TRT, 2954 sayılı yasada yapılmak istenen değişikliklerle güncel bir tartışma konusu bugünlerde. Kurum, günümüzde eskiye oranla çok daha önemli bir konumda.
Türkiye’de ticari (özel) radyo-televizyonların yayın hayatına girmesinden sonra, kamu hizmeti yayıncılığı yapması gereken TRT’nin önemi daha da arttı. Medya-sermaye-siyaset üçgeninin sarmalındaki özel radyo-televizyon yayıncılığının yaygınlaşmasıyla, kamu hizmeti yayıncılığının nitelikli bir biçimde yapılabilmesi daha da vazgeçilmez bir zaruret oldu.
Kamu hizmeti yayıncılığının gerektiği biçimde yapılabilmesi için, TRT’nin tarafsız, bağımsız ve kamu yararına yayın yapması, bunun sağlanabilmesi için de ÖZERK olması gerekiyor. Ama kurum bir türlü özerk yapıya kavuşturulamamaktadır.
Hazırlanan değişiklik tasarısıyla, neyin değiştirileceğine bakmadan önce, TRT’nin özerklik öyküsünü kısaca özetlemekte yarar var.
TRT’nin özerk olmamasının kısa öyküsü
Türkiye’de 1927 yılında radyo yayıncılığı ile başlayan elektronik yayıncılık, 1 Mayıs 1964’te TRT’nin ayrı bir kurum olarak örgütlenmesiyle yeni bir döneme girmişti. 359 sayılı TRT yasasıyla, Türkiye’de radyo-TV yayıncılığının özerk bir kurum tarafından yapılması sağlanmıştı.
1961 Anayasası’nın 121. Maddesi; Türkiye’de radyo-TV yayınlarının özerk bir kurum olan TRT tarafından yapılmasını öngörüyordu. TRT’nin yasa ile tanınmış özerkliğinin yönetim, yayın ve mali açıdan yaşama geçirilmesi için gerekli düzenlemeler tam olarak gerçekleşmeden 12 Mart Muhtırası verilmişti.
Hemen ardından da 1488 sayılı yasayla 1961 Anayasası’nın 121. Maddesi değiştirilerek TRT’nin kısa süren özerkliği kaldırılmış ve kurum yalnızca “tarafsız” olması hükmü getirilmişti. Daha sonra da 1568 sayılı yasayla, 359 sayılı TRT yasasındaki bazı hükümler değiştirilerek, TRT’nin özerk yapısı tümüyle kaldırılmıştı. Yapılan değişiklikle, özerk bir yapıya sahip olan TRT yönetim kurulu, siyasal iktidara bağımlı hale getirilmişti.
12 Eylül 1980 askeri darbesinin getirdiği 1982 Anayasası 133. Maddesinde TRT kurumunu düzenliyordu ve tarafsız olma özelliğini tekrarlıyordu. Ama özerk olamayan bir kurum ne kadar tarafsız olabilirdi ki? 1982 Anayasası’ndan sonra radyo-TV yayıncılığını düzenlemek için 2954 sayılı bir yasa çıkarılmıştı ve bu yasanın 359 sayılı yasadan farkı; yalnızca TRT kurumunun kanunu olmayıp bu alanı düzenleyen “Radyo-Televizyon Kanunu” niteliğini taşımasıydı.
359 sayılı yasada; yönetim kurulu daha demokratik bir yöntemle, bağımsız ve tarafsız çalışabilecek bir yapıda oluşturulurken, 2954 sayılı yasa merkezci bir yönetim anlayışı taşıyordu. Bilim kuruluşlarına, sanat kurumlarına, demokratik kitle örgütlerine ve meslek örgütlerine kendilerini temsil hakkı tanınmamıştı. Çok kısa bir özerklik dönemi dışında, TRT kurumunun demokratikleşme konusunda geriye gittiği söylenebilir. Bu nedenle de, özerklik konusu her geçen gün biraz daha önem kazanmaktadır.
