‘Hepimiz aynı gemide değiliz’ demek bir yandan doğru bir yandan da bizim hazırladığımız kitap bunun tersini işaret ediyor. İnsanlar pandemi ile birlikte pek çok şey yaşadı. Bir çok ülkede insanlar eşit bir şekilde imkanlara ulaşamadı. Bu kitap bu insanların hikayelerini anlatıyor. Bekar annelerin hikayeleri, iş yükü ağır olan stresli emekçilerin veya LGBTİ+’ların hikayelerini bulacaksınız. Dışlanan, görünmez kılınmak istenen insanların hikayeleri. Sesi duyulmayanların sesi olan oldu kitap.”
Nazlı Türker
“İnsanları, hikayeleri kümelemek çok acı verici. Biz bunu yapmamaya çalıştık. Bizim kitapta yer verdiğimiz hikayeler bizi umuda ve direnişe götürüyor. Pandemi bu tür durumlarda ne yapılması gerektiğini anlamak, öğrenmek açısından bir fırsattı. Örgütlenme için bir fırsat.”
Elena Ghidoni
“Bu hikayelerde ümit ve sancı bir arada. Biri olmadan diğeri olmuyor. Bu hikayelerin hemen hepsinin dönüştürücü bir etkisi var.”
Pınar Ensari
Konuşmalarını okuduğunuz üç akademisyen AB Ufuk 2020 RESISTIRÉ Projesi, krizlerin yarattığı ve/ya derinleştirdiği sosyal eşitsizliklere dair 30 ay süren kapsamlı bir araştırmanın sonuçlarını Sabancı Üniversitesi’ne ait Emirgan’daki Sabancı Müzesi’nde düzenlenen konferansta paylaştı.
29 ülkeden yaklaşık 80 insan hikayesinin yer aldığı kitap önümüzdeki haftalarda Türkçe olarak da yayınlanacak.
Konferans boyunca aslında krizlerin zamansal ve mekansal bir devamlılık anlayışı içinde ele alınması ve krizlerle mücadelede toplumsal cinsiyet eşitliğini dikkate alan bir yaklaşım sergilenmesi gerektiği üzerinde duruldu.
Veya tersinden bakacak olursak, toplumsal cinsiyet odaklı bakılmazsa ne olacağı – pandemi dönemi yapılan araştırma sonuçlarına dayanarak – konuşuldu. Mesela kadınların üzerindeki yüklerin artacağı ve şiddet karşısında daha da korunaksız olacakları, LGBTİ+’ların dışarıda ve güvensiz alanlarda kalacağı, etnik kökeni yüzünden insanların desteklere ulaşamayacağı, göçmenlerin kendilerini gizlemek zorunda kalacağı gibi.
Feminist mücadeleden dersler
Konferansta Sabancı Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ayşe Gül Altınay da RESISTIRÉ Politika Metni 18: “Krizlerin Devamlılığı: Kapsayıcı Feminist Mücadeleden Dersler” başlıklı bir sunum yaptı. 30 ülkede yapılan araştırmaya dayanarak, krizlerle kapsayıcı, yaratıcı ve etkin mücadele örnekleri sunan feminist ve LGBTİ+ örgütlerin ortak özelliklerini şöyle özetledi:
-Çok aktörlü, kolektif ve katılımcı örgütlenme ve karar alma yöntemlerini hayata geçirmek.
-Toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizliğin ve ayrımcılığın görünmez biçimlerini görünür kılmak.
-Kriz öncesinde, sırasında ve sonrasında topluluk oluşturmaya emek vermek.
-Kamu yetkilileri de dahil olmak üzere kriz yönetimindeki tüm paydaşlarla iş birlikleri ve ağlar oluşturmak.
- -Yukarıdan aşağıya yapılanma, hiyerarşik 'yardım' veya 'hayırseverlik' anlayışı yerine, karşılıklı öğrenme ve dönüşüm yoluyla hak odaklı 'dayanışmanın' yatay çerçevesi etrafında kesişimsel ittifaklar ve topluluklar oluşturmak.
Ayşe Gül hocanın anlatımında sıklıkla dile getirdiği nokta: krizlerin her an hayatın içinde olabileceği ve kriz öncesinde de bir hazırlıklı olmak gerektiği. Hem krize hazırlık, hem krizin akut anında yaratıcı müdahale, hem de sonrasında etkin izlemenin krizlerle mücadelede öneminin altını çizerken, bu bağlamda en iyi örneklerin feminist ve LGBTİ+ örgütleri tarafından sergilendiğini, onların deneyimlerinden alınacak önemli dersler olduğunu vurguladı.
