Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği ya da herkesin daha aşina olduğu adıyla TÖB-DER, Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın (TÖS) kapatılması üzerine 4 Eylül 1971’de kuruldu. TÖS’ten beri süreci yaşayan biri olarak, TÖB-DER ile ilgili bir çalışma yapmaya her başladığımda, karşıma kitaplara sığmayacak derinlikli bir mücadele tarihi çıkıyor. TÖB-DER’in mücadelesi, TÖB-DER üzerindeki baskı ve kıyımlar, katledilen 220’nin üzerindeki arkadaşımız, eğitim kurultaylarımız benzeri o kadar çok alan var ki… İçine girdiğinizde çıkmak o kadar da kolay olmuyor. Bu nedenle bu yazı, sadece TÖB-DER üzerindeki hukuksuzluğu ve bu hukuksuzluğun hala sürüyor olmasının bir kesitini kapsayacak.
12 Eylül 1980 faşist darbesinden önce mevcut yasalara göre kurulan ve faaliyetini yasal çerçevede sürdüren bir öğretmen derneği olan TÖB-DER’i, 12 Eylül yönetimi, “gizli örgüt” iddiası ile TCK’nin o zamanki ünlü 141 ve 142. maddelerine dayanarak cezalandırdı. Birçok yönetici ve üyemize, 4 yıldan 9 yıla varan mahkûmiyet verdi. Meşhur maddeler şöyleydi: Sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmeye veya sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmaya…….. Tevessül edenler veya kuranlar veya bunların faaliyetlerini tanzim veya sevk ve idare edenler veya bu hususlarda yol gösterenler sekiz yıldan on beş yıla kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılırlar.
5 bin tutuklama, 220 ölüm
5 bin dolayında öğretmen 12 Eylül zindanlarına atıldı, on binlercesi yerinden, ailesinden uzaklaştırılarak yurdun en ücra bölgelerine sürüldü. O süreçte gene derin devlet destekli çetelerce, saptayabildiğimiz 220’nin üzerinde TÖB-DER üyesi devrimci öğretmen katledildi.
12 Eylül faşizminin en ağır ve haksız saldırıları TÖB-DER üzerine yoğunlaştı. Yıllar sonra 12 Eylül darbeci generallerinin yargılandığı ve TÖB-DER’in de müdahil olarak kabul edildiği davada mahkeme de bu haksızlıkları kabul ederek, generalleri ağır cezalara çarptırdı.
Bunlara karşın TÖB-DER tüzel kişiliği üzerindeki karar hala devam ediyor. Sürekli bu hukuksuzluğun kaldırılması doğrultusunda yaptığımız başvurulara karşın, 12 Eylül sonrası 40 yıllık süreçte kurulan tüm hükümetlerce de ısrarla devam ettiriliyor.
Hukukçular anlamakta zorlanıyor
Baştan beri çarpık kararlarla dolu TÖB-DER davasını, hukukçular bugün bile anlamakta zorlanıyor. TÖB-DER davasının, özellikli bir dava olduğu, askeri mahkemede verilen ağır cezalar içeren karar ile normal-sivil mahkemede verilen karar arasındaki farkta görülüyor ve bütün çıplaklığıyla ortaya çıkıyor: Çünkü aynı örgüt, örgütün yöneticileri, aynı ceza yasası maddelerinden, aynı dosya ve delillerle 1982’de ceza aldı, 1986 yılında ise beraat etti. (1)
12 Eylül hukukunun, daha doğrusu hukuksuzluğunun açık bir örneği olan bu davanın sonuç ve olumsuz etkilerinin hala devam ediyor olması da bir başka hukuksuzluk olarak ortada duruyor. Elbette Türkiye’deki hukuk sistemi açısından da bir utanç tablosu bu.
İki farklı karar
Çünkü, bu süreçte iki farklı karar var. Aynı suçlamalarla bir mahkeme mahkûmiyet kararı, diğeri ise beraat kararı veriyor.
Ayrıca işin tuhaf taraflarından biri de şu: Bu süreçte 141 ve 142. maddeler yürürlükten kaldırıldı ancak bu maddeleri dayanak göstererek kapatılmış olan TÖB-DER hala kapalı.
Bu maddelerden hüküm giyen TÖB-DER’li tüm yönetici ve üyelerini cezaları kaldırıldı, geçmişe yönelik tüm hakları iade edildi ve görevlerine döndüler. Ama TÖB-DER tüzel kişilik olarak hala kapalı.
