2019 yılını bitiyor. Bu yazı AKP iktidarının 2019 yılına kadar olan yönetiminin bir sonuç fotoğrafı olarak okunabilir.
Bu ülke uzun zamandan beri gün yüzü görmedi. Örneğin daha 20-30 yıl öncesine kahrediyorduk. Bugün, kahrettiğimiz o günleri arar hale geldik. Bunu 90’ların korkunç günlerini görmezden gelmek ya da bugünü dünle balans ederek iktidarın yaptıklarını hafifletmek için söylemiyorum. Bugün toplumda yaratılan asıl tahribat, o günlerin zulüm ve adaletsizliği üzerine katmerlendi. Karanlık ve kokuşmuş günlerin içerisinden geçiyoruz.
Toplumsal hayatın yalnızca bir tarafı bozuk veya eksik değil. Ülkenin toplumsal hayatının her alanı sorunlu ve bunun yarattığı toplam bir tahribat var.
Toplumdaki asıl tahribat nedir?
Polis copu mu?
İşsizlik mi?
Pahalılık mı?
Fakirlik mi?
Çevre kirliliği mi?
Siyasetçilerin fütursuzluğu mu?
Yolsuzluklar mı?
Listeyi uzatabiliriz.
Bunların her biri toplumsal hayatın önemli sorunları. Fakat daha derinde, daha tahripkâr olan ve birbirini tetikleyen iki şey var: Yaşam sevgisinin yitimi ve umutsuzluk!
Yukarıda bir kısmını yazdığım sorunları tek tek veya bir bölümünü birlikte aşmak mümkündür. Çevreyi tahrip eden faaliyetler durdurulabilir, işsizlik azaltılabilir, fütursuz siyasi dil bitirilebilir, enflasyon düşürülebilir vb.
Fakat toplumsal hayatı her alanda ve her bakımdan olumsuz etkileyen, yaralayan, tahrip eden onca şeyden hiçbirisi çözümlenmiyorsa, tersine tahribatlar gittikçe artıyorsa; bütün bunların toplamından, o toplum ve toplumun bireyleri nasıl etkilenir?
Bütün bunların toplamı, insanda yaşam sevgisini aşağılara çeker, hatta bitirir. Yaşama sevincini yitiren insan, umutsuz insandır. Bunların her ikisi birbirini büyüterek üretir; umutsuzluk arttıkça yaşama sevgisi düşer, yaşama sevgisi düştükçe umutsuzluk artar! Sevgi eksildikçe, şiddet artar! Ülkemizde giderek artan intiharlar, bu sürecin bir başka boyutunu oluşturmaktadır.
Psikanalist ve filozof Erich Fromm, “Sevginin ve Şiddetin Kaynağı” kitabında, bir toplumda yaşam sevgisinin gelişebilmesini güvenlik, adalet ve özgürlük unsurlarının varlığına bağlar.
Diktacı iktidarlar güvenlik ile özgürlüğü bir ikilem olarak görür ve topluma güvenlik mi, özgürlük mü şeklinde bir dayatma yaparlar. Hâlbuki özgürlüğün olmadığı yerde adaletin olması mümkün değildir! Özgürlüğün olmadığı bir ülkede iktidar, güvenlik konusuna da tamamen polis devleti anlayışıyla bakar. Ve ne acıdır ki, özgürlüğün değerinin ve anlamının toplumumuzda yeterli bir karşılığı bulunmuyor. Toplumdaki bu durum başlıca bir siyasi ve sosyolojik incelemeyi gerekli kılıyor.
İktidar, devletin bütün kurumlarıyla toplumu kuşatmış ve istediği her şeyi dikte etmeye çalışıyor. İstediği ihaleyi, istediği fiyata, istediği şirketlere veriyor.
Kamuda müthiş bir israf almış başını gidiyor. Devletin kasası boşalmış. Onlarca tür yeni vergiler koyuyor. Üretim düşmüş, tarım bitmiş, işsizlik sürekli artıyor, enflasyon yükseliyor.
Birkaç üniversite hariç, üniversitelerin üniversite olmanın bilimsel, sosyal ve etik değerleriyle ilişkisi yok. Televizyonlara çıkan, basında yazan profesör ünvanlı kişilerin bilim namusuyla ilgisizlikleri ve konusunun cahili oldukları görülüyor. Üniversitesi, basını iktidarın bir aparatı haline getirilmiş.
