana bölgede kurdukları 80 dolayındaki manastırları ile varolmuş bir topluluk, halk Asuri Süryaniler ve Keldaniler...
Betnahrin de derler turabdin çeperlerinin doğudan batıya, kuzeyden güneye genişle(til)miş ve iki nehir arası anlamına gelen haline.
Dünyanın neresine gitseler, yerleşseler kendileri için anayurt-babayurt, ata dede yadigarı topraklar olarak bilirler. Öyle de yaşarlar(dı) o diyarlarda.
Sanki belleklerinde Didem Madak'ın dizeleri gibidir onlar için köyleri;
"Ölümün ötesinde bir köy vardı,
Orda, uzakta, kalbimin en doğusunda"
Şimuni (65) ve Hürmüz (71) Diril çifti 1989 yılında Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesine bağlı adı Mehrî (Asurice), Kovankaya (Türkçe) olan dönemin politikası sonucu boşaltılan köylerinden ayrılıp İstanbul'a yerleşiyorlar. Altısı kız,beşi oğlan 11 çocukları var. İstanbul hep dar geliyor çifte onca devasa bir şehir olmasına rağmen.
1992'de bütün riski göze alarak tekrar dönüyorlar köylerine. Ama 1994'de bir daha boşaltılıyor köyleri. Yeniden İstanbul'a dönüyorlar.
Tam 17 yıl sonra 2011'de yeniden dönüyorlar köylerine ve baharın ve yazın, her yılın beş ayını iki yıl kadar köyde geçiriyorlar. 2014 yılından sonra da artık tümüyle tekrar köylerine dönüyorlar. Köyde o tarihten sonra yerleşik altı hane olduğu kayıtlarda.
Şimuni ve Hürmüz Diril çiftinden 11 Ocak 2020 tarihinden bu yana haber yoktu, kayıptılar. Şimuni Diril'in cesedi 70 gün sonra evlerinin yakınındaki dere yatağında bulundu. Eşi Hürmüz Diril halen kayıp.
Yine böyle bir kayıp vakası (oğlu) sonucu evini, köyünü terk edip yurt dışına giden ve yıllar sonra kemikleri bir kuyuda bulundu diye gelen haber üzerine topraklarına dönen bir babanın ve ailesinin; baba oğulun birlikte yaptığı el emeği bir kapı üzerinden hikâyesinin anlatıldığı "Kapı" filmini geçtiğimiz yıl izlemiştim, onu anımsadım.
"Bi masumu öldürmek günah değil mi?" diyordu baba! "O kapının üstündeki su damlası, benim 25 yıldır koklayamadığım oğlumun teri. O kapının üstündeki hayat ağacının dalları kırık artık. O kapıdaki güvercinler yok artık! Çünkü biz; evimizden, barkımızdan, yurdumuzdan göç ettik..." ve film bir kuyunun ağzında derinlere hançeresini yırtarcasına bağıran ananın feryadı ile bitiyordu.
TIKLAYIN- "Kapı" – Süryani’nin Bitmeyen Gözyaşı!/ Feyyaz Kerimo
Diril ailesi 1994'te faili meçhul cinayetler ve kayıplar döneminde biri 12, diğeri 16 yaşlarında iki kuzen çocuklarını da kaybetmişler. Hâla akıbetleri bilinmiyormuş!
Soyadları "Diril"di. Belki de kutsiyetine inandıkları coğrafyalarındaki köylerine yeniden can, hayat bulup "dirilmek" için mi gelmişlerdi sanki!
Ama, sanki Murathan Mungan o acı kaderi yazmıştı zaten hayli yıllar evvelinden;
"Gökyüzünün karanlık kefeniyle örtük
Yıldızların delik deşik ettiği ölüleriz
Adsız ölüleriz
Adları bir coğrafya ile yan yana yazılan
...
Dağlanmış dil, narın rengi
On binlerin dönüştüğü uğuldarken
Doğunun yeni defteri
Topraktan çobanyıldızına değin
Her yer her şey karanlık bir pusuda
Yazının, tekerleğin, tarihin
İlk çocuklarından
Ey büyük mezopotamya
İki bin yıllık gece
Dön geri bak
Kardeşlerim ölüyor kalbimin doğusunda"
Ez cümle içimden dökülenlerdir:
Yaşasaydı Şimuni Diril Hanım,
Evet yaşasaydı eğer
Ona da yasaklayacaklardı sokağı belki!
Altmışbeşindeydi çünkü,
malum yaş yasağı,
'evde kal'
aman ölme,
sen bize lazımsın diyecekler miydi sahi!
Demediler!
Ve dahi yaşına da bakmadılar.
Daha önce de bakmamışlardı,
soyundan olanların yaş kütüklerine.
Yaşı kadar gün kayıp kaldı,
Sonra buldular cesedini,
Evinin yakınında dere yatağında.
Savaş zamanında ebeveynler gömermiş çocuklarını. Barış zamanında ise çocuklar; analarını, babalarını. Oğlu gömdü anasını, sahi hangi zamandı bu zaman; unuttum. (ŞD/PT)