Kuruculuktan Koruyuculuğa Liberal Bir Adım mı?
Anayasa Hukukunun penceresinden bakacak olursak, TSKnın 1921 ve 1924 Anayasalarında tamamen olmasa da diğer tüm Cumhuriyet Anayasalarında asli kurucu iktidar işlevi gördüğü görülür. 1921 ve 1924 Anayasaları siyasal meşruiyet temelini değiştirme gibi tarihsel önemde bir işlev yüklendiğinden yalnızca orduya dayanmayan bir toplumsal dinamiğin temsilcisi olarak Birinci ve İkinci Meclis iradesine dayandığı genellikle ileri sürülse de, bu anayasalarda da asker kişilikten kurucu siyasi kişiliğe dönüşen Mustafa Kemal başta olmak üzere asker kökenlilerin rolü temel belirleyicidir. Kısaca, Cumhuriyet ile TSK arasındaki ilişkinin, ikincisinin birincisini kurduğu, kurucu bir ilişki olduğu ileri sürülebilir.
Liberal yazarların ileri sürdükleri tez, bu kurucu ilişkinin Cumhuriyet tarihi boyunca sürdürülmüş olmasının demokrasinin gelişmesine engel olduğu yönünde. MGK vesayeti başta olmak üzere askeri darbelere ve TSKnin yüklendiği siyasi role karşı çıkmalarının altında da bu yaklaşım var. Önerdikleri çözüm ise TSKnin artık, bütün liberal demokrasilerde olduğu gibi, kurucu değil koruyucu, ülkenin dış güvenliğini sağlama temel işlevine indirgenmiş bir yeni misyona evrilmesi.
Dolayısıyla Hilmi Özkökün, asker her şeyi bilmez şeklinde manşetlere çıkan açıklamasını coşkuyla karşıladılar ve tam not verdiler. Peki bu açıklama gerçekten de TSKnin temel işlevini değiştirdiğine dair bir delil oluşturuyor mu?
Yurttaş Yetiştirme Kaygısı
Askerlik görevini yakın zamanda yapmış olanlar bilirler. TSKnin asker yetiştirirken kullandığı eğitim programı, askerlik mesleği kadar yurttaşlık bilgisi de içeriyor. Temel sürekli eğitim kapsamında olan yurttaşlık bilgisi, yurttaşın anayasal haklarından çevre bilincine kadar çok geniş bir yelpazeye yayılıyor. Kamu idaresinin bütün yönleri de dahil, Cumhuriyet kurumları ve tarihi, geniş kapsamlı olarak ele alınıyor. Pratikte bunun pek işlediğini sanmıyoruz. Bu da er ve erbaşlara bu eğitimi vermekle görevli personelin yetersizliğinden kaynaklanıyor.
Ancak pratikte işleyip işlememesinden bağımsız olarak, bu, gösteriyor ki, TSK, yurt savunmasına katılacak asker kişileri yetiştirmekten daha çok, Cumhuriyetin bekasını sağlayacak temel yurttaşlık bilincine sahip seçmenler yetiştirmek istiyor. Bu yüzden de zorunlu askerlik hizmetinin kaldırılmasına karşı.
Bu yaklaşım, TSKda egemen bir kaygıyı ele veriyor: 28 Şubat sürecinde iyice açığa çıkan bu kaygı, TSKnın yurttaş yetiştirme misyonunu terk ettiğinde Cumhuriyetin temellerinin sarsılacağı. Açık ki, TSK, kendisini dış güvenlikten çok iç güvenlikle ilgili kurucu bir misyon içinde görüyor.