Ticari (özel) Radyo-TV yayıncılığından sonra
TRT, ticari (özel) televizyon ve radyo yayınları başladığından bu yana bir yol ayrımındadır. Kurum, toplumun yarar ve çıkarlarını önde tutan, rating kaygısıyla yayıncılık yapmayan bir kamu hizmeti yayıncılığı mı yapacaktır, yoksa kapitalist ekonominin kâr için her yolu deneyen özel yayın kurumlarının kuralları içinde onlarla mı yarışacaktır?
Olması gereken, TRT’nin kamu hizmeti yayıncılığı yapmasıdır ama 1990’lı yıllardan bu yana TRT’ye biçilen rol bu olmamıştır. Turgut Özal, 5 Ocak 1991’de Or-An’da TRT Sitesinin açılışını yaptığı konuşmasında; “… ilerde TRT büyük çapta özelleşmelidir. Yani özelleşmeden kastım şu; muhakkak bir özel şirket gelsin burayı işletsin manasında söylemiyorum. TRT kendi geliri ve kendi gideri ile halka açılsın.”
Bu sözler, TRT’ye herhangi bir KİT (kamu iktisadi teşebbüsü) olarak yaklaşıldığını gösteriyordu.
TRT’nin temel işlevi, topluma, haber, eğitim, kültür ve nitelikli eğlence yayını sunmaktır. Bir eğitim-kültür kurumu olma özelliği arka plana atılıp, kurumun gelirlerini arttırma çabası, TRT’yi daha çok reklam alma ve daha çok reklam almak için daha çok izleneceği varsayılan bir yayın politikası izlemeye yönlendirmişti. Oysa, TRT izleyicisini “tüketici” olarak gören, ticari yayıncılıktan farklı olmalı, “yurttaş” olarak görebilmelidir. Kamu hizmeti yayıncılığı, izleyicinin “yurttaş’ olarak görülme özelliğini ön plana çıkaran yayıncılık anlayışıdır. Bugünkü düzenlemelerle bunun gerçekleştirilmesi olanaksızdır.
8 Temmuz 1993’te, 1982 Anayasası’nın 133. maddesi değiştirilerek, radyo-TV yayınlarında devlet tekeli kaldırıldı. 133. madde; “… devletçe kamu tüzel kişiliği olarak kurulan tek radyo-televizyon kurumu ile kamu tüzel kişilerinden yardım gören haber ajanslarının özerkliği ve yayın tarafsızlığı esastır” diyerek TRT’nin özerkliğini anayasa içinde vurgulamıştır. Aradan 15 yıl geçmesine karşın, 2954 sayılı yasada gereken değişiklikler yapılarak, TRT’nin özerkliği hayata geçirilmemiştir. Çünkü; her siyasal iktidar yaygın, köklü ve etkili bir yayın kurumu olan TRT’nin kendi denetiminde ve güdümünde olmasını sağlayacak hukuki yapının sürdürülmesini çıkarlarına uygun görmüştür.
Habercileri, programcıları ve sanatçılarıyla radyo ve televizyon yayıncılığının okulu durumundaki kurum, gerçek tarafsızlığını sağlayacak, özerk bir yapıya kavuşturulamamıştır. Yapılacak yasal değişikliklerde, ilk yapılması gereken TRT’nin özerkliğine kavuşturulmasıdır. Oysa, son günlerin gelişmelerinden biri olan “Türkiye Radyo-Televizyon Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”na baktığımızda, özerklik kavramına değinilmediğini görüyoruz.
Sanki böyle bir konu hiç yokmuş gibi.
Tasarı ne getiriyor, ne götürüyor?
Yapılan değişikliklerin kurumu çalışanlar açısından “küçültmeye” yönelik olduğu anlaşılıyor. Değişiklik tasarısı 5 maddeden oluşuyor. Tasarının 1. maddesi 2954 sayılı yasadaki 16. maddeyi şöyle değiştirmiş:
“Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu teşkilatı; genel müdür, dört genel müdür yardımcısı, hukuk müşavirliği, teftiş kurulu başkanlığı, yayın denetleme kurulu başkanlığı ve genel sekreterlik ile televizyon, radyo, haber, dış yayınlar, strateji geliştirme, bilgi teknolojileri, stüdyolar ve program iletim sistemleri, teknik hizmetler, verici işletmeleri ve muhasebe ve finansman, satın alma, insan kaynakları, sosyal hizmetler daire başkanlıklarından oluşur. Dairelerin genel müdür yardımcılarına olan bağlantıları genel müdür tarafından belirlenir.
Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu’nun yurtdışı ve taşra birimleri ile her seviyedeki teşkilatlanma değişikliği, genel müdürün teklifi ve yönetim kurulunun kararı ile yapılır.”
16. maddede yapılan değişiklik, birçok dairenin kaldırılmasını içermektedir. Ayrıca, her düzeydeki teşkilat değişikliği genel müdür teklifi, yönetim kurulunun onayı ve RTÜK’ün kabulüyle yapılırken, tasarı, genel müdürü ve yönetim kurulunu yetkili kılmayı yeterli görmüştür. Kurum, örgüt olarak küçültülürken, merkezi yapı güçlendirilmektedir.
Tasarının 2. maddesi, 2954 sayılı kanunun (c) bendini yürürlükten kaldırarak “Koordinasyon Kurulu”nun varlığını sona erdirmektedir. Tasarının bu maddesi; 13. maddenin 6. fıkrasını (genel müdür yardımcılarından birinin elektronik yüksek mühendisi olma koşulunu ve 14. maddeyi yürürlükten kaldırarak koordinasyon kuruluna son vermektedir.
Tasarıya eklenen geçici maddeyle; TRT kurumunda çalışan birçok kişinin başka kurumlara nakledilebilmesi düzenlenmektedir. Geçici madde; “…yeni teşkilat düzenlemeleri nedeniyle kaldırılan, birleştirilen veya birimlere ait daire başkanı, baş uzman, başkan yardımcısı, bölge müdürü, bölge müdür yardımcısı, şef, uzman, sanatçı, raportör ve kontrolör ünvanlı kadrolarda bulunanların görevleri, bu kanunun yayın tarihinde sona ermektedir. “
Bu personelin, en geç iki ay içinde derece ve kademelerine uygun kurum kadrolarına atanabileceği belirtilmektedir. Görevi sona erenlerden yeni bir kadroya atanamayanlar, hizmetlerine ihtiyaç kalmadığına karar verilirse, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilebilecekler.
Kurum kadrolarına atanamayan sanatçı ünvanlı kadrolarda bulunan personel ise, 7.5.1987 tarih ve 87/11782 sayılı Bakanlar Kurulu kararına dayanarak sözleşmeli olarak çalıştırılmak üzere Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bildirilecek.
TRT geçmiş dönemlerinde, özellikle derleme çalışmalarıyla Türk Halk Müziği mirasını koruma ve yaşatma işlevini üstlenmiştir. Nitelikli müzik grupları ve orkestralar Türkiye’de sanatın gelişmesine yadsınmayacak katkılarda bulunmuşlardır.
Kamusal yarar ve çıkarlar düşünüldüğünde, bir kültür ve sanat kurumunun yalnızca kâr ve zarar hesaplarıyla değerlendirilmesi kabul edilemez. Önemli olan; TRT’nin topluma kültür ve sanat alanındaki katkılarıdır. 70 yılı aşkın, köklü bir geleneği olan bir kurum herhangi bir işletme gibi düşünülemez. Kamu hizmeti yayıncılığında en önemli kâr, topluma eğitim, kültür ve sanat açısından nitelikli hizmet verilmesidir.
Kurum için en yaşamsal gereklilik olan özerklik kavramını hayata geçirmek varken, yalnızca çalışanların sayısını azaltıp, genel müdürün yetkilerini genişleterek, merkezci yönetim biçimi oluşturmak kurumun eleştirilen zaaflarını gidermez.
Örgüt işleyişini, kâr-zarar hesaplarıyla, bir muhasebeci mantığıyla değiştirmek, TRT kurumunun işleviyle bağdaşmamaktadır. Kurumun gerektiği gibi kamu hizmeti yayıncılığı yapabilmesi için, acilen özerkliğinin sağlanması gerekmektedir. Asıl yapılacak değişiklik bu olmalıdır.(ÖC/EÜ)
* Prof. Dr. Özden Cankaya, Galatasaray Üniversitesi, İletişim Fakültesi Dekanı.