Eğer Ayşe Gül hocanın anlatımı gibi bir yaklaşım olsaydı Türkiye’deki politika yapıcıların 6 Şubat depremlerinde “toplumsal cinsiyet afet yönetimi neden yok” eleştirilerini yapmazdık.
Tam bu noktada da konferansta bu kez sahada çalışan sivil toplum örgütlerinin temsilcileri konuştu. Örneğin Kadın Merkezi Vakfı’ndan (KAMER) Nebahat Akkoç, deprem illerindeki merkezlerinin yıkıldığını, can kaybı olmasa da çalışanların zarar gördüğünü belirtti. Bir de şuna dikkat çekti: “Sahada kullanılan dil çok önemli. Biz depremzede demiyoruz binazede diyoruz. İnsanları deprem öldürmedi, binalar öldürdü.”
Bu kavramla politika yapıcıların sorumluluğunu hatırlatırken insanların farkındalığına da olumlu bir katkı yaptıklarını anlattı.
Kadın Koalisyonu’ndan Gülşah Şeydaoğlu da koalisyonun yerel derneklerle yaptığı çalışmaları anlattı, çözüm önerilerini sıraladı.
Konferans boyunca politika yapıcılara öneriler de sunuldu.
17 Mayıs Derneği’nden sosyal hizmet uzmanı olarak çalışan Havva Kafes, bir danışanlarının trans olduğu için yardım almaya gidemediğini söyledi.
Diyarbakır merkezli Barış İçin Kültürel Araştırmalar Derneği’nde (BAKAD) Aysel Fidan da kapsayıcı çalışma yapmanın çözümcü olduğuna dikkat çekti. Etnik köken, cinsel tercih, dini inançları yüzünden insanların deprem ve kriz zamanlarında desteklere eşit oranda ulaşamadığını söyledi.
Bu konferans akademi ve sahada çalışan kadın ve LGBTİ+ örgütleri bir araya geldiğinde ne kadar önemli işler yapabileceğinin güzel de bir örneği.
“Kimi dahil ettiğiniz kimi dışarıda bıraktığınız önemli”
Dolu dolu ve tüm gün süren konferansta bir sunumu da Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPoD) Oğulcan Yediveren yaptı. Yediveren, Anket Metodolojisi Kullanan Araştırmacılar için LGBTQIA+ Kapsayıcılık El Kitabı’nı anlattı. Konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
-LGBTIQA+ bireyler anket araştırmalarında yeterince temsil edilmiyor.
-Demokratik kurumların zayıflığı ve LGBTİQA+ hareketinin görünürlük siyasetine yönelik eleştirileri nedeniyle bu ülkelerdeki LGBTIQA+’lar daha çok görünmezlik stratejisi benimsiyor. Bu nedenle araştırmacılar LGBTIQA+ kişilere ulaşmanın yenilikçi ve yaratıcı yollarını arıyor. Bu deneyimlerin daha görünür hale getirilmesi gerekiyor.
-LGBTIAQ+ topluluğuna ulaşmak için flört uygulamalarını kullanma:
- Bu uygulama anket için reklam yayınladıktan sonra yanıt verenlerin sayısı neredeyse iki katına çıktı. Odak grup katılımcılarından birine göre, uygulamayı kullanan kişiler, uygulamada birbirleriyle flört ederken bu anketi doldurmak için birbirlerine gönderdiler.
- Toplumun güvenine sahipseniz, iyi bağlantılarınız varsa ve değerli görülen bir şey yapıyorsanız LGBTIAQ+’lara ulaşmak zor değildir.
Bu raporda aktarılan sorular ve yenilikçi yöntemler, araştırmalarda kimin dahil edildiğine, kimin hariç tutulduğuna ayna tutmakla kalmıyor, nasıl daha kapsayıcı araştırmalar yapılabileceğini de göstermiş oluyor. Projeye ilham veren Lübnan kökenli Kanadalı feminist araştırmacı Dina Georgis’in de hatırlattığı gibi: her zaman daha iyi bir hikaye vardır!
Konferansın son oturumunda ise AB dahil olmak üzere tüm fon veren kuruluşlara yönelik öneriler “Dönüştürücü Fon Desteği: Krizlerle Yaratıcı ve Etkili Mücadele için Bir Yol Haritası” başlığı altında sunuldu ve uluslararası ve Türkiye’den fon kuruluşlarının katılımıyla tartışıldı.
Konferans boyunca anlatılanları politika yapıcıların ve yetki sahiplerinin dinlemesini de çok isterdim. Sivil toplum bir yere kadar mücadele edebiliyor çözümün anahtarı yetki sahiplerinde ne de olsa!
Eşit ve özgür yeni bir hafta olsun…
(EMK)