Cumhuriyetin Temelleri
Bunları burada tekrar saymaya ne kadar gerek var? Biliniyor, ilki, ulus egemenliği. Bu başlı başına demokratik bir değer değil. Monarşi ve Cumhuriyet karşıtlığında anlaşılabilecek bir anti-Monarşizm. TSK kendine atfettiği kurucu rol içinde, Cumhuriyetçiliği otoriter, Robespierre tarzı bir model olarak benimsiyor. Çünkü halk, cumhuriyetin faziletlerinden bihaber ve her an onu hançerleyebilir. Cumhuriyetin faziletlerini bilen ve halk için bu faziletleri muhafaza eden akıl TSK. Bu mantık içinde, Cumhuriyet yurttaşların kurucu iradesinin sonucu olmadığı gibi, Cumhuriyet gerekirse dayakla, gerekirse idamla, kendisine ait erdemli yurttaşların yetiştirilmesini gereksinen bir mutlak iyilik kaynağı. Daha açık söylersek, TSK, çavuş sopasıyla Cumhuriyete faziletli yurttaşlar yetiştiriyor. Bu son derece trajik ve demokratik düşüncenin gelişmesini engelleyen bir dilemma: aslında yapılan şey, herhangi bir otoriter rejimin yaptığı gibi itaatin zorla halka aşılanması. Halkın, mutlak iyilik olan mevcut Cumhuriyete yönelik her harekette, çavuş sopasını çok ama çok arayacağı, general dayağı yiyeceği öğretiliyor.
İkincisi, ülke. Yani Mısak-ı Milli. Cumhuriyeti mümkün kılan toprak. Ülke, bu nedenle, ulusal egemenlikten çok daha kutsal bir anlam içeriyor TSK aklında. Bu, bildik bir slogan: vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü.
Üçüncüsü, ulus. Bu da anayasal bir Türklük anlamını taşıyor. Bu konuda çok fazla haksızlık etmemek gerekir; TSKnın yemek yemininin Tanrımıza hamd olsun ile başlamasının altında böyle bir kaygı var. Müslüman da, Hıristiyan da, Budist de bu ulusun parçası olabilir; ondan Allah denmiyor, her inanış sahibinin ulu yaradanını adlandıran Tanrı Türkçe kelimesi ısrarla kullanılıyor. Bu dinsel bakımdan tarafsız yaklaşım, etnik bakımdan ise tamamen farklılaşıyor ve fiilen anayasal Türklük etnik bir Türklük olarak yurttaşın temel değerleri içine konuyor.
Özkökün Açıklaması ve TSK Aklı
Özkökün açıklaması, TSK aklı ile tamamen uyum gösteriyor. Kuzey Iraktaki oluşum, özellikle ikinci ve üçüncü nitelikler bakımından cumhuriyete yönelik bir dış tehdit değil, iç tehdit olarak algılanıyor. Barzaninin çırpınışları bu bakımdan oldukça anlamlıdır. Bizim liberallerden çok daha fazla TSK aklına vakıf olduğunu gösteriyor. Türkiyede Kürtler büyük bir etnik azınlık olarak varlığını sürdürdüğü müddetçe -ki, aksi mümkün değil- Kuzey Iraktaki oluşuma, TSKnın, değil bir tezkere, on tezkere de mecliste reddedilse seyirci kalmayacağı açık.
1991de dönemin Genelkurmay Başkanının savaşa karşı çıkması da TSK aklı ile uyumlu idi. Nitekim, 1991deki savaş, feodal Kürt önderliğinin Kuzey Iraktaki devletleşme sürecini hızlandırdı. Bu savaş olmasa idi, Barzani babasının yolundan gidecek, parlamento kurmayı başarmak bir yana canını kurtarabilirse mutlu olacak bir aşiret lideri olarak kalacaktı.
ABD ve TSK
Buradaki analizimiz TSK aklının ideolojik olarak nasıl işlediğini göstermeye yönelik. Maddeci bir analiz bu ideolojinin çak rahatlıkla Türkiyedeki sınıf egemenliği biçimiyle ve onun bağımlılık ilişkisi içinde olduğu uluslar arası sermaye egemenliğiyle olan bağlarını kurabilir. Bu yazı kapsamında, bunu hatırlatmakla yetiniyoruz. Kapitalizm, ulus devletler biçiminde örgütlenmiş küresel bir sistemdir. TSKnın kurucusu olduğu Cumhuriyet de bunun parçalarından biri. Bu özgüllük nedeniyledir ki, A.B.D. TSKnın hem içinde hem de dışındadır. Bugün TSKyı daha kötü ile kötü arasında tercih yapıyoruz demeye yönelten şey, onun koruyucusu olduğu evrensel ve dünyasal sistemden, kapitalizmden maddi olarak kaynaklanır.