Aynı dönemde kapatılan sendika, dernek ve kooperatif gibi birçok demokratik kitle örgütüne yönelik davalar, Yargıtay aşamasındayken, TCK’nin 141 ve 142. maddelerinin yürürlükten kaldırılması üzerine, faaliyetlerine devam etti ve el konulan varlıkları iade edildi.
12 Eylül’de kapatılan partiler de faaliyetlerine geri döndü ve onların da el konulan varlıkları iade edildi. Hatta liderleri başbakan ve cumhurbaşkanı olabildi ama evet TÖB-DER hala kapalı.
Bu değişim ve örneklere karşın yürüttüğümüz tüm hukuksal mücadele, 12 Eylül hukuksuzluğunun ve onun düşünce yapısının TÖB-DER’liler üzerindeki ağır baskısının devam etmesini engelleyemedi.
TÖB-DER her zaman antiemperyalist, antimilitarist ve tam bağımsız, demokratik bir Türkiye’yi ve çağdaş, demokratik ve lâik eğitimi savundu.
Bugün de aynı çizgilerini koruyan TÖB-DER’liler demokrasinin geliştirilmesi için mücadelesini sürdürüyor, 12 Eylül hukuksuzluğunun ellerinden aldığı, yüzyıllık öğretmen hareketinin dişi, tırnağı ile bir araya getirip örgütten örgüte aktardığı değerler üzerindeki devletin gaspını kaldırma mücadelesini devam ettiriyor.
Hukuk mücadelemiz
Derneğimizin genel başkanı Gültekin Gazioğlu ile 19 dernek yöneticimiz, aynı gerekçelerle 141. maddeye göre Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davadan beraat etti. (2)
141 ve 142. maddeleri yürürlükten kalkması üzerine TÖB-DER avukatları, lehe olan yasa kurallarının uygulanması gerektiği kuralına dayanarak TÖB-DER hakkındaki kararın yenilenmesini istedi. Yargılamanın yenilenmesi istemi, Askeri Yargıtay 4. Dairesince reddedildi. (3)
Bunun üzerine TÖB-DER’in avukatları, Ankara 4. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkeme Başkanlığı’na başvuru ile kapatma kararının kaldırılmasını istedi. Askeri savcılığın olumlu görüşüne karşın, Askeri Mahkeme, TÖB-DER avukatlarının istemlerini reddetti. (4)
Derneğin avukatları bu kararı temyiz etti, Askeri Yargıtay 4. Dairesi TÖB-DER vekillerinin temyiz başvurularını reddetti. (5)
AİHM’den dönen başvuru
Türkiye’de hukuksal olanakların tüketilmesi üzerine konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşındı. AİHM’e başvuru, TÖB-DER tüzel kişiliği adına Genel Başkan Gültekin Gazioğlu tarafından, 26.04.1994 tarihinde yapıldı ve ‘Adil Yargılanma’ ve ‘Örgütlenme Özgürlüğü’ ilkelerine aykırı olduğu belirtildi. Avrupa İnsan Hakları Komisyonu (2. Daire), 21 Mayıs 1997’de özel olarak yaptığı toplantı sonucunda 24273/94 numaralı bu başvuruyu o tarihte henüz Türkiye taraf olmadığı gerekçesiyle kabul etmedi.
Mahkeme, derneğin kapatılması kararının 1983’de verildiğini ve kişisel başvuruları inceleme yetkisinin Türkiye tarafından kabulünün 28 Ocak 1987 tarihinde olduğu gerekçesiyle başvurumuzu geri çevirdi.
Dernek kurma ve kurulmuş olan bir derneğin faaliyetlerini özgürce yürütme hakkının sürekli biçimde sınırlanmasını temel hak ihlali olarak nitelendiren TÖB-DER Yönetim Kurulu, avukatlarımız ve hukuk fakültelerinin bu konuda deneyimli hocaları ile 30.01.2010 günü Genel Başkan Yardımcısı İsmet Yalçınkaya başkanlığında toplandı, derneğin kapatılması kararının yasal dayanağını oluşturan ceza maddelerinin yürürlükten kalktığı, sıkıyönetim uygulamasına son verildiğini, dolayısıyla derneğin faaliyetlerini yürütmesinin önünde yasal bir engel kalmadığını değerlendirildi. Bu toplantıda derneğin “Önünde hukuksal bir engel kalmadığı için kaldığı yerden faaliyetlerini yürütmesine, tüzüğün değişen yasalara uydurulması amacıyla en kısa sürede genel kurulunu toplamasına, genel kurulun toplanabilmesi için gerekli girişimlerde bulunulması”na karar verildi.
