Tunus Bağımsız Yüksek Seçim Kurulu (ISIE), 27 Ekim 2011 Perşembe günü İslamcı "Al Nahdha" hareketinin Ulusal Anayasa Meclisi'ndeki 217 sandalyeden 90'ını yüzde 41.47'lik bir oy oranıyla kazandığını ilan etti. (Nahdha'nın yüzde 51'lik salt çoğunluğu elde edebilmek için 46 sandalye daha kazanması gerekiyordu.)
Merkezci olduğunu iddia etse de alenen liberal bir programa sahip olan CPR (Cumhuriyetçi Kongre) yüzde 13.82'lik oy oranıyla 30 sandalye kazanırken eskinin komünist partisi şimdinin sosyal demokratı "Attajdid" (aynı zamanda gayrı meşru geçici hükümet üyesi) ve Sosyal Demokrat Partisi'nden (PDS) oluşan sosyal demokrat blok, Ettakatol, yüzde 9.68 ile 21 sandalye elde etti.
İlerici Demokrat Parti (PDP) (aynı gayrı meşru hükümetin üyesi) seçim kampanyasında el ilanları, hostesler ve diğer şenliklerle gerçekleştirdiği Amerikan şovundan sonra sadece yüzde 7.83'le 17 sandalye kazanabilirken, "Al Arida Achabia" (Halkın Deklerasyonu), bir diğer İslamcı liberal parti, yüzde 8.76'lık oy oranı ve kazandığı 19 sandalye ile sürpriz bir çıkış yaptı ve şimdiden "birinci" ile koalisyon üzerine görüşmelere başladı.[1]
İlerici Demokratik Hareket (PDM ya da Kutup) yüzde 2.3 ile beş sandalye kazanırken Bin Ali'nin eski partisinin kalıntılarından kurulan "İnisiyatif"de aynı oy oranı ve sandalye sayısıyla Kurucu Meclis'te temsil edilme hakkı kazandı. Tunus İşçi Komünist Partisi de sadece üç sandalye elde edebildi, bir dördüncüsü de (Tunus'un güneybatısında, Gafsa'da) komünistlere bu bölgede yapılan haksızlığın görüşüleceği mahkeme sonrasında elde edilecek.
Değerlendirmemiz odur ki, İslamcı parti "Al Nahdha"nın Tunus anayasal seçimlerindeki zaferiyle devrimde bir dönem kapanmış oluyor. Bin Ali'nin önceki rejiminden daha az baskıcı görünen, liberal ekonomik seçeneklerle bağlaşık olarak toplumsal muhafazakarlığın canlandırılmasını temel alan popüler bir meşruiyete sahip ve emperyalist güçlerin onayını almış yanıltıcı bir politik alternatifle -bunlar Kurucu Mecliste kurulacak koalisyonun temel özellikleridir- egemen sınıflar "demokratik" bir karşı devrime önderlik ettiler.
Aslına bakılırsa, bu sonuçlar seçimlerin çoğunluk tarafından boykot edildiği gerçeğini
yansıtmıyor.[2] Sağcıların beyhude bir biçimde seçmenlerin tercihlerini manipüle etmek için sakladıkları da buydu (23 Ekim 2011 günü öğle saatlerinde medya seçimlere yüzde 80'lik bir katılım oranı olduğunu ilan etti. Sandıkların yüzde 76'sı kapandıktan sonra şu ana kadar tespit edilebilen katılım oranı yüzde 48.9 olarak tespit edildi)[3]
Seçim sürecine siyasi partilere Tunus dışından gelen kaynağı meçhul maddi yardımlar (Al Nahdha başkent Tunus'taki merkez binasının aylık kirası 15000 dolar[4]), komünist parti adaylarına ve partizanlarına yönelik provokasyon ve iftiralar, dini hassasiyetlere yönelik konuşmaların istismar edilmesi (seçimden önceki cuma hutbelerinde bütün camilerde imamlar tarafından seçimde Nahdha'nın desteklenmesi çağrısı yapıldı) ve seçim sonuçlarında yapılan hileler (bu durum liberal muhafazakar partiler tarafından da kabul edildi, sonuçlara yönelik pek çok yerel itiraz davası hala devam ediyor) gibi çok sayıda ihlal damgasını vurdu.
Bu seçimin temel amacı insanları Tunus'taki bir "kukla rejim"in sona erdiğine, yeni bir sistemin doğduğuna ve demokratik bir dönüşümün yaşandığına inandırmaktı.
"Demokrasi sürecinin kazananları"nın ortak noktalarına baktığımızda; serbest piyasa ekonomisini sorgulamadıklarını, 2010 Aralık ve 2011 devrim süreçlerinde ya hiç olmadıklarını ya çok az bulunduklarını, "muhalif"lerinin ününden faydalandıklarını ve Bin Ali rejimi tarafından baskı altında tutulduklarını görüyoruz. Bu özellikler onları Avrupa ve ABD'nin nazarında "saygıdeğer" kılıyor.
Emperyalist güçler bu seçimlerin gerçek mimarlarıdır. Egemen sınıfın statükosunu korumak için patriyarka ile liberalizmin ittifakından oluşan bir gelecek kurgusuyla hareket ediyorlar. Bu deneyimin Genişletilmiş Ortadoğu Projesi'ne (GOP) lokomotif olması hedefleniyor. Temel amaç Arap devrimleri boyunca dile getirilen tarihsel motto ile; "İnsanlar rejimleri devirmek istiyor" denilerek büyük halk yığınlarının demokratik ulusal özgürlüğe olan özlemlerinin toprağın altına gizlenmesidir.
