Görsel: TMMOB
Barolara ilişkin yasal düzenlemede değişiklik, TBMM’den geçerek yürürlüğe girdi. İktidar muhalif sesleri susturmada kararlı. Şimdi diğer meslek örgütleri sıranın kendilerine gelmesini bekliyor.
Tabipler Birliği (TBB), Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve diğer “muhalefet” odakları bakalım nasıl etkisiz hale getirilecek.
Bilindiği gibi meslek örgütleri Anayasanın 135. maddesinde tanımı yapılmış ve devletin idari yapısı içinde yer alması öngörülmüş “kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları”. Dolayısıyla dernek, sendika ve benzeri örgütlenmelerden farklı özellikleri var. 27 Mayıs sonrası 1961 Anayasası ile güçlendirilen özerk kurumlar arasında yer alıyorlar. Diyeceksiniz ki, “özerk” kurum mu kaldı. Haklısınız, zaten Anayasanın varlığı da tartışmalı.
İktidarın meslek örgütlerine yönelik girişimlerinin