Ankara Valiliği’yle yazışmalar
Bu karardan sonra TÖB-DER Genel Merkezi, Eğitim-Sen’in tahsis ettiği ve bugün de çalışmalarını yürüttüğü yerde çalışmalarına başladı ve 24.06.2010 günü Ankara Valiliği’ne adres bildiriminde bulundu. Dernekler Yasası ile Türk Medeni Yasası’nda yapılan değişiklikleri göz önünde bulundurularak yeniden düzenlendiği tüzüğünü de Ankara Valiliği’ne sundu.
Ankara Valiliği İl Dernekler Müdürlüğü, 07.07.2010-5569 sayılı yazı ile “TÖB-DER isimli derneğin kayıtlarda bulunmaması nedeniyle 5253 sayılı Dernekler kanunu çerçevesinde yapılabilecek herhangi bir idari işlem” bulunmadığını belirterek, derneğin varlığını tanımadığını bildirdi.
TÖB-DER, Ankara Valiliği’nin bu işlemine karşı 08.09.2010/20103 tarihli yazıyla İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığına başvuruda bulunarak itiraz etti, İçişleri Bakanlığı 14.10.2010 / 3255 sayılı yazı ile itirazımızın reddine karar verdi.
Ardından Ankara Valiliği’nin, derneğin varlığını tanımamasına ilişkin işlemi haksız ve hukuka aykırı olduğu için TÖB-DER, Ankara 12. İdare Mahkemesine işlemin iptali istemiyle dava açtı ve 12. İdare Mahkemesi davanın reddine karar verdi. (6)
Ankara 12. İdare Mahkemesince verilen “davanın reddine” ilişkin karar, altına imza koyduğumuz “İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesi”nin 6. maddesindeki “adil yargılama hakkına aykırı olarak yapılan yargılama sonucu verilen karar”ın tartışması bile yapılmadan kabul edilerek hüküm verilmesi yanlıştır. Verilen kararda Avrupa Sözleşmesi’nin “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesi de göz ardı ediliyor.
Hukuki ve cezai dayanaklar yok ama
TÖB-DER tüzel kişiliğinin kapatılmasına sebep olan hukuki ve cezai dayanaklar çoktan ortadan kalktı. Yargılama faaliyetinin nihai amacı adaleti gerçekleştirmektir. Adaletin gereği de kişilere hak ettiğinin verilmesidir. Karardan sonraki düzenlemelerle ortadan kaldırılan yasa hükümleri, TÖB-DER tüzel kişiliğinin örgütsel haklarını elinden alıyorsa ve mahkeme de buna göre hüküm veriyorsa, ortada büyük bir hukuksuzluk var demektir. TÖB-DER’in tüzel kişiliği üzerindeki 40 yıllık hukuksuzluğunu gidermek ise elbette adaletin gereğidir.
TÖB-DER’in kapatılması hukukla değil, 12 Eylül rejimince verilmiş “siyasi” bir karardır. Bu yüzden sadece TÖB-DER’in açılmasına izin verilmemesi ve mal varlıklarının iade edilmemesi, antidemokratik bir dönemin ürünü ve ayıbı olarak varlığını sürdürüyor.
TÖB-DER’in kapatılması hakkındaki Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı, 3 Numaralı Askeri Mahkemesi’nin kararı, 1630 sayılı Dernekler Kanunu’nun 64/1. maddesine dayanılarak verildi. Söz konusu dava, TÖB-DER aleyhine açılmış bir ceza davası değil. Yani kanuna göre kapatma işlemi ancak kapatma davası sonucu verilen karara göre yapılır. Oysa ortada bir kapatma davası yok.
Mahkeme görevi kapsamında olmayan bir konuyla ilgili emir komuta zinciri içinde emirleri yerine getirdi. Yıllar sonra bu karar için talimat veren faşist generaller, bu emirleri nedeniyle ağır cezalara çarptırıldı.
Kaldı ki bu davada TÖB-DER değil, TÖB-DER’in yönetici ve üyeleri yargılandı. Hukuken yönetici ve üyelerinin cezalandırılması, TÖB-DER tüzel kişiliğini bağlamaz.