Bununla birlikte henüz hiçbir şeye karar verilmiş değil. İşletilen süreç Tunusluları devrimci kasırganın içine sürükleyen problemlerden hiçbirini çözmüş değil. Bilakis derinleştirmekte; teselli edici vekil çoğunluğuna rağmen yeni hükümet Nahda'nın ve liberal partilerin liderlerinin vaat ettiği sayılamayacak kadar çok vaadi nasıl gerçekleştirecek? Finansörler, yabancı güçler, akbaba misali Tunus ekonomisi etrafında dönüp duruyorlar. Yatırımlarının geri dönüşlerini isteyecekler ve bu daha çok bölgesel eşitsizlik, daha çok risk ve daha çok yoksulluk demek. Aralık 2010'dan bu yana durulmayan toplumsal hareketlilik, her ne kadar sertçe bastırılmış da olsa, yenilenmiş bir enerjiyle yeniden başlayabilir.
"Ne yapmalı?"
Öncelikle özeleştiri. Bizler komünist parti olarak seçimlere giderken -yasal yetkinin partiye geç verilmesi, medyadaki iftira kampanyaları ve sokaktaki saldırılar, bütün düşmanlarımızca ateizm üzerinden dinsel önyargıların kaşınması gibi nesnel gerçeklerin de ötesinde- taktik manevra gücünden ciddi biçimde yoksunduk.
"Devrimci Alternatif" ismini seçmemiz, listede "KOMÜNİST PARTİ" ismini arayan seçmenler için kafa karışıklığı yarattı.[5] Bu seçmenlerle bizim aramızda derin bir yanlış anlaşılmanın belirtisi oldu. Geçmişte gizli çalışmaya alışmış ve yaygın bir ilişki ağına yönelik net bir hitabet geliştirmeyi hedefleyen partimiz açısından daha net bir isimlendirmeyle işe başlamak acil bir ihtiyaçtır.
Bu seçimlere giderken, bir olumluluk olarak, bizler gençlik örgütümüzün faaliyetlerine yoğunlaştık.[6] Ancak, listelerde gençliğin temsiliyeti, parti yöneticileri ve kadroları arasındaki iletişim, programımızın yeni insanlara açıklanması gibi kampanya sürecinde ortaya çıkan iç sorunlarımızı çözmemiz ve UCJT (Tunus Genç Komünistler Birliği) ile Komünist Parti arasındaki ilişkiyle ilgili ciddi seçimler yapmamız faydalı olacaktır.
Parti programımızın yerel örgütlerce tartışılan temel noktalarındaki -özellikle de ulusallaşma ve ulusal ekonomik gelişme ile ilgili kısımlardaki- sıkıntıların giderilmesini de bu esnada sayabiliriz. Rakiplerimizin yeniden ulusallaşma ve jeopolitik bir bağlamda gelişen 2011 ekonomisi hakkında söylediklerini yanıtlama noktasında ciddi bilgi eksiklikleriyle karşılaştığımız aşikar. Program maddelerimizi doğrulamaya ve kadrolarımıza daha iyi anlatmaya ihtiyacımız var.
Pazarda, sokakta ve eğitim kurumlarında karşılaştığımız insanlardan, Tunus'un (1960-69 yıllarındaki) devlet merkezli ekonomi deneyiminin kötü hatıralarını anımsayanlar sosyalizmi devletin merkezileşmesiyle karıştırarak Tunus'un küresel ekonomiyle olan bağını savunmaya giriştiler. Bizim sömürge karşıtı ulusal ekonomi programımızı anlatamadık. Daha genç kuşaklar ise sosyalizmi bugün gerçekleşmesi imkansız bir ütopya olarak nitelediler.
Sonuncu ama son derece önemli bir nokta, güncel toplumsal meselelere geri dönersek, yüzümüzü yeniden haklı güncel protestolarla (Sidi Bouzid, 2010 Aralık ayaklanmasının başladığı şehirde egemenlerin saldırılarına karşı protestolar devam ediyor) yeniden canlanan toplumsal harekete dönmeli, en başından beri eylemlerin çekirdeğinde yer alan eğitim, ulaşım, sağlık ve çalışma hakkı gibi konularda hükümetin liberal politikalarıyla tüm bağımızı koparmalıyız ve Aralık 2011'de yapılacak olan sendika kongresine[7] konsantre olmalıyız. (ABB/EKN)
*Çeviri: İdil Tekin
[1] Al Ghannouchi, Al Nahdha liderinin, Tunus Ulusal Televizyonu'ndaki seçim sonrası deklerasyonunda ilan edildi.
[2] Bağımsız Yüksek Seçim Kuruluna göre seçimlree katılmama oranı yüzde 51.1, ISIE
[3] Aynı yerde, ISIE
[4] "Careful: Dirty Money", Fehem Boukkaddous'un "Sawt Eccehab" gazetesinde (Tunus İşçi Komünist Partisi'nin resmi yayın organı) 7 Ekim tarihinde çıkan yazısı.
[5] Bu durum Tunus İşçi Komünist Partisi (PCOT) Genel Sekreteri Hamma Hammami tarafından 2 Kasım'da yayınlanan Alchourouk gazetesine verdiği röportajda dile getirildi.
[6] Tunus Genç Komünistler Birliği UCJT, Tunus İşçi Komünist Partisi'nin (PCOT) gençlik seksiyonu.
[7] Tunus Genel İşçi Sendikası (UGTT)