Ama TSK aklının daha kötü ile kötü arasında tercih yaptığını, askerin herşeyi bilmediğini açıklaması liberal yazarların sandığı gibi demokrasimiz için engel oluşturan temel misyonunu terk ettiği anlamına gelmez.
Asker Ölsün, Cumhuriyet Sağ olsun
Dünyanın her yerinde asker kişiler, öldürmek ve gerektiğinde ölmek için eğitilirler. Bu bakımdan TSKnın diğer ordulardan daha farklı olduğu ileri sürülemez. TSKnın farkı, ki liberaller bu konuda biçimsel olarak haklıdır; bu kararı halkın iradesine değil, kendi kutsal değerlerine göre almasında yatıyor.
Kurucusu olduğu kutsal Cumhuriyet için yaratmak istediği yurttaşa malzeme olan halkın çocukları, TSK aklı içinde, abartmadan söylüyoruz, yurttaş olarak eğitildiklerinde değer kazanacak olan, yurttaş öncesi hammaddeler. Onlar ancak, kutsal cumhuriyetin yurttaşı olduklarında insan olacaklar. Hayatlarını değerli kılan, onları insan kılan Cumhuriyetin değeri. Açık ki, bu erdemle insanlaşacak olanların, bu erdem uğruna ölmeleri o kadar önemli değil. Bu erdemi de TSK temsil ettiğine göre; yaşam ile ölüm arasındaki o ince çizgide, tekil insanların hayatı başlı başına bir değer değil.
Temel bir gösterge olmasa da, askeri mahkemelerde görülen tedbirsizlik ve dikkatsizlik sebebiyle ölüme neden olmak davalarına bakılabilir. Görülecektir ki, nöbette donarak ölen asker sayısı hiç de az değildir ve bunun nedeni -10 derecede tutturulan iki saatlik nöbettir. Sayılar, bunun bir kusur değil, bir yaklaşım sorunu olduğunu gösteriyor. Burada kastımız, birilerinin, hele de TSK kurmaylarının insan hayatına değer vermediği değil, tek tek hepsi değer veriyordur, nitekim, açılan davalar da bunun kanıtı ama bu insan hayatının TSK ideolojisi içinde, nöbet talimatından sonra geldiği gerçeğini değiştirmiyor.
Savaş
Malum, savaş çıkacak. Asker kişiler ölecek. Siviller de ölecek. Ama savaş çıksa da çıkmasa da, bu sistem böyle sürdükçe, her gün birileri ölüyor ve ölmeye devam edecek. Onlar çoban çocukları oldukları için belki gözümüze batmıyorlar.
Elbette bu savaşı durdurmak gerekir. Bu büyük bir başarıdır. Ama sıradan halk çocuklarının haklarının güvence altında olduğu özgür ve eşit bir dünya kurulmadıkça, onlar için, bu savaş çıksa da çıkmasa da pek bir şey değişmeyecek. Liberallerin anlamadığı, daha doğrusu görmezden geldikleri budur.
Bunu görmezden geldikleri için 1991de Özalın yanındaydılar; 2003te TSKyı demokrat ilan ediyorlar. Çünkü liberalliğin ölçüsünü piyasa belirliyor.
Hayat ise sürüyor. Halkın çocukları mı, onlar şimdilik, kutsal asker ocağına katılacakları güne kadar misket oynuyorlar. Belli mi olur, gün gelir, bunun kader olmadığını anlarlar. Bu da liberallerin en çok korktukları şey. (SE/EK)