Bir cumhurbaşkanı başka bir ülkede seçilen cumhurbaşkanını seçildiği gün kameralar önünde " azarlıyor", küçümsüyor ve en önemlisi iradesini yok sayıyor.
Bu demokratik bir ülkenin diplomasi anlayışına sığar mı? Sığmaz. Fakat 27 Nisan Pazartesi günü gerçekleşen tam olarak buydu. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Kuzey Kıbrıs’ın yeni seçilmiş lideri Mustafa Akıncı’ya neyi ve nasıl söylemesini dikte ederken bir yandan da Türkiye siyasi tarihine bir ‘diplomatik nezaketsizlik’ ve kibir örneğini eklemiş oldu.
Erdoğan’ın müdahaleci tavrının bir alternatifinin olabileceğini Yunanistan’ın Ocak ayında seçilen başbakanı Tsipras Yunanistan’da dillendirdiği "umut" sloganını adaya taşıyarak gösterdi. Tsipras geleneksel-müdahaleci anlayıştan koparak, Kıbrıslıların sağlayabileceği kalıcı barışın temsilciliğini yaparken, Erdoğan Türkiye devletinin çatışmacı ve müdahaleci dilini tekrar üretti .
Egemenliğin altyapısı
Kıbrıs sorunu oldum olası Türkiye-Yunanistan ekseninde kilitli kalan, tabana ulaşamayan, adanın asıl sahiplerinin; Kıbrıslıların söz hakkının engellendiği bir çatışma olmaya devam etti. Bu iki ülkenin öncelikleri, Avrupa Birliği ile ilişkileri, birbirleri ile ilişkileri, ekonomik ve politik çıkarları çözümün akıbetini belirledi. 1974’den sonra silahların susması ‘donmuş çatışmayı’ sona erdiremedi.
2000’li yıllarda öne çıkan döngü ise Denktaş liderliğinde çöken barış görüşmeleri, "Annan Planı" ile gelen referandum ve Kıbrıs Rum kesiminin "hayır" oyu ile doğan hayal kırıklığıydı. 2010’da ise çözümsüzlüğün yanında kapıyı çalan ekonomik kriz ile Yunan ve Rum halkları sokakta mücadele etmeye başladılar. Sokak bir öğrenme süreciydi ve böylece sosyal hareketler tabandan değişimin ve barışın sesinin yükseltilmesine aracı oldu.
Yeni başkan, yeni ses: Tsipras
‘ Bir barış anlaşması imzalamak daha kolay ama bir barış ve uzlaşma kültürü olmazsa sürmez.’
Tsipras Yunanistan’da değişim isteyenlerin temsilcisi olarak iktidara geldi. Geleneksel Yunanistanlı politikacılardan farklı olarak Kıbrıs’a ilk ziyaretinde siyasi partiler yerine hem Güney hem Kuzey tarafından sivil toplum örgütleri ile görüştü. Görüşmede barış kültürünün inşasında geçmişle yüzleşme, tarih kitaplarının değişimi, kadınların barış sürecine dahil edilmesini de ele aldı.
Başkanlık Sarayı'na geçtiğinde de Kıbrıs sorununa sürdürülebilir çözüm bulma çabalarına destek vermenin yeni Yunanistan hükümetinin önceliği olduğunu söyledi ve federatif yönetime göz kırptı.
Kıbrıs Cumhuriyeti devlet başkanı Nikos Anastasiadis de çözüme yönelik diyaloğun tekrar başlaması olduğunu belirterek Tsipras’ın yaklaşımını teyit etti. Birliktelik, yapıcı bir diyaloğun zeminini hazırlarken Kıbrıs’ın doğal ve yeraltı kaynaklarının adanın tüm yasal sahiplerinin yararına olacağı açıklaması da "Kıbrıs, Kıbrıslılarındır" söyleminin içine girdi.
Egemenin dili: Erdoğan
1955’ten bu yana Kıbrıs meselesi Türkiye’nin "milli politikalarından" biri olmaktan yine kurtulamadı ve Yunanistan’ın egemen dili kırılırken Erdoğan’ın son çıkışı ile müdahaleci ton iyice yükseldi.
Kıbrıs meselesi zaman zaman ulusal gurur ve "namus" zaman zaman da külfet olarak algılandı. (Özal ve Çiller döneminde "kambur", "kara delik" betimlemelerinin kullanılması[1) "Ana-vatan yavru vatan" betimlemesi, "annelik" ilişkisi Kıbrıs politikasında Türkiye devleti söyleminin devamlılığının aynı zamanda AKP’nin dış politikadaki müdahaleci tavrını yansıttı.
2003’ten bugüne
Peki Erdoğan Kıbrıs meselesinde hep böyle miydi[2]? Bugünkü dilin tam tersine Erdoğan, 1 Ocak 2003’te "Kıbrıs’ta 30-40 yıldır sürdürülen siyasetin sürdürülmesinden yana değilim. Halkın bu konudaki görüşlerini bir kenara itemezsiniz[3]" diyor ve bu açıklamanın ardından Annan Planı’nın zemin olarak alınabileceğini belirtiyor.
