“Toplum, en çok siyasetçilerin insan haklarını ihlal ettiğini düşünüyor.”
Bu cümle, İnsan Haklar Derneği (İHD) olarak, KONDA Araştırma şirketine yaptırdığımız ve Temmuz 2024’te yayımlanan “İnsan Hakları Algısı Kamuoyu Araştırması”nın elde ettiği sonuçlardan birisi. Geçen haftaki “İnsan hakları kavramı toplumun gündeminde mi?” başlıklı yazımda, 2024 yılında hem dünya genelinde hem de Türkiye’de insan hakları meselelerinin gündemin üst sıralarında yer almadığı değerlendirmesinde bulunmuştum. Bu hafta ise toplumun insan hakları gündemini ele almak istiyorum.
İlk olarak, 100 sayfalık araştırma raporunda çok daha fazla ve detaylı veri bulunduğunu belirtmek isterim. Ancak, bu yazının kısıtlı alanı, raporda yer alan verilerin yalnızca bir kısmını paylaşmamıza olanak tanıyor.
Toplumun insan hakları algısını anlamaya yönelik araştırmamız, katılımcılardan alınan şu konulara dair görüşlere dayandı: İnsan hakları tanımı, hak ihlallerine yönelik değerlendirmeler, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi açısından yargının ve genel olarak hukukun işleyişi, ayrıca insan hakları durumunu daha net şekilde ortaya koyan demokrasi kavramı. Araştırma, Türkiye genelinde 74 ilin 1419 mahallesinde yaşayan toplam 2915 kişiyle gerçekleştirildi.
Yaşam hakkı, özgürlük ve eşitlik
Katılımcılar, insan haklarını tanımlarken sırasıyla yaşam hakkı (%27), özgürlük (%21) ve eşitlik (%17) kavramları öne çıkıyor. Toplumun dikkat çektiği bu üç ihlal türü de temel insan haklarıyla doğrudan ilgili. Temel bir hak olan ve ihlal edildiğinde telafisi mümkün olmayan yaşam hakkı, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin üçüncü maddesinde yer alıyor. Eşitlik ve özgürlük kavramları ise Bildirge’nin ilk maddesinde birlikte ele alınıyor. Bildirge’nin altını çizdiği üzere, insanlar “özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar.”
Kamuoyunun vurguladığı ihlal alanları
Toplumun gündemindeki ihlal alanları ile önemli gördüğü kavramlar arasında bir paralellik bulunuyor. Araştırmaya katılanlar yaşam hakkı ihlalleri, düşünce ve ifade özgürlüğü ile adil yargılanma hakkının en önemli hak ihlalleri olduğunu vurguluyor.
Maalesef, yaşam hakkı ihlalleri hala devam ediyor. 2023 yılı raporumuzun verilerine göre, silahlı çatışmalarda 242 kişi, dur ihtarına uymadığı için 17 kişi, hapishanelerde 42 mahpus, yasadışı örgüt saldırılarında 2 kişi yaşamını yitirdi. Ayrıca, 285’i kadın, 39’u çocuk olmak üzere toplam 358 kişinin ölümü de kayıtlara şüpheli olarak geçti.
İkinci olarak, düşünce ve ifade özgürüğüne yönelik ihlaller hem özgürlük hem de eşitlik kavramı ile ilgili. Maalesef, diğer hak alanlarında olduğu gibi, düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda da ihlaller devam ediyor. Bilhassa internet yasakları üzerine çalışan İfade Özgürlüğü Derneği’nin Engelliweb 2023 raporu, yıl sonu itibarıyla toplam 953 bin 415 web sitesi ve alan adına, 833 farklı kurum ve hakimlik tarafından toplam 821 bin 285 farklı kararla erişim engeli getirildiğini ortaya koyuyor.
Benzer şekilde, gazetecilerin çalışma koşulları da ifade özgürlüğünün mevcut durumunu gözler önüne seriyor. Örneğin, Nevşin Mengü ve Özlem Gürses gibi gazetecilerin gözaltına alınması ve haklarında adli kontrol kararı verilmesi, basın özgürlüğüne yönelik ihlallerin boyutunu gösteriyor. Ayrıca, Suriye’de haber takibi sırasında öldürülen gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin için düzenlenen protestoya katıldığı gerekçesiyle tutuklanan dokuz kişi arasında yedi gazeteci (Gülistan Dursun, Can Papila, Pınar Gayıp, Serpil Ünal, Hayri Tunç, Enes Sezgin, Osman Akın) yer almıştır.
Maalesef, düşünce ve ifade özgürlüğü ihlallerinin farklı biçimleri de yaşanmaya devam ediyor. Örneğin, 2024’ün ilk on ayında Kürtçe şarkılar eşliğinde halay çekerken toplam 375 kişi gözaltına alıdı ve gözaltına alınanlardan 47’si tutuklandı. Kürtçe diline yönelik baskı, ifade özgürlüğü ile ilgili olduğu kadar dil ve kültür haklarının da ihlalidir.