En Az İki Kuşak Kaybedildi
Gençler üniversite okumalarının da bir işe yaramayacağını ve oradan bir donanım kazanamayacaklarını biliyorlar. Umutsuzlukları tembelliklerine, boş vermişliklerine, korkularına kaynaklık ediyor. Gençler genel olarak karamsar, özgüvensiz ve hayattan korkuyorlar. Ülkenin durumu gençlerle aileleri arasında büyük gerilimler yaratıyor. Yaşları 30’lara dayanmış insanlar, bir yandan toplumsal koşulların zorunlu bir sonucu olarak ailelerine büyük mali külfetler yüklerken bir yandan da günlük harçlığı için bile ailesinden talepte bulunmanın stresini, kahrediciliğini yaşıyorlar.
İnsanların en doğal hak talepleri, protesto yürüyüşleri ve hatta uluslararası kabul görmüş kimi önemli günlerin kutlanması dahi polis şiddetiyle bastırılıyor. Daha kısa bir süre önce Kadıköy’de kadın cinayetlerini durdurmak için Şilili kadınların başlattığı ve tüm dünyaya yayılan Las Tesis adlı danslı protesto gösterisini yapan kadınlara polis müdahale etti.
Dünyanın en barışçıl, en insani ve en haklı bir eylemini şiddetle bastıran polis gözaltılar yaptı. Ama bu ülkede Cerenler, Şuleler ve yüzlerce kadın katlediliyor. Şiddeti önlemekle yükümlü bu devlet ise, şiddeti protesto edenlere şiddet uyguluyor.
Bir ülkede bireyin en son sığınacağı yer, hukuktur! Bireyi devletin ceberutluğuna karşı koruyacak, adaleti sağlayacak kurum, yargıdır! Fakat yargı (dün de sorunlar yaşanmaktaydı) bu iktidar tarafından devletin bir aparatı haline getirildi ve bireyin sığınacağı son çatı, parçalandı. Bu ülkede yargı ile hukuk, birlikte anılmayacak hale getirildi; hukuk yok edildi, yargının da adı kaldı!
Devlet bütün kurum, kuruluş ve ideolojik aygıtlarıyla toplumu kuşattı, susturdu, insanları edilgen hale getirdi. Bunu yapan iktidar ise, alabildiğine sorumsuz, alabildiğine keyfi ve saygısız davranmaktadır.
Toplum, ekmeği elinden alınan ve üstüne üstlük bir de dayak yiyen kişi konumundadır.
Bu ülkede;
Güvenlik yok!
Adalet yok!
Özgürlük yok!
Ve bütün bunların toplamı olarak hem umutsuzluk ve korkunun artmasının hem de uzun yıllardan beri yerlerde sürünen eğitimin ve moral değerlerin bozulmasının sonucu olarak en az iki kuşak yitik haldedir.
Yaşamdan kaygı duyulan bir yaşamın ıstırabıyla kıvranan ve kuşak yitimine uğramış bir toplumda yaratılmış olan tahribatın giderilmesi uzun erimli, çok yönlü ve çözümleyici siyasi programlar gerektirmektedir. İşte tam bu noktada yaşam sevincini düşüren ve umutsuzluğu artıran önemli bir faktör de muhalefetsiz bir muhalefetin varlığıdır. İktidar, muhalefet edebilecek güç olarak HDP’yi gördüğünden, HDP’yi etkisiz ve çalışamaz hale getirmek için her türlü baskı ve şiddeti uyguluyor. Aslında bu bir tasfiye hareketidir. Geriye de muhalefetsiz bir muhalefet kalıyor!
İnsan ve toplumlar devingendirler. Dünyanın en korkunç sistemleri bile toplumların devingenliğini aşağıya çekebilir, bastırılabilir ama yok edemezler. Toplumumuzda artan umutsuzluğa rağmen umut yok edilemez. Ve bu toplumun önemli bir kesimi, bir umut ışığı görmesi halinde “ne oldum delisi olan” AKP’ye ne olacağını gösterecektir! (HŞ/TP)