Tophane'de 20-30 kişilik bir grup dün akşam ellerinde sopalarla Boğazkesen Caddesi boyunca yeni sezon sergilerinin açılışını yapan sanat galerilerini dolaşıp cam çerçeve indirdi; açılışa gelenleri yaraladı. Haber akşam televizyonlarda dönmeye bugün de yoğun şekilde tartışılmaya başladı.
Farklı yorumlar, tanıkların anlatımları olsa da, saldırının nedeni tam olarak anlaşılamadı. Sanatçılar ve izleyicilerin sokakta içki içmesine "şehir eşkıyalarının" tepki gösterdiği, saldırının zaten muhafazakarlaşan ve kutuplaşan Türkiye'nin yansıması olduğu, "mahalle baskısı"nın tezahürü olarak okunabileceği söyleniyor.
Peki ama Tophane, özel olarak da -adını işgal sırasında İngilizlerin başına gelenlerden alan- Boğazkesen neresi?
Fatih Terim, kabadayılık...
Boğazkesen, Beyoğlu'nun öteki semtleriyle birlikte 15 yıl öncesine kadar bir çöküntü alanıyken, Galata ve Cihangir'den rıhtıma doğru sarkan mutenalaştırma dalgası içinde yeni bir karakter kazanmaya başlayan, bir ucunda Tophane-i Amire, öbür ucunda Tomtom Kaptan Camii olan, zaman tünelini andıran 500 metrelik bir sokak.
Tünelin bu iki ucu arasında "wi-fi"lı kahvelerden, Beyoğlu'nun son hallacına, "bitli" turistlerin "youth hostel"inden, film yapım stüdyolarına, İtalyan Lisesi'nden, Kadirî Dergahı'na, Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi'nden, şimdi rezidansa dönüştürülen 1905'te yapılma Yazıcı Zade Apartmanı'na, birbiriyle bağlantılandırılması ilk başta akla gelmeyecek herşey var.
Bu konuda genel geçer gözlemlerin yanında, yardıma semtlilerin bağlantıda kalmasını amaçlayan Tophane.org sitesi koşabilir. Sitede tarihi "kabadayılık ve delikanlılıkla; mahalleli olmakla" özdeşleştirilen semtle ilgili röportajlar, haberlar var. Buradan edinebilinecek bilgiler şöyle:
Geçen yüzyılın başından itibaren Siirtli Araplar, Bitlis, Adana ve Erzurum gibi illerden göçenlerin mesken edindiği bir semt. 1950'lilerde göçmenler limanın da etkisiyle hamallık gibi işlerde çalıştı.
Semtin değişiminin 1956-57'lerde istimlak edilmesiyle başladığı söyleniyor. Aileler taşınıyor semtten. 1970'lerde bir dönem uyuşturucu merkezi haline geldiği, mahallelilerin spor kulübü gibi örgütlenmelerle bununla mücadele ettiği anlatılıyor. Solun yükseldiği dönemde mahalleye "dışarıdan gelenler" de püskürtülüyor.
Bir dönem mahalleye gidip gelen Fatih Terim seviliyor. Aynı şekilde Mehmet Ağar da adından övgüyle bahsedilen, "Tophane insanını sever" diye anılan bir isim.
"Mahalle sakinleri canından bezdi"
TophaneHaber sitesinde bir ay önce yayınlanan bir haber de aydınlatıcı:
"Son birkaç yıldır Beyoğlu İlçesi, Tophane semtinde yüz yılı aşkın ikamet eden aileler şu sıralar semtteki değişim rüzgârlarıyla mücadele ediyorlar.
Son 1-2 yıldır Tophane semtine gelen yerli-yabancı insanlar tarafından açılan apart oteller, alkollü içecek tüketim mekânları semtteki yerleşik yapıyla çatışıyor. Ailelerin yaşadığı mahalle aralarındaki apartman dairelerinde açılan apart otellere gelen müşteriler ne mahalle geleneğini tanıyor ne de buralarda yaşayan aileleri ve çocuklarını dikkate alıyor. Bırakın gündüz vakitlerini gecenin ilerleyen vakitlerinde dahi apartmanların içine kalabalık halde giriş çıkış yapan yabancı insanların yanı sıra aldıkları alkolün de etkisiyle gece yarıları atılan naralar, müzik sesleri mahalle aralarında yaşayan aileleri canından bezdirmeye başladı.
Tüm mahalle sakinleri yaşanan ve son zamanlarda artmaya başlayan ahlaksızlığa “dur” demek için şu sıralar kolları sıvadılar."
İlk değil
Son saldırıyla gazeteciler mahalleye üs kursa da bu Tophaneliyiz diyenlerin ilk vukuatı değil.
