Metis yayınları 1996’da “Yüzüklerin Efendisi”ni yayınlamaya başlarken iddialı bir giriş yapmıştı: “Dünya ikiye bölünmüştür, denir Tolkien'ın yapıtı söz konusu olduğunda: Yüzüklerin Efendisi'ni okumuş olanlar ve okuyacak olanlar. Artık Türkiyeli okur da okumuş olanlar tarafına geçebilecek!”
İlk cilt yayınlanır yayınlanmaz taraf değiştirenler arasında yerimi aldım.
J. R. R. Tolkien üstadın “Yüzüklerin Efendisi” üçlemesinin ilk kitabı “Yüzük Kardeşliği” Türkçede 1996’da yayınlandı. Yani yaklaşık 21 yıldır; geçtiğim tarafın ne olduğunu tam manasıyla anlamaya çabalıyorum.
Aynı yıl Hobbit 6.45 Yayınları’ndan yayınlandı. Yüzük’ün hikayesi Hobbit’te başlıyordu. İkinci cildi beklerken (ki “İki kule” 1998’de yayınlandı) Hobbit’i bir solukta okumuştum.
6.45 yayın çizgisinin yanı sıra hayli ilgi çekici tanıtım, giriş, arka kapak yazılarıyla gönlümüze taht kurmuştu. Hobbit’in ikinci baskısının arka kapağına şöyle muhteşem bir paragraf yazmışlardı:
“Başlangıçta her şey normaldi. J.R.R. Tolkien bir profesördü. 1937’de kendi çocukları için bir masal yazdı. Tüm iyi masallarda olduğu gibi bu masalda da cüceler, ejderhalar ve ejderhaların el koyduğu altınlar vardı. Bu noktadan sonra tipik 6.45 okurunu ilgilendiren şey oldu. 1968’de uzun saçlı insanların bir ellerinde Hesse, diğer ellerinde J.R.R. Tolkien kitaplarıyla dolaştıkları görülmedi. Çünkü bize kalırsa kesinlikle kitapları aynı ellerinde taşıyorlardı.”
Ellerinde Yüzüklerin Efendisi ciltlerini taşıyan 1968 gençliği gözümde canlanıvermişti. 1968 gençliği de bizim taraftaydı demek.
Bu yazının yazılma nedeni beni ve benim gibi birçok insanı 'başka bir dünyaya” geçiren rehberin yani Tolkien’in 44 yıl önce bugün terki diyar etmiş olması
Sevin Okyay, 1997’de Virgül dergisinin Aralık sayısını yazdığı yazıda başka bir dünyaya geçmeyi şöyle tanımlamıştı:
“Okuyun ve Orta-Dünya'ya adım atın. Kendinize, nevi şahsına münhasır bir yaratıma katılma şansı verin. Bu fevkalade gerçek dünyadan tam anlamıyla çıkma şansınız ise, ne iyi, pek olmayacak.”
Tolkien yıllar süren uğraşla nakış gibi ördüğü dünyaya “Orta Dünya” adını veriyor. Okyay’ın bizi davet ettiği dünya orası. Aynı yazıda Tolkien’in hayal ettiği ve yazarak gerçeklediği dünyanın ne kadar “gerçek olduğunu” ve nasıl “gerçek kıldığını” anlatıyordu.
“İkincil Dünya (Orta Dünya) var, çünkü yazar onu düşünmek suretiyle hayata geçirmiş. Yazarak, hayal ederek onu bizim için varolan bir dünya yapmış. Artık bu dünya sadece bir kişi tarafından değil, birçok kişi tarafından var sayılmakta. (...) Bu dünya aynı zamanda kendi mantığı olan, güvenilir ve istikrarlı bir dünya. Ayrıca, simgelerine hayat veriyor. İyi bir yazar sıfatıyla kelimelerini iyi seçiyor, fikrini aktarıyor, yok yere okurunun kafasını karıştırmıyor. O bir müzisyen, enstrümanı da bizim hayalgücümüz.”
Tolkien, Orta Dünya’yı örmeye 1937’de yayınlanan “Hobbit” ile başlamıştı. 1973’te ölümünden sonra oğlu Christopher Tolkien, onun notlarından, bitmemiş eserlerinden Orta Dünya’nın gün yüzüne çıkmamış bölümlerini derledi. Tüm bu eserlerden anlaşıldığı üzere döneminin saygın dil bilimcisi Tolkien, alanının önemli bir uzmanı olmasını sağlayacak çalışmaları kadar hayalgücünün sınırlarını zorlamakla da meşgul olmuştu.
