“Yaşasın Marksizm, kahrolsun gericiler”.
Gece yarısı telefonunuz çalıyor ve kalın, davudi bir ses böyle slogan atıyor. Telefonun ucunda Tuğrul Eryılmaz varsa şaşırtıcı olmayacaktır.
Asu Maro’ya verdiği nehir söyleşinin son dakikalarında söylüyor bunu.
Kitabın adı “68’li ve Gazeteci”.
“Yaşasın Marksizm, kahrolsun gericiler” lafı öylesine şaka olsun diye edilmiş bir laf gibi gelebilir ilk anda kulağa. Hele durup dururken, telefonda, sohbet etmek için konuşmaya başlarken ediliyorsa.
Tuğrul Eryılmaz anlatısı boyunca sıkça tekrarlıyor, hayatı boyunca muhafazakarlaşmamaya dikkat ettiğini. Yer yer kendisini o yola giriyorken yakaladığından dem vuruyor.
68’li ve Gazeteci, Asu Maro, İletişim Yayınları, 264 syf., 2018 |
Marksizmle, devrimci olmakla ilişkisini kitapta gençliğini anlattığı bölümde şöyle tarif ediyor: “Hâlâ sorarlar ‘Hangi fraksiyondaydınız?’ diye, “Ben Dev-Genç’liyim kardeşim’ derim” diye tarif ediyor. Asu Maro’nun “68’li” tanımı bundan vesile.
Ve gazeteci Tuğrul Eryılmaz. Mesleğe başlamadan önceki yıllardan yaptığı işleri de takip ettiğim bir meslek büyüğüm olduğu için “Tuğrul Eryılmaz’ı nasıl tanımlarsın diye bana sorsalar hemen “Gazeteci” derdim. Sokak dergisini elime ilk alışımı dün gibi hatırlıyorum. Ne heyecan verici bir işti. Tabu yıkan, sorgulayan, “oha ben hiç böyle düşünmemiştim” dedirten, her sayısında şaşırtan, sarsan, biraz anarşist, çokça cesur ve her daim yeni bir dergiydi. Tuğrul Eryılmaz künyesindeki özendiğimiz isimlerdendi.
Mesleğe başladığımda Radikal’deydi artık. Yıllar içinde hiç yolumuz kesişmedi, aynı yayınlarda çalışmadık. Ta ki ben kurucularından olduğu bianet’te çalışmaya başlayana kadar. Nokta, Sokak, Radikal İki; okuru olmaktan zevk aldığım yayınlardı, keşke oralarda çalışmış olsaydım.
Gazeteciliğine sirayet eden eğitim yıllarındaki duruşunun temelini atan 68’de Siyasal’daki öğrencilik yıllarını keyifle anlatıyor söyleşisinde. Ve de açık sözlülükle.
Beni en etkileyen kısmı David Bowie’den görüp saçlarını rengarenk boyattığı bölüm. Yıl 1971 İngiltere’de yaşadığı dönem. Bowie konserine gidiyor ve onun rengarenk saçlarına bayılıyor. Saçının “rat tail” yani tek tutam uzun saç biçiminde uzattığı dönem. Saçlarını sarı, yeşil, kırmızıya boyuyor. Lakin Londra’ya döneceği dönem kendi deyimiyle okulu bırakıp kendini “devrimcilerin kucağına atma” kararını vermiş. Lakin geçici boya sandığı boya kalıcı çıkmış. Sonuçta örgüt evine gittiğinde arkadaşları şoke oluyorlar. Türkiye’de devrimciler hapse atılıyor, öldürülüyor herkes gergin, Tuğrul Eryılmaz7ı eleştiriyorlar. İçi burkularak kendini Filiz Tokcan’ın ellerine bırakıyor. Saçlarını dibinden kestiriyor. Mahir’lerin Maltepe Cezaevi’nden kaçtıklarını radyodan dinledikleri gün yani 26 Kasım 1971 günü oluyor bütün bunlar. Asu Maro’ya “Gayet devrimci bir saçla karşıladım bu haberi” diyor. Arkadaşlarının o günkü tepkisine karşılık olarak “Bugünkü aklım olsa ‘Size ne lan’ diyeceğim; ‘ister boyarım, ister keserim size ne oluyor?” diyeceğini de ekliyor.
Tuğrul Eryılmaz, gerçekten de “sivri dili” ile bilinen bir gazeteci, doğrudan söyler ne söyleyecekse. Gazeteciliği gibi sivri ve keskindir. Zaten bianet’in eğitimlerinden birinde “Önüne konan bilgiden, haberden kuşkulanmayacaksan, sorgulamayacaksan basın sözcüsü ol, reklamcı ol; gazeteci olmazsın” demişti. Salonda kafalar istemsiz biçimde onaylanırcasına sallanıyordu. Mesleğe yeni başlayanların ürettiği haberlerdeki eksiklikleri, hataları takır takır sıralarken çok seyrettim kendisini. Sonradan çok duydum “En çok aklımızda kalan Tuğrul Eryılmaz’ın söyledikleriydi” dediklerini.
Muhtemelen Asu Maro’ya da 2015’te başladıkları nehir söyleşi boyunca her şeyi yekten olduğu gibi en sivri haliyle söylemiştir. Zaten kitabın ilk fotoğrafı kitabın editörü Kıvanç Koçak, Asu Maro ve kendisinin İletişim Yayınları’nda masa başında çekilen pozları. Resimaltı malumun ilanı: “Tuğrul Eryılmaz, söyleşirken hayatını zehir ettiği Asu Maro ve kitabı hazırlarken dünyayı dar ettiği Kıvanç Koçak…”
Nevi şahsına münhasır bir gazeteci olarak kazandığı bir mevzi var Tuğrul Eryılmaz’ın. Bulunduğu pozisyonu kaybetmemek için soruyor, sorguluyor, hata yaptığını düşünüyorsa doğrudan söylüyor ama karşısındakilerin hatalarını da açıktan söylüyor. Gazeteciliği de böyle yürütmüş. Kitaptan süzülerek basına en çok süzülen laflarından biri “iyi gazeteciler solculardan çıkar” oldu.
Şöyle diyor:
“… hakikaten iyi gazetecilerin hepsi soldan gelir. Çünkü gazeteci kamu adına iktidar odaklarını denetleyen adam. Bizim dördüncü kuvvet olmamız odur. Türkiye’de hep sağcılar güç odakları ve iktidar oldu. O kadar basit ki söylediğim şey; sen sağcıysan zaten bunlarla bir derdin yok. Benim dediğim anlamda gazeteci, her türlü güç odağına karşı mesafesini korur. Bunlar öyle değiller. Onlardan da tabii ki iyi gazeteci olmaz, olsa olsa işte çeşitli bakanlıkların, başbakanlığın, cumhurbaşkanlığının basın sözcüsü gibi davranan insanlar çıkar.”
Sonuçta 1946 doğumlu, 1968’i Ankara’da Siyasal’da karşılamış, 45 yıl bilfiil gazetecilik yapmış Tuğrul Eryılmaz’ın anlattıkları, hem siyasetin hem de gazeteciliğin yakın tarihi için okunması ve kütüphanede tutulması gereken bir kitap ortaya çıkartmış. (HK)