IMF protestolarında polis şiddetinden kaçan eylemciler mahallelinin linç girişimine uğramıştı; polis o gün de kayıtsız kalmıştı. 70'lerde mahalleden -muhtemelen güçlü olmaları hasebiyle- nazikçe kovulan solcuların şimdi linç edilmesinin önünde bir engel yoktu.
Dışarıdan bakanlar için bile, sadece insanların değil, mahalleye yönelik kamusal düzenlemelerin de bir iç onaydan geçmediği sürece kabul edilmediği açık. Örneğin, iki şerit gidiş-geliş olan Boğazkesen caddesinde esnafın iki sıra araba parketmesi trafiği felç edince caddenin ortasına kukalar dikilmişti.
İki gün sonra kukaların hepsi sökülmüş, arabalar yine sıra sıra park halindeydi. Bir daha da kimse trafiği düzenlemek gibi beyhude bir çabaya girişmedi.
"Son kale"
Tophane'nin son değişimi, mutenalaştırılması bundan beş-altı yıl öncesine gidiyor ve Tophane'yle de sınırlı değil aslında. Önce yukarıdaki Cihangir keşfedildi ve bugün magazin eklerinin sayfalarında adı eksik olmayan bir semt haline geldi.
Antikacıları ve eskicileriyle bilinen Çukurcuma da yeni tasarımcıların ilgisiyle canlandı. Boğazkesen'in diğer yanında Galata turizm merkezi haline gelirken sahil de İstanbul Modern'in açılması, sonra da Galataport projesinin ortaya atılmasıyla ilgi odağı oldu.
Boğazkesen'in başına çıkan Cezayir sokağı "Fransız" sokağı olarak yeniden inşa edilirken tepkiler yülselmişti ama sokaktaki harabe evlerde yaşayan Romanların sürülmesi önemli bir dirence yol açmadan becerildi.
Dört yanı yenilenerek kuşatılan Boğazkesen, Beyoğlu'yla sahil arasındaki üç ana arterden biri. Galata ve Tünel bu ilginin getirdiği yoğunluk altında yeniden yapıldı; üçüncü yol Fındıklı'ysa iş merkezlerinin içinden geçtiği için yenilenmeye ihtiyaç görülmeyen yerlerden. Sonuçta galeriler gelmese bile Boğazkesen'in trafiği yoğunlaşmış; mahalle "yabancı"lara geçit vermek zorunda kalmıştı.
Boğazkesen caddesi üzerinde sayıları son iki yılda artan galerilerin yanı sıra beyaz eşya bayileri ve servisleri, birkaç esnaf lokantası, bir öğrenci yurdu, iki hostel, bir simit fırını, bir araba yıkamacı, bakkallar, büfeler var. Caddenin odak noktası kahvehane, yerel seçimler sırasında Adalet ve Kalkınma Partisi'nin seçim bürosu haline gelmişti.
"Sanatseverler için Tophane rotası!"
Türkiye'yi küresel düzeyde pazarlamanın en önemli araçlarından biri olarak görülen THY'nin dergisi SkyLife'ın Aralık 2009 sayısına bu metruk ve yoksul mahalle de girmeyi başarmıştı:
"İstanbul’un yeni çağdaş sanat güzergâhı Tophane’nin değişimini ve mutenalaşmanın sanat üzerinden nasıl ilerlediğini fotoğraflamak isteyenler için doğru zaman: Şimdi."
Tophane'nin dönüşümü -en azından şimdilik- Sulukule ya da Tarlabaşı'nın aksine yerel iktidar ve sermayenin ortak girişimiyle değil, kendini muhelefet alanı olarak kurgulayan sanatçılar ve sanat sermayesi vasıtasıyla yürüyor. Tophanelilerse, belki bilince çıkarmasalar da, yaşam alanlarını kaçınılmaz şekilde tehdit altında olduğunu hissediyor ve muhafazakarlıklarını "eski güzel günler"e öykünerek besliyor. İktidarı değil "muhalifleri" hedef alıyor. Bu da sanatçıların dramı olsa gerek.
Sonuçta mahalleli, muhafazakar, milliyetçi damarını kabartmak için "kapalı kapılar ardında" kalan ve belki de alışveriş ederek ekonomiye katkıda bulunan turistleri ya da öğrencileri değil, muhtemelen hayatlarına hiç değmeyen işlerle uğraşan ve sokakta da hak iddia etme cüretini gösteren sanatçıları hedef seçti. Teker teker olsa neyse ama bir gecede beş açılış fazla geldi. (EÜ/EÖ)
___________________________
* Manşet resmi: Extramücadele'den