Bülent Somay, Metis’te Yüzüklerin Efendisi’nin editörüydü ve Cumhuriyet Kitap’a Kasım 1997’de yazdığı yazıda, Tolkien’in hayalgücünü ortaya dökmesi sonrası yaşadıklarını şöyle aktarıyordu:
“J. R. R. Tolkien 1937'de Hobbiti yazdığında o kadar da ciddiye alınacak bir durum yok gibiydi. Alt tarafı, üstat çocuklarına anlattığı masalları yayımlamıştı; bu kadar şirinlik bir İngiliz centilmeni için bile hoş görülebilir. Ancak o tuttu, on yedi yıl sonra koskoca üç cilt daha yayımladı: Yüzüklerin Efendisi. Artık bu kadarı bir ‘hoşluk’ olarak görülemezdi. Saygıdeğer profesör bin beş yüz sayfaya yakın bu kitapta hiç üşenmeden karakterler yaratmış, neredeyse eksiksiz ‘dil’ler oluşturmuş, koskoca bir dünya ve uçsuz bucaksız bir tarih tasvir etmişti. Belli ki kendini ciddiye alıyor, ciddiye alınmayı bekliyordu. ‘Edebiyat eleştirisi’ kurmayları bu kadarını hoş göremezlerdi. Hemen yaylım ateşi başladı: ‘Orta Dünya’ da neresiydi? Ayrıca bu hobbitler, cüceler ve elfler kimdi? Hiç gören olmuş muydu onları? Çocuklarımızın kafalarını hurafelerle doldurmaya çalışıyordu bu adam! Üstelik bu bir tür ‘kaçış edebiyatı’ydı. ‘Gerçek’lerle uğraşmak varken, birtakım bodur yaratıkların ‘mutlak’ bir kötülükle boğuşmasının öyküsünü anlatmanın âlemi var mıydı yani?”
Tolkien gerçekten de ciddi bir profesördü. 1892 doğumluydu. Kitaplarında kullandığı J.R.R. Tolkien adıyla biliyoruz; adının açılımı John Ronald Reuel Tolkien. Okyay’ın İkincil Dünya olarak tanımladığı “dünyasını” örmeye yeni bir dille başlaması 10’lu yaşlarının başlarına kadar uzanıyor. Dil eğitimine yatkınlığı burslu olarak okuduğu King Edward's okulunda anlaşılmış. Zorlu bir çocukluk geçiriyor. Babasını küçük yaşta annesini ise 10 yaşına gelmeden kaybetmiş. Teyzesinin yanında büyümüş ve ailesinin bağlı olduğu kilisenin Pederi Francis Morgan’ın denetiminde büyümüş zeki, hayalperest bir çocuktu ve tutkuluydu…
Hayatını beraber geçireceği Edith (Bratt) ile tanışması, Peder Francis’in velayeti altıdayken gerçekleşiyor. Fakat bir sorun vardır; Edith Anglikan kilisesi cemaatindendir; Tolkienler ise Katolik. Peder Francis iki gencin ilişkisine onay vermez. 21 yaşına kadar yasal olarak Peder’in vesayeti altında olduğu için Tolkien’in boyun eğmekten başka çaresi yoktur. Eğitimine devam eder, 21 yaşına girdiği gün Edith’e bir mektup yazar ve evlilik teklif eder. Edit o sırada nişanlıdır ve evlenmek üzeredir; teklifi reddeder. Ancak Tolkien vazgeçmeyecektir, Edith’in yaşadığı Cheltenham’a gider. Edith onu tren istasyonunda beklemektedir. O günü beraber geçirirler. Gün sonunda Edith nişan yüzüğünü geri gönderir ve 1971 yılında gözlerini hayata kapayana kadar J.R.R. Tolkien’le sürecek evliliğine adım atar.
Derler ki, iki genç ilk tanıştıklarında Tolkien, Edith ormanda dans ederken görmüş ve o gün başlayan aşkı hep sürmüş.
Edith’in Orta Dünya’ya yansımaması mümkün değildi tabii. Külliyatı okuyanlar bilir Orta Dünya’nın bilinen en müthiş aşkı Beren ile Lúthien'in hikayesidir. Anlatılagelen büyük bir aşk. Orta Dünya’nın Romeo ve Juliet’i yani…
Tolkien'in birçok eserinde ölümlü insan Beren ile ölümsüz elf Lúthien'in aşkına gönderme yapar.
