Vay canına, çok kalabalık. Sürücülerin pek çoğu yolu bilmiyor, birbirine soran sorana: Nasıl gidilir Olimpiyat stadına, “Doğu girişi” nerede?
Birbirine iyilik yapıyor insanlar, trafikten kurtulmanın yolunu bulan “takip et beni” diyor açık pencereden. Hava sıcak ve nemli. Otomobillerden Beşiktaş marşları çalınıyor, yüksek sesli. Camdan sarkan formalı taraftarlar stada ulaşana kadar tezahüratlarına devam ediyor. Trabzonspor maçına tam kadro hazırlık yapılıyor.
Tribünde siyasi yasak
Stada ilk kez politik bir kısıtlamayla giriliyor. “Statta siyaset olmaz, siyasi içerikli slogan atılamaz” buyuruyor ilgili bakanlar, pesten bağırıyor. Zira Çarşı, Gezi direnişinde yaptıklarını burada da yapabilir, aman ha! Devlet aklı artık taraftarın siyasi kimliği üzerinde de buyurganlık geliştiriyor.
Çarşı, önce “Her yer İnönü Her Yer Beşiktaş” diye bağırıyor, Lig TV daha “her yer”i duyar duymaz ekrandaki sesi kısmış, telefon eden arkadaşlardan öğreniyoruz. Sonra “Her yer Taksim” diye devam ediyor tribündekiler, “Bu daha başlangıç” diyor, iş “biber gazı sık bakalım”a kadar geliyor, sonra Olcay vuruyor, 1-0!
Futbol izleyicisi -o da küçük bir kısmı- vaktiyle sadece holiganizme dair bir figürken, Gezi olaylarının ardından siyasi bir kimliğe büründürülüyor, devlet eliyle... Statlara savcılar atanıyor, elektronik bilet keşfiyle her kişi tek tek inceleniyor, foto-film şubesinin kameraman polisleri mütemadiyen tribünde bağıranların görüntülerini alıyor, üzerinde “Sporda Şiddet ve Düzensizliği Önleme Yasası”nın kılıcı sallanan taraftar “eh be, çok oldunuz, yeter” diyor, aynı “yeter”den nasibini sabık BJK başkanı, Türkiye Futbol Federasyonu’nun başındaki isim Yıldırım Demirören de alıyor, yaygın tabirle statta Çarşı yasak deliyor, Gökhan Töre çaprazdan sert vurunca top uzak direğe doğru gidiyor, 2-0.
Sen anladın onu!
Gençlerbirliği taraftarının “spora siyaset karıştırılmasın!” uyarısının ardından yalnızca “Siyasi slogan” diye bağırması herkesi bıyık altından güldürüyor, herkes biribirine fısıldıyor. Siyaset aklı, artık genç-yaşlı taraftar kitlelerinin çok zekice, kurnaz çalımlarına direnemiyor. Her topu ters köşeye göndermenin keyfi bir başka! Durum o kadar bariz ki artık kimse “Bu da mı gol değil?” demiyor, diyemiyor.
Bir grup Beşiktaş taraftarı aynı anda “her yer Taksim” diye bağırırken Rabiatül Adeviyye meydanına selam gönderiyor, eller 4’ü gösteriyor, Mısır’daki darbe karşıtlarına yönelen şiddete büyük tepki var. Aslında Çarşı, Fenerbahçeli Emre Belözoğlu ve Rizesporlu Sercan Kaya’nın attıkları golden sonra Kahire’deki Rabia meydanı’na gönderdikleri selam ve Konya Atatürk Stadyumu’nun protokol tribününde maç izlerken boynunda Mursi atkısı taşıyanlarca stada bir gün önceden sokulan siyasete devam ediyor.
Devşirilme mağduriyetle olmaz
Hükümet, Gezi direnişinin yarattığı travmayı üzerinden atabilmek için kendine yeni bir mağduriyet devşiriyor, Mısır’dan. Dünyada Mısır meselesi üzerinden içine düştüğü uluslararası tek başınalığa isimler veriyor: Değerli yalnızlık… Ama Beşiktaş taraftarı yıllar öncesinden aforizmalara, mesela “şerefli ikincilikler”e alışkın, o yüzden iktidarınkilere pek prim vermiyor. Neo Osmanlı eleştirilerine içerleyip atarlanırken Osmanlı ile benzer tarih metodunu benimsiyor, Birinci Dünya Savaşı algısı bir nevi: Erdoğan Mısır’da darbe olunca bizde de olmuş sayıyor. Oysa darbeler tıpkı tarih gibi; tekerrür ediyor, kendini yeniden üretiyor: AKP, darbecilerin koyduğu yüzde 10 seçim barajını kaldırmadan kazandığı seçimleri pekala içine sindirebiliyor, bu korkunç adaletsizliği istikrar adına savunabiliyor, ülkesinde hapse attığı gazetecileri, basın özgürlüğü üzerinde kurduğu ağır baskıyı bir tarafa koyup, kendisine itiraz edeni darbeci El Sisi’ye benzetebiliyor, düşünsenize taraftara hangi tezahüratı yapıp yapamayacağını dikte etmeye kadar varıyor iş.
Sen işine bak
Maç çıkışı kalabalık. Olimpiyat stadına uzatılan metro ile gelenleri saymazsak, girmesi ayrı, çıkması ayrı dert. Bir arkadaşımın tabiriyle, Olimpiyat Stadı’nın coğrafyası toplu göçlerin, sürgünlerin yaşandığı bir sınır kapısını hatırlatıyor. Kalabalık sessizce ilerliyor, uçsuz bucaksız boşluğa doğru yürüyor. Kimse ne Beşiktaş’ın alması muhtemel cezadan bahsediyor, ne de Beşiktaş’ın yeni teknik direktörüyle çıktığı ilk resmi maçta oynanan iyi futbol ve net galibiyetten.
Otoparktan çıkıp sıkışık trafikte santim santim ilerlerken aklıma takılıyor: Atletizmden güreşe pek çok olimpik branşta onlarca sporcunun dopingli çıktığı, tarihin spor açısından bu en başarısız, skandallarla dolu döneminde iktidar doğru bir spor siyaseti izleyemiyor. Bunun yerine taraftarın spora siyaset sokmasına engel olmaya çalışmak trajikomik. Hükümet asıl işleriyle uğraşıp ben yaptım olduculuktan vazgeçse işler biraz yoluna girecek. Gezi olaylarından ders çıkaran hazmedilmiş bir demokrasi anlayışı spora da iyi gelecek. Eğer yanlış politikalara devam edilirse, buna elbette sokaklar da, tribünler de itiraz etmeyi sürdürecek. (BD/HK)
Fotoğraf: Metin Pala / AA