"Yasaları yapmak yetmez, onları doğru uygulamak gerekir" kuralını herkes yineler ve savunur. Yasama yetkisini kullananlar, "yürütme" yetkisi kendisinde olmadığı için bunu daha çok onlar söylerler.
Bir zamanlar bu ülkede "yok yasa, yap yasa" dönemi yaşanmıştır. Bu tutum bugün sıkça eleştirilir. Şimdilerde de böyle bir dönem yaşanıyor. Ülkenin çözüm bekleyen bir dolu sorunu var. Avrupa Birliği'ne uyum için yasalar yenilenmekte. Dünyada ve ülkede "yeni bir düzen" kuruluyor. Hem iş çok, hem de yasalar üzerinde uzlaşmak o kadar kolay değil. Yasama organında çoğunluk iktidar partisindedir, ama "yasa yapma" bakımından zorlanıyorlar. Çünkü doğru ve işleyen yasalar yapmak o kadar da kolay değil.
Yasaları toplumun, bireylerin, sistemin gereksinimleri belirler. Ancak evrensel hukukun kural ve normları da gözetilmelidir. Yapılan yasaların hem birbirleriyle uyumlu olması, hem de "yasal boşluklar" olmaması gerekir. Böyle olmazsa hep yaşadığımız gibi yeni "sorunlar", yeni "mağdur"lar ortaya çıkar.
* * *
1983 tarihli bir "Karayolları Trafik Yasası" var. Bu yasada son değişiklik 2000 yılında yapılmış.
Yine bu ülkede sağlık hizmetlerinin finansmanı konusunu belirleyen "Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası" var, o da 2006 yılından beri uygulanmakta.
Şu günlerde trafik kazalarına maruz kalanların sağlık giderlerinin kimin tarafından karşılanacağı ile ilgili olarak bir tartışma yaşanıyor.
Bu tartışma Sayıştay'ın, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) hesaplarını denetlemesi sırasında saptadığı bir "usulsüzlük" nedeniyle başladı. Sayıştay, trafik kazası geçiren kişilerin sağlık giderlerinin SGK tarafından ödenmemesi gerektiğini belirterek, kurumdan bu nedenle ödediği sağlık giderlerini geri talep etmesini istemiş.
Çünkü 1983'den beri bu konudaki yasa işletilmemiş. Ama bu iş şimdi fark edilmiş. Peki neden?
Neden çok açık: SGK'nun kasası bizzat başkanının ağzından dediği gibi "sıfırı tüketmek" üzere, yani "SGK'nın deniz"i bitmiş, kara görünmüş. Önceden prim ödemeyle sağlığın finanse edilemeyeceği artık ortada. Şimdi bulunan çözüm ise her türlü "gideri küçültmek ve azaltmak". Azaltılanlardan arasında sunulan ve finanse edilen sağlık hizmetleri de var.
* * *
Trafik kazası nedeniyle bir sağlık kurumuna başvuran kişinin durumu acildir. Hiçbir ön koşul ileri sürülmeksizin ve bu iş için gerekli kaynakla ilgili bir kaygı duyulmaksızın, ilk ulaşılan sağlık kurumunda gereken müdahalenin yapılması zorunludur.
Bu kazazedeler için en temel hak olan "yaşama hakkı"nın bir gereğidir. Yerine getirmekten kaçınılamaz.
Uygulama nedeniyle sağlık kurumları "kaynaklarını düşünme" zorunluluğu nedeniyle müdahale öncesi "kazayı doğrulama/ belgeleme" ile "yaralıya müdahalede bulunma" arasında bir sıralama yapmak zorunda kalıyorlar. İki ucu da sorunlu bir durumdur bu.
Çözüm eskiden çıkan yasaların yeni durumlara uydurulmasıdır. Daha doğrusu yeni yasaların eskiler bilinerek, onlarda gereken değişiklikleri yaparak çıkarılmasıdır. Uygulama da önemlidir ve eğer meram "bir ve aynı" ise, tüm bilgilere sahip olan devletin bununla ilgili işlemleri yaparak, hem kazazedenin, hem de ona hizmet veren sağlık kurumunun bu sorununu çözmesi mümkündür.
Medyanın görevi ise her zaman yalnızca sorunu ve tartışmayı sergilemek yerine, sorunun kaynağını saptamak, dolayısıyla doğru çözümü de işaret etmek olmalıdır. Çünkü "acil"de tartışma olmaz!(MS/EÜ)