Buradan Tolkien’in döneminin “yüksek edebiyat camiası” tarafından eleştirilmesine dönemlim. Bülent Somay aynı yazıda der ki:
“Kimileri düşünüp taşındı ve Tolkien'ın bir kurnazlık yaptığını, aslında anlattığının hiç de hobbitlerin ve elflerin, orkların ve gulyabanilerin öyküsü olmadığını, kitabın bal gibi de bir II. Dünya Savaşı alegorisi olduğunu ‘keşfetti’. Sauron ‘Hitler’di. Orklar ‘Naziler’di. Karanlıkların Efendisi Sauron'a karşı birleşen Orta Dünya halkları (insanlar, cüceler, elfler ve hobbitler) Müttefik Kuvvetler oluyordu tabii.”
Bu alegoriyi aktardıktan sonra Somay, bu yaklaşımla bir güzel alay eder ve bir başka üstat Ursula K. LeGuin’den destek alarak açıklar:
“LeGuin, ‘Alegorilerden nefret ederim,’ der; ‘A 'aslında' B'dir, atmaca aslında el testeresidir – laf. Martaval. Eti ve canı olan, birinci ya da ikinci düzeyden her yaratı, 'aslında' kahvaltıdan önce bir düzine birbirine benzemeyen şey olabilir.’ Tolkien'ın da bu ‘alegori sevmezlik’ konusunda LeGuin'den aşağı kalmadığı, özellikle Yüzüklerin Efendisi'ne yapılan alegori yakıştırmalarına şiddetle öfkelendiği bilinir. Haklıdır da bu öfke: Gandalf ya da Sauron, elfler ya da orklar ‘aslında’ hiçbir şey değildirler, kendilerinden başka. Sorun ‘kendilerinin’ ne olduğunu bulmakta.”
Tolkien’in alegori yakıştırmalarına şiddetli karşı çıkmasına saygı duyarım ancak küçük bir not: Üstat “Yüzüklerin Efendisi”ni çoğu bölümü II. Dünya Savaşı'na denk gelecek biçimde 1937 ve 1949 yılları arasında yazdı. Ayrıca Tolkien’in I. Dünya Savaşı’nda askere alındığını; Fransa’da savaştığını; tifüse yakalandığı için İngiltere geri gönderilmesinin hemen ardından taburundaki tüm askerleri ölen eski bir asker olduğunu unutmamak gerekiyor. Niyeti alegoridir ya da değildir; etrafında dünya savaşı kopmuş ve ilkini gençliğinde yaşamış bir yazarın olan bitenden tümüyle bağımsız bir şey yarattığına inanmak güç.
Bu noktada Hesse’nin kitaplarıyla Yüzüklerin Efendisi’ni aynı elinde tutan barış çocuklarına geliyoruz yeniden.
“Yüzüklerin Efendisi” ve “Hobbit”te asıl mesele mutlak gücün ve iktidarın simgesi “Güç Yüzüğü”ydü. Tolkien, Güç Yüzüğü”nü “Orta Dünya”nın güç, iktidar, savaş gibi kavramlara yaradılış olarak en uzak ırktan iki kişiye yani Hobbitlere taşıtır. Kitabı okuyanlar bilecektir, (kitabı okumamışlar filmden hatırlar) büyücü Gandalf, yüzüğü taşıması teklifine şiddetle karşı çıkar.
Küçük bir not: Amerika'da 1970'lerde üzerinde "Gandalf Başkan Adayı" yazan yaka iğneleri satılmıştı. Tolkien muhtemelen bu haberi duyduğunda “Ben nerede hata yaptım” demiştir.
Alegoriyi sevmesek de, basitlik kimi zaman hele günümüzde çok gerekli. Tolkien’in yıllar süren emekle yazdığı binlerce sayfayı kendimce özetleyerek bitireyim: “Güç insanı bozar.” (HK)
Tolkien’in Türkçedeki eserleri
(Orta Dünya tarihine göre kronolojik sırayla)
Silmarillion – İthaki Yayınları
Hobbit – İthaki Yayınları (İlk Baskı Mitos/6.45’ten 1996)
Yüzüklerin Efendisi Kısım I: Yüzük Kardeşliği Yüzüklerin Efendisi Kısım II: İki Kule Yüzüklerin Efendisi Kısım III: Kralın Dönüşü – Metis Yayınları
Roverandom – İthaki Yayınları
Tehlikeli Diyardan Öyküler – İthaki Yayınları
Bitmemiş Öyküler – İthaki Yayınları
Hurin’in Çocukları – İthaki Yayınları
Kaynaklar:
Sevin Okyay, "Orta Dünya'nın ortak lisanı", Virgül, Sayı 3, Aralık 1997
Bülent Somay, "Bir Kült Kitap: Yüzüklerin Efendisi", Cumhuriyet Kitap, 20 Kasım 1997
Aslı E. Perker, Fantastik Dünyanın Efendisi: J.R.R. Tolkien