Şimdi Genelkurmay Başkanı Büyükanıt, kaybetmekten üzüntü belirttiği "insan hakları değerine" sahip çıkabilir. Birbirini tutmayan ve kaynağı belirsiz bilgilerle bir "firari" hikayesinde eritilmek istenen kayıp üsteğmen eğer hayattaysa, bulunmalı, eğer öldüyse, bir cenaze töreniyle gömülebilmeli.
Şırnak 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı’nda görev yapan Tabip Üsteğmen Fatih Uluğ 1 Aralık'ta yoğun kar yağışı ve tipi koşullarında yürütülen bir operasyon sırasında ortadan kayboldu.
Taraf gazetesinin dünkü (12 Aralık) haberine göre "Şırnak'ta PKK operasyonu için helikopterle araziye götürülen tim kar ve tipi bastırması sonucu birliğe geri götürülürken, Üsteğmen Fatih Uluğ bölgede unutuldu. 1 Aralık gece yarısı operasyon başladı ve 2 Aralık günü saat 6:00'da helikopterle tim operasyon bölgesine indi. Bölgede yoğun kar ve tipi vardı. Operasyon yapılacak bölgeye intikal zordu. Tim operasyon yapmaktan vazgeçti. Tim toplanıp geri döndü. 3 Aralık'ta Fatih Uluğ'un birlikte olmadığı anlaşıldı. Karla kaplı arazide Uluğ iki gün arandı, bulunamadı."
Taraf gazetesi olay örgüsünü hiçbir kaynak belirtmeden aktardıktan sonra "Uluğ'un anne ve babasının, onlara bilgi veren yetkililerin oğulları için 'firar etmiş olabilir' dediklerine" yer veriyor.
Bugün milliyet.com.tr'nin haberinde ise "Operasyon sonrası Uluğ önce emrindeki askerleri helikopterin bulunduğu bölgeye gönderdi. Haberci askerle kalan Uluğ ona 'Sen de helikoptere git, ben birazdan geleceğim' diyerek onu da gönderdi. Askerleri alan helikoper pilotu bir süre bekledi. Üsteğmen gelmeyince timinde görevli askerler komutanlarını aramaya çıktı. Saatlerce süren aramada Uluğ bulunamadı. Üsteğmenin yaşamından endişe edilirken, terörle mücadeledeki zorlu koşullar nedeniyle bunalım geçirerek, firaretme olasılığı da gözardı edilmiyor" yazıyor.
Uluğ askere "Helikoptere git ben geliyorum" dedi mi? İnternet sitesi bu bilgiyi nereden almış? Ancak bu bilgi kolayca "firar ihtimali gözönünde bulunuduruluyor" yazma olanağı veriyor.
Taraf gazetesi olaydan haberdar olduktan sonra Şırnak Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı'nı aramış, onlar da bilgi veremeyeceklerini belirtip, aileye "gerekli bilgiyi verdiklerini" aktarmışlar.
Peki milliyet.com.tr bugün yepyeni detaylar eklediği haberi "12 gün önce irtibat kesilen üsteğmenin yaşamından endişe edilirken,terörle mücadeledeki zorlu koşullar nedeniyle bunalım geçirerek, firaretme olasılığı da gözardı edilmiyor" cümlesiyle nasıl "firar" odağına kaydırıyor?
Yani askerin yaşamından endişeleniliyor, buna rağmen arazide yalnızca iki gün arama yapılıyor, ancak emrindeki askerleri helikoptere yollayıp kimbilir "nereye" firar ettiği ihtimali gözönünde tutuluyor.
Uluğ'a ne oldu? Yaşıyor mu? Öldü mü?
Habere dair muğlaklık bir yana, Uluğ'la ilgili öncelikle sorulması gereken sorunun "Hayatta mı? Öldü mü?" olduğunu anımsatmak kaçınılmaz görünüyor.
Uluğ'un annesi Taraf gazetesine "Oğlum tecili bitmeden kendisi gitti askere şimdi de 'firar etti' diyorlar. 'Kaçırılmadı, her tarafı aradık bulamadık, ölmüş olsaydı bulunurdu' diyorlar. Eğer yaşıyorsa gazetenizi okursa ortaya çıksın, Vatan sağolsun' demiyorum. Neden komutanların bakanların çocukları orada askerlik yapmıyorlar?" demiş.
hürriyet.com.tr'deki haberde ise aynı anne "Oğlum sağ salim dönsün, öldüyse ben bunu duymadan öleyim. Diğer oğlum askere çağrıldı gerekirse o da gidecek. İmkan versinler o teröristleri böcek gibi ben ezeyim. Firar ne demek?" diyor.
Hangisine inanacağız?
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt önceki gün "İnsan hakları, demokrasi, barış gibi değerleri elimizden kaçırdık" dedi.
Bu değerlere yeniden yaklaşmak için bir fırsat var. Türk Silahlı Kuvvetleri insan haklarını benimsemeye önce kendi personelinden başlayabilir ve kayıp üsteğmenin akıbeti hakkında nihai sonuca varabilir. Hatta tüm bunlardan önce İnternet sitelerinde her zaman yaptıkları gibi bu konuyla ilgili bir açıklama yapabilir. Yapmalı. (NZ/TK)