Adil yargılanma hakkı da öne çıkan ihlal alanlarından biri olarak dikkat çekiyor ve bu konuda ilerleme kaydedilmesi gerekiyor. Eşit Haklar İçin İzleme Derneği’nin (ESHİD) “Dezavantajlı Grupların Adalete Erişiminin Güçlendirilmesi” projesi kapsamında yapılan araştırmaya göre, yurttaşların %73’ü haksızlığa uğradığında herhangi bir girişimde bulunmaktan çekindiğini belirtiyor. Bir kişinin maruz kaldığı ihlal karşısında hakkını aramak için mahkemelere gitmekten çekinmesi ya da bu nedenle yargıya başvurmaması, yargı süreçlerinin adil olmaktan uzak olduğuna dair önemli bir gösterge.
Yoksullar ve kadınlar
İhlallerden en fazla etkilenen grup yoksullar olarak öne çıkıyor. Araştırmaya katılanların %38’inin dikkat çektiği bu durum, yoksulluğun bir insan hakkı ihlali olduğunu ve insan hakları hareketi olarak bu alandaki ihlallere eğilmeye devam etmemiz gerektiğini gösteriyor. Ayrıca, bu konuyla ilgili soruya verilen yanıtlar, Eylül 2021’e kıyasla %8’lik bir artış yaşandığını ortaya koyuyor. Toplumun yaklaşık %40’ının dikkat çektiği yoksulluk, ekonomik ve sosyal hakların önümüzdeki dönemde de gündemimizde kalmaya devam edeceğine işaret ediyor.
Araştırma, kadınların da %38 ile ihlallere en fazla maruz kalan diğer grup olduğunu ortaya koyuyor. Kadınların en fazla ihlale uğradığını düşünen kadınların oranı %50 iken, erkekler arasında bu oran %25’i geçmiyor. Esasen, kadınların ve erkeklerin verdiği yanıtların oranın farklı çıkması, erkekler olarak kadınların uğradığı ihlallere ilişkin farkındalığımızı artırmamız gerektiğini vurguluyor.
İhlallere siyasi nedenler yol açıyor
Araştırmaya katılanların %47’si, yaşanan hak ihlallerinin siyasi nedenlerden kaynaklandığını belirtiyor. Katılımcıların ihlallerin nedeni olarak siyasi tercihlere dikkat çekmesi, üç yıl öncesine göre %14’lük bir artışla dikkat çekici bir unsur haline geliyor. Eylül 2021’de bu soruya verilen yanıtların oranı %33 iken bu yıl %47’ye yükselmiş durumda. Bu sonuç, toplumda siyasi kutuplaşmanın arttığına dair bir algının var olduğunu gösteriyor. En azından, toplumun bu konuda böyle bir algıya sahip olduğu bir gerçek.
Geçen haftaki yazımda değindiğim Merriam-Webster Sözlüğü’nün ‘kutuplaşma’yı neden 2024 yılının kelimesi olarak seçtiğinden bahsetmiştim; bu durum, şimdi daha anlaşılır hale geliyor. Siyasi tercihlerin ardından %41 oranıyla dini inanç ve mezhep geliyor. Benzer şekilde, sosyo-ekonomik nedenlerin ihlallere yol açtığını düşünenlerin oranı da %41.
İhlaller ile siyasetçiler arasında sıkı bir bağ var
“İnsan haklarını ihlal edenler kim?” sorusuna, araştırmaya katılanların %56’sı ‘siyasetçiler’ yanıtını veriyor. Bu sonuç, yasama ve yürütme erkini doğrudan etkileyen siyasetçilerin, insan haklarına yönelik olumsuz tutum içerisinde olduğuna işaret ediyor. Diğer bir deyişle, siyaset kurumunun insan haklarına olumlu bir yaklaşım benimsemesi halinde, hak ve özgürlükler alanında önemli iyileşmeler yaşanabileceği ortaya çıkıyor.
İhlal sorumluları arasında ikinci sırada, hak ihlallerinin tazmini açısından hayati öneme sahip olan mahkemeler yer alıyor. Katılımcıların %24’ü, mahkemelerin ihlallerin kaynağı olduğunu düşünüyor. Toplumun bu kategoride dikkat çektiği bir diğer aktör ise %22 oranıyla medya.
Sonuç olarak, araştırma, toplumun insan haklarına dair algısına ilişkin kapsamlı veriler sunuyor. İnsan hakları hareketi olarak, çalışmalarımızı ve mücadelemizi toplumun gündemine getirmeye 2025’te de kararlılıkla devam.
(Oİ/VC)