Ahmet Türk’ün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, DTP grubunda yaptığı Kürtçe konuşma TRT-3 tarafından nasıl ve hangi gerekçelerle kesildi? Tartışılmakta olan bu konu hakkında TRT içinde bir araştırma yaptım.
Vardığım sonuçları sizlerle paylaşmak istiyorum:
TRT yöneticileri Ahmet Türk’ün o gün sabahtan DTP grubunda Kürtçe konuşma yapacağını haber alıyorlar. Bu haber üzerine yönetim, TRT’nin gelişmeler karşısında nasıl davranması gerektiği konusunda genel müdür yardımcılarından birinin başkanlığında bir komisyon toplanmasını kararlaştırıyor. Komisyon, geçen yılın haziran ayında değiştirilen TRT Kanunu’nu tutumuna dayanak alıyor. TRT Kanunu’na eklenen bir madde, TRT’nin Türkçe dışında farklı dil ve lehçelerde yayın yapabileceğini ifade ediyor.
TRT’de toplanan komisyon işte bu kanuna dayanarak, Kürtçe konuşmaların Meclis’ten yayın yapan TRT3’te yayınlanmasının önünde bir engel bulunmadığını saptıyor. TRT yönetimi bu görüşünü Meclis TV’ye bildiriyor. Ancak Meclis TV, ya da bizim bildiğimiz adıyla TRT-3 yasal olarak TRT yönetimine bağlı değil. Meclis’ten yayın yapan TRT-3 yalnızca TRT tarafından tahsis edilen frekans nedeniyle TRT’yle ilişkili. Bunun dışında yayın tamamen TBMM Genel Sekreterliği’nin, daha doğrusu Meclis Başkanlığı’nın denetimi altında yapılıyor.
Meclis Genel Sekreteri Ali Osman Koca, Ahmet Türk’ün Kürtçe konuşacağını öğrenince, TRT yönetiminden gelen, “Kürtçe konuşmanın yayınlanmasının önünde yasal olarak bir engel yoktur” değerlendirmesini dikkate almıyor ve ‘durumdan vazife’ çıkararak Ahmet Türk’ün konuşmasını kesmeye karar veriyor.
TRT yöneticileri bu saptamalarını Meclis yönetimine bildirirken bir noktayı daha vurgulamayı gerekli görmüşler: “Kürtçe yayın yapmak TRT-6’yla sınırlı değildir. Yasada böyle bir sınırlama yok.” Nitekim bu kanun maddesine dayanarak TRT-1’de Kürt müzisyen Şiwan Perwer Kürtçe türküler söyleyebiliyor.
TBMM Genel Sekreteri, Meclis TV çalışanlarına yayını kesmeleri talimatını verirken, aynı zamanda spikerin okuyacağı metni de kaleme alıyor.
Genel sekreterin bu emrivakisinden Meclis Başkanı Köksal Toptan’ın haberinin olup olmadığını bilmiyoruz. TBMM Genel Sekreteri’nin bu kararı uygulamaya sokmak için başka kurumlara danışıp danışmadığını da bilmiyoruz.
TRT-3’ün Ahmet Türk’ün Kürtçe konuşması sırasında yayını kesmesinin TRT yönetiminin bir tasarrufu olarak görülmesi, en azından böyle bir ön yargının kamuoyunda hâkim olması, TRT yöneticilerinin hoşuna gitmemiş. Çevrelerine, “Bu yasağın bizimle bir ilgisi yok. Tam tersine biz Meclis TV’ye Kürtçe yayının önünde bir engel bulunmadığını söyledik” diyorlar.
Sonuç olarak TBMM Genel Sekreterliği’nin bürokratik bir tasarrufuyla karşı karşıya olduğumuz söylenebilir. Tabii bunun muhatabı da Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’dır. Bu konuda onun ne dediğini bilmiyoruz. Elimizdeki tek kesin veri, Toptan’ın Ahmet Türk hakkında bir soruşturma açılamayacağını söylemiş olması. Kürsü dokunulmazlığı nedeniyle böyle bir soruşturmanın açılamayacağını söylemesinin bu konudaki gerginliğin tırmanmasını engelleyici bir etki yaptığı söylenebilir.
***
Eğer bu yasak bürokratik bir tasarrufsa (ki mümkündür) Türkiye’de bürokrasinin yasaklar konusunda siyasilerden daha inisiyatifli davrandığına bir kez daha tanık olduğumuzu söyleyebiliriz.
Önceki gün Genelkurmay Başkanlığı’nın gazetecilerin soruları üzerine verdiği cevap da askeri bürokrasinin anlayışını gözler önüne serdi. Genelkurmay Başkanlığı, “Hukuk devletinde yasalara aykırı hareket edenler karşısında yargının harekete geçmesi doğal bir husustur” dedi.
Ahmet Türk’ün DTP Meclis grubunda yaptığı konuşmayla Genelkurmay’ın nasıl bir ilgisi olabilir ki... Gazetecinin böyle bir soru sorması, bu ülkedeki asker siyaset ilişkisinin zaafını gözler önüne seriyor. Genelkurmay’ın cevabı ise başka bir yanlışlığı ortaya koyuyor.
Ahmet Türk’ün konuşması konusunda Meclis Başkanı tutumunu ifade etti. ‘Kürsü dokunulmazlığı’ kapsamındadır dedi. Meselenin burada bitmesi gerekirken, gazetecilerin gereksiz soruları, askerin üzerine vazife olmaması gereken bir konuda verdiği cevap, siyasetin hâlâ normalleşmediğini
bir kez daha göstermiş oldu.
Bir yasakçılığı da böyle yaşamış olduk...(OÇ/EÜ)
* Oral Çalışlar'ın yazısı 1 Mart tarihli Radikal gazetesinde yayınlandı.