Geçtiğimiz hafta Ankara'da Konur Sokak'taki bir kafede Türkiye'nin farklı şehirlerinde faaliyet gösteren LGBT örgütleri ve farklı sivil toplum örgütlerinin katıldığı toplantının bir bölümünde Trans kadınlara yönelik şiddetin 2012 muhasebesi yapıldı.
Etkinlik, 20 Kasım Nefret Mağduru Transları Anma Günü vesilesiyle "Transfobik Nefretle Mücadele Forumu" adı altında Ankara'dan Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği tarafından düzenlendi.
2012 yılında Trans kadınlara yönelik şiddet en çok Avcılar Meis Sitesi'nde yaşananlarla gündeme geldi. Bir dizi linç kampanyasının ardından üç trans kadının evi fuhuş yaptıkları iddiasıyla üç aylığına mühürlendi.
Toplantıda Avcılar'da yaşananların basına yansıtılabildiği ama bu mühürlemelerin İstanbul'un başka ilçelerinde ve Ankara, Antalya gibi başka şehirlerde de elan kullanılan bir yöntem olduğu belirtildi. Antalya'da evler trans kadınlar evde yokken basılıp mühürlendiği için Antalya'dan katılmak isteyen trans kadın aktivistlerin çok istedikleri toplantıya gelmeyi göze alamadığı dile getirildi.
2012 yılında sık sık yaşanan bir başka saldırı yöntemi ise trans kadınlara kesilen cezalardı. Trans kadınlara Kabahatler Kanunu ya da Trafik Kanunu üzerinden kesilen cezaların gerekçeleri (trafiği aksatmak, gürültü yapmak, huzuru bozmak vs.) her ilde ve ilçede değişse de neredeyse trans kadınların yaşadığı her yerde uygulanan bir yöntem.
Bir trans kadına mahallesinin bakkalında alış veriş yaparken dahi ceza kesilebiliyor. Cezanın tutarı şehirden şehre, ilçeden ilçeye farklılaşabiliyor. 80 TL'den 500 TL'ye kadar değişiyor. Evine haciz gelen, banka hesaplarına el konulanlar var.
Bazı şehirlerde çalıştıkları sokakların elektrikleri kesiliyor. Bazı şehirlerde yoldan toplanıp şehir dışında çöplüklere bırakılıyorlar. Ve tüm bunlar hiçbir şey olmamış gibi oluyor. Sanki bunlar nefret suçu değilmiş gibi oluyor.
Seks işçiliği yapanların baş etmek zorunda kaldıkları bir başka şiddet de çete şiddeti. İzmir'de, Ankara'da İstanbul'da, Antalya'da her şehirde illa ki varlar. Trans kadınları sokakta, işte hatta evlerinde sıkıştırıp, tehdit ediyorlar, "Bizim için çalışacaksın" diyorlar ya da günlük haraç istiyorlar.
Trans kadınlara alenen şiddet uygulayabiliyor, hatta ateş edebiliyorlar. Ama bu saldırıların karakollara taşınması da bir şeyi değiştirmiyor: Bu çetelerin aleyhlerinde delil bulunamıyor bir türlü. Karakollarda evlerindeymiş gibi rahatlar. Türkiye'de polisin ne kadar dürüst olduğunu bilmeyen biri; yoksa polisin bu çetelerle bir ilişkisi mi var, yoksa polis bu çetelerden para mı alıyor, diyebilir. O kadar yani...
Trans kadınların da eşleriyle, sevgilileriyle yaşadıkları hane içi şiddet diye tanımlayabileceğimiz bir şiddet de sözkonusu ve önemli bir mesele ama sokaktaki parapolisiye şiddet, ev kapatmalarla ve para cezalarıyla gelen yasal ve ekonomik şiddet bu hayati konuya gelinmesine izin vermiyor.
Suç dünyasının tehditleriyle, keyfi para cezalarıyla, aleni hak ihlalleriyle bu kadar muhatap olup bu hikayelerden her seferinde bir şekilde mağdur olarak çıkan trans kadınlar yolları cezaevlerine düşerse, orada da büyük sorunlar yaşıyorlar.
Cezaevlerinde -mavi kimlikli oldukları için- çoğu zaman kadın koğuşlarına alınmıyor, erkek koğuşuna konuluyorlar. Burada tacize uğrayacakları (haklı) endişesiyle bunu istemedikleri zaman ise onlara alternatif olarak tek kişilik hücreler sunuluyor.
Bir başka önemli sorun da şu: Trans kadınların çoğunun aileleriyle ilişkileri ya hiç yok ya da yok denecek kadar az. En yakınları ise yine trans arkadaşları. Ancak mevcut yönetmelikte cezaevlerindeki mahkumlar pek çok görüş hakkından ancak muhatabın aileden biri olması şartıyla yararlanıyorlar.
Bu da şu demek oluyor:
Translar haftada bir telefon hakkından yararlanamıyorlar, çünkü arayacak bir aileleri yok.
Haftada bir görüş hakkından yararlanamıyorlar, çünkü yıllarca omuz omuza yaşadıkları trans arkadaşlarıyla soyadları tutmuyor.
Bayramlarda ve özel günlerdeki açık görüşlerden de yararlanamıyorlar. Çünkü onlar da aileden biriyle olma şartıyla kullanılabiliyor
Dolayısıyla telefonla görüşme hakkından yoksunlar ve arkadaşlarıyla da yalnızca ayda bir yapılan ve aile şartı aranmaya görüşlerde görüşebiliyorlar. Bir de tek kişilik bir hücrede kaldıklarını düşünülürse, mevcut haliyle cezalarının tamamı fiilen neredeyse tecrit cezası anlamına geliyor.
Trans kadınların cezaevlerine ziyaretçi olarak gitmeleri de bir mesele haline dönüşüyor. Erkek görevliler tarafından aranıyorlar ve tacizi andıran kötü muamelelerle karşılaşabiliyorlar bu aramalarda.
Efendim, bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Dayanışma Günü. Trans kadınlar da diğer kadınlarla birlikte sokaklarda olacaklar.
Ben de bu yazıyla, çıplak gözle görülmeyen ama seks işçiliği yapan Trans kadınlara karşı sistematik olarak uygulanan resmi şiddetin bazı detaylarını hikaye etmeyi denedim. Hepsini geçtiğimiz hafta Ankara'da bir kafede aktivist arkadaşlardan dinledim. (BK/ÇT)