Fakat 27 Nisan 2015’te halkın talepleri bir kenara itilerek kardeş ülke söylemini benimseyen cumhurbaşkanı Akıncı’ya karşı şu sözler sarf edilebiliyor:
"İki kardeş ülkeyiz dediğiniz zaman ortaya çok farklı tablolar çıkar. Sayın cumhurbaşkanının ağzından çıkanı kulağının duyması gerekir. Türkiye KKTC’yi neden sahipleniyor bunu bir eshabı mucibesi var. Kardeş olarak çalışmanın bile bir şartı vardır. Bu ülke Kıbrıs’a bedel ödemiştir. Biz şehitler vermişiz. Ve bedel ödemeye devam ediyoruz" ve ekliyor;
"Şu anda uluslararası camiada bu kavgayı veren kim? Acaba Sayın Akıncı bu kavgayı kendi başına verebileceğini mi sanıyor? Türkiye KKTC’ye yavru vatan olarak bakmaya devam edecektir."
Bir sonraki açıklamada da "kafasına gore götüremez" tabirini kullanıyor.
Akıncı’nın haklı haykırışı
Fakat ne yapılırsa yapılsın bir toplumda değişimin zamanı geldiyse onu hiçbir güç engelleyemez, Erdoğan bile.
Erdoğan’ın çıkışının ardından Mustafa Akıncı "Kıbrıs Türk toplumunu sürekli bir yavru olarak görmek doğru bir siyaset değil " diyerek canlı yayında haklı bir haykırışla sesleniyor;
‘’Biz hep yavru mu kalalım? Ayakta durmasını beceremeyelim mi? Artık yetişkin bir insan olmayalım mı? Ben sadece kulaklarımla duymuyorum, vicdanımla da hissediyorum, yüreğimle de söylüyorum, beynimle de söylüyorum.‘’
‘’Ancak bu topraklarda da artık Rum toplumuyla baş edebilme adına, kendi kimliğini kanıtlamak adına, yavruluktan bebeklikten kurtulup ayaklarının üzerinde durmak zorundadır. ‘’
Çözüme doğru
Erdoğan 2003 yılında sorunun karşılıklı fedakarlık ile çözüleceğini söylüyordu. Artık bu tarz uzlaşmacı kelimeleri lügatinde bulundurmuyor.
Erdoğan, Akıncı’yı susturmak isteyebilir fakat Kıbrıslıların tepkilerinin de büyüdüğünü göz ardı etmemesi gerek. Kıbrıs seçmeni Akıncı ile birlikte çözüm iradelerini tekrar kanıtladı.
Erdoğan’ın çıkışının ardından Kıbrıs basınında çıkan haberlerde ‘’Erdoğan'ın karşısında artık şamar oğlanı yok‘’ ve ‘’Erdoğan Kıbrıs’a muhtıra verdi‘’ gibi başlıklar atıldı.
Bu tepki sadece Erdoğan’ın son açıklamasına değil yıllardır devam eden kötü yönetim ve çözümsüzlükle biçimlendi. 2000’li yılında ‘’işgalci‘’ sözü daha çok duyulur hale geldi. Sendikalar ve örgütler ‘’ ne paranı, ne paketini, ne memurunu istiyoruz, savaşa barış harekatı denemez[4]’ ‘’ sloganları ile eylemler gerçekleşti.
Akıncı’nın zaferini bu irade belirledi. O da Yunanistan’da Tsipras gibi umudu simgeledi. Artık Erdoğan’ın söylemi ile‘’ yavru vatanımızda‘’ ama Kıbrıslıların seçilmiş iradesinin talep ettiği gibi ‘’ kardeş ülkemizde‘ ’Akkuyu’daki nükleer santrale karşı çıkan bir cumhurbaşkanı var. Barışı sadece sözde değil tüm gönlü ve hareketleri ile destekleyen bir cumhurbaşkanı var. Yeni bir siyaset anlayışı ile, partiler üstü bir cumhurbaşkanı var. Hem yüreği hem beyni ile konuşan bir cumhurbaşkanı var. (BZ/HK)
[1] Özkaleli, F. Murat (2011). Annan Planı, Söz Edimleri ve Kıbrıs: Değişen Türkiye’yi Okumak, Kıbrıs’ta Kimlik ve Değişim, Hazırlayanlar: Mehmet Hasangüler ve Murat Özkaleli, Alfa Yayıncılık
[2] Daha detaylı bir analiz için: Karaca, Ekin, Erdoğan'ın Kıbrıs Politikası Nereden Nereye?, bianet.
[3] Zaman Gazetesi Arşivi, 2 Ocak 2003 Denktaş-Erdoğan tartışması haber arşivi
[4] Oran, Baskın (2013) Türk Dış Politikası 3. Cilt, İletişim Yayınları