Mayo ve havluların eski pazar çantalarına doldurulup cümbür cemaat denize gidildiği, Vita kutularının mutfaktan göz kırptığı, yaşlıların kefenlerini önceden satın aldıkları yıllar.
Dedemin İnsanları'nda, 1980'lerin başında, Ege'de Girit göçmeni bir ailenin evine konuğuz. Bu evde davetli, davetsiz misafirlerin katıldığı, zeytinyağlıların başköşeye oturduğu rakı sofraları kuruluyor. Sabahları börek kokularıyla uyanılıyor, karpuz çıktığı için seviniliyor, uzun zamandan sonra kavuşulan komşularla bağıra çağıra kucaklaşılıyor.
Gözyaşı - kahkaha formülü dozunda
Çağan Irmak'ın Babam ve Oğlum'dan bildiğimiz sarı sıcak Ege kasabası atmosferi, Dedemin İnsanları'nda devam ediyor. Ama Irmak, bu kez gözyaşı- kahkaha formülünü dozunda bırakmış.
Film, mübadeleyle doğdukları topraklardan koparılıp, Türkiye'ye yerleşmek zorunda kalan Girit göçmeni bir aile üzerinden Türkiye'nin yaklaşık 100 yıllık tarihine bakıyor. Mübadele yılları, arkası kesilmeyen askeri darbeler ve hiç bitmeyen "oralı, buralı" kavgaları, Dedemin İnsanları'nın temel dertleri.
Filmin oyuncu kadrosu geniş. Dede rolünde Çetin Tekindor, torun rolünde Durukan Çelikkaya, ana karakterler olarak filmin eksenindeler. Torunun haylazlıklarına tatlı sert karşı koyan anneanneyi Sacide Taşaner, özverili genç anneyi Gökçe Bahadır, haksızlıklara tahammül edemeyen babayı Yiğit Özşener canlandırıyor. Ozan'ın büyümüş halinde Ushan Çakır'ı, mübadele yıllarında Ezgi Mola ve Mert Fırat'ı izliyoruz.
Ailenin büyüğü Mehmet Bey (Çetin Tekindor), tiril tiril takım elbiseler giyen, fötr şapkasını başından, "O da bizim bir insanımızdır" cümlesini dudağından eksik etmeyen, kasabanın hatırı sayılır eşrafından. Torunu Ozan (Durukan Çelikkaya) arkadaşlarının arasında kabul görme telaşıyla bocalarken, henüz yaramazlıkla acımasızlık ayrımının farkında değil.
Ozan dedesine "Gâvur" denilince içerliyor, yerli yersiz "Biz Türküz" diye bağırıyor, eline geçirdiği taşları, düşman bellediklerinin camlarına fırlatıyor. Ama büyüyecek. Dedesinin dükkânında eli titremeden kumaş kesmeyi, rakip çırağı kıskanmamayı, anarşist kocasını bekleyen "üç şekerli" Peruzat'ı (Hümeyra) incitmemeyi öğrenecek. Dede ve torunun yaz boyu süren çekişmesi, Mehmet Bey'in kıssadan hisselerle dolu hatıraları Ozan'ı büyütecek.
Mübadeleden askeri darbeye
Dedemin İnsanları, Çağan Irmak'ın dedesini ve yaşadıklarını aktarırken, önce bir göç hikâyesiyle baş başa bırakıyor bizi. 1923'te Gülcemal vapurunda günlerce süren meşakkatli gemi yolculuğunu izliyoruz. Mübadele döneminde yaklaşık iki milyon kişinin yerinden yurdundan edildiğini anımsayıveriyoruz.
Gülcemal vapuruna binenler de, 1980 yazında, eline geçirdiği çiçek dürbününe bakıp "Bizim oraların çiçeklerine benziyor" diyen küçük çırak da, yakın tarihimizde ne çok "öteki" yarattığımızın kanıtı gibi.
İkinci yarıda, dede torun çatışması bitmişken, sular durulacakken içimiz askeri darbeyle burkuluyor. Kapıya gelen askerler, kışladan yeni çıktığı pek belli belediye başkanı ve anarşi bitti diye sevinip balkonlarına bayrak asan mahalleli, başka bir mücadelenin habercisi. Dedemin İnsanları'nda Mehmet Bey'in doğduğu topraklara gitme planları bu kez de darbe yüzünden suya düşerken, güneşli günler yerini sonbahara bırakıyor.
Çağan Irmak, popüler Türkiye sinemasının önemli yönetmenlerinden. Yeşilçam havasında kurguladığı anlatılara kişisel tarihini yedirebiliyor. Filmin altını kalınca çizdiği darbe eleştirileri ve mesaj kaygısı, ilk yarıdaki doğal akışı bozsa da, Dedemin İnsanları, yönetmenin toplumsal belleğe armağanı olarak okunabilir. Neticede Irmak'ın filmde ailesine dair göndermeleri, içten içe bilinip dillendirilmeyenlerin, bir yerden bir yere sürülenlerin ortak hikâyesi gibi. (EG/NV)