Devlet kurumlarında birbirine benzeyen adamlar, en görünen köşede koca fotoğrafıyla gülümseyen Erdoğan.
Partili olmanın yeterli olduğu, uzmanlığa, tecrübeye bakılmadığı sanatsal, bilimsel mekanlar, kurumlar.
Tuhaflığın şahikası, devasa boyutta börekli köprü açılışları.
Medeniyetle tanışmamıza vesile olmuş, bizler bağda bahçede çalışırken öyle birden bire asfaltla, efendime söyleyeyim en basitinden bir üst geçitle tanıştıran bir parti sanki AKP. Belediyenin kamuya açık tuvalet açılış şenliklerinde, bedava yiyecek içecek kuyruğuna acıklı acıklı bakıp geçtiğimiz de var.
Doğal şartlar altında ortalama insanın, TV karşısında konuşan politikacıya uğraşsa, çabalasa anlam veremeyeceği bir takım konuşmalar.
“Devlet” kelimesindeki “d” ve “l” harflerinin üzerini çiz. Ne kalıyor geriye? “Evet.” Budur.
“PKK hayır dediği için, FETÖ hayır dediği için biz bu değişikliğe ‘Evet’ diyoruz.” Ötesine berisine gerek yok, başka soru varsa, vatan hainisin.
Dolmabahçe Sarayı’ndan dışarıyı seyrederken, “zaman bozuldu” tadında bir kısma ayar çekmekten tutun da, film karesine girmiş kadehi mozaikleyecek kadar her yerde olan zihniyet.
Ortalama bir Amerikan vatandaşı kadar apolitik olmak da iyi değil ama ne gerek vardı bunca politikacıyla haşır neşir olmaya, adlarını, ne çeşit insan olduklarını bilmeye.
Yakın dönem bunlar olurken ve yıllar geçerken, reytingi hep yüksek olan gündüz kuşağı programları devam ediyor. Hafta içi her günün, öğleden sonraları onların. Kısmetler aranıyor. İçlerinden fenomenler doğuyor. Lobide birbirinden hoşlananlar ifşa ediliyor. Çay içiliyor. Komşunun bir tanıdığının bir tanıdığı telefonla bağlanıyor. Küfür kıyametler bipleniyor. Bir ülkede en çok izlenilen program formatı bu. Bu yani.
Varoşu aşağıladığımızdan mı ediyoruz mu lafları. Yok, aksine, kaliteli varoşluk, insanın belki de en samimi hali. Alt kültür eleştirisi mi bu? Evet. Daha iyi olabilirdik, başarılabilirdi. Koca bir ülke bu kadar diplere çekilememeliydi en basiti.
Kalibresi bize özgün Açlık Oyunları çakması Survivor’da ödül oyunları, dokunulmazlık için yarışıyor erkekler, kadınlar. İzleyen milyonlar. Bir “adam gibi adam” olma furyası gırla gidiyor. Yarışmacılar birbirine bu minvalde saldırıyor.
Her akşam sanat programları, belgeseller mı izleyelim? Muhtemelen sıkıcı olurdu ama sığlık bu kadar mı revaçta olur?
Gündemde tutulması hükümet jargonunda şart olan “ecdatçılık” var bir de. Bir TV dizisinde, Sultan Abdülhamid, İngiliz sefirini tokatlıyor. Bir gururlanma hasıl oluyor sosyal medyada, bu “olay” sahne için. Sene 2017. Uzayda koloni kuracak ekip hazırlık yapıyor. Gerilerde de değiliz, nerde olduğumuz belirsiz.
Düşünün. Soru, son bir yılda kaç bomba patladığı değil; sağ kurtulanlara niye davalar açıldığı… İdam ipleriyle poz verdirilen çocukların olduğu bir ülkede doğallığıyla her şey gelişti, bugünlere gelindi.
Bunlara rağmen ve belki de olması gerektiği gibi, çoğunluğun karşısındaki azınlık her şeye rağmen, umut etmeye ve neşesini kaybetmemeye çalışıyor. “Evet” çıkarsa da bu böyle olacak. “Hayır” çıkarsa ise yeniden başlayacak kadar hevesli insanlar dağınık halde bekleyişteler. (FG/EKN)