Ayrıca bir süre sonra aynı yasa maddesinden yargılanan Genel Başkan dahil TÖB-DER yönetici ve üyelerine beraat kararı verildi ve ceza verilenlerin, cezaları da tümüyle ortadan kaldırıldı.
TÖB-DER’e verilen bu karar tamamen hukuksuzdur, “örgütlenme özgürlüğüne” alenen aykırıdır. 12 Eylül’de Anayasa ve yargının üzerinde olan askeri konsey kararları ve 12 Eylül döneminde kurulan askeri mahkemelerinin kararları, doğal hâkim ilkesine de aykırı. Bu dönemden sonra bu mahkemeler de dahil, tüm idari karar ve uygulamaların birçoğu süreç içerisinde ortadan kalktı. Lehte birçok değişim ve gelişme yaşandı. O dönemde kapatılan parti, sendika ve dernekler yeniden açıldı, yasaklamalar tüm sonuçlarıyla kaldırıldı.
Nasıl bir tedbir bu?
TÖB-DER’in merkez ve şubelerinin kapatılması kararında “idari tedbir olarak faaliyetlerinin durdurulması, demirbaşların irat kayıt edilmesi” deniyor. “İdari tedbir,” daha doğrusu tedbir geçici bir çözümdür ve buna neden olan durum ortadan kalktıktan sonra kendiliğinden ortadan kalkar. Neden olan durumun ortadan kalkmasına karşın bu nasıl tedbir ki 40 yıldır devam ediyor?
TÖB-DER, üyelerinin düşüncelerini gerçekleştirmek, çıkarlarını korumak, eğitim öğretim alanında etkin olmak için bir araya gelen üyelerin dayanışma ve yardımlaşmasını sağlamak, yasalar ve programları ile belirlenen görüşler doğrultusunda çalışmalarını sürdürmek, demokratik toplum düzeni içinde ülkenin çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması için ülke çapında faaliyet göstermek üzere kurulmuş bir dernek.
Emir komuta zinciri içinde, askeri üye ve hakimlerce aceleye getirilen, sadece 7 ay 3 gün süren yargılamanın, hukuka aykırı olduğu diğer karar ve yasal değişikliklerle de ortaya çıktı.
Mücadeleye devam
Tüzel kişilerin suçlu ve suç faili sayılıp bu sıfatla cezalandırılmalarının cezaların kişisel olması esasına aykırı olduğu kadar her suçlunun kendi kişiliğine uygun bir “suç tanımına” tabi tutulması kaidesine de aykırı olduğu ve suçlu kişiliğinin ancak insanda bulunabilen birtakım yetenekleri gerektirdiği, tüzel kişilerin bu yetenekleri haiz olmadığı, hukukun evrensel kuralı ceza sorumluluğunun şahsiliği ve genel müsadere kararı verilemeyeceği, TÖB-DER’in suç faili sayılmasının imkansız olduğu, dolayısıyla tüzel kişilerin kapatılmasının Anayasaya aykırı olduğunu bu süreçte defalarca belirtmemize karşın TÖB-DER üzerindeki bu haksız ve hukuksuz ceza devam ettiriliyor.
TÖB-DER’e isnat edilen, kaldı ki o zaman bile suç olmayan fiiller, “onlara” göre de suç olmaktan çıktı, dernek üzerindeki kısıtlama ve tüm müeyyideler de ortadan kalktı. Yani dernek tüzel kişilik olarak faaliyetlerini sürdürmesinde hukuken bir engel yok.
Bizim, 12 Eylül sonrası 40 yıldır sürdürdüğümüz çok yönlü mücadele 12 Eylül hukuksuzluğunu ortadan kaldırma mücadelesidir. Bu bir hak ve hukuk mücadelesidir. İnancım odur ki bu mücadele son üyemiz kalıncaya kadar, hatta çocuklarımız ve torunlarımızca da sürdürülecektir.
Karar Tarih ve Numaraları
1-2 Ankara 2. Ağır Ceza Mhk.15.03.1989 gün ve E.1986/121, K.1989/54 sayılı kararı
3- 27.11.1990 günlü, E.1990/257, K.1990/581 sayılı karar.
4- 28.11.1991 gün, E.1981/342, K.1991/306 numaralı karar.
5- 05.5.1992 günlü, E.1992/270, K.1992/267 sayılı karar.
6- 23.09.2011 gün ve E.2010/2403, K.2011/1584 sayılı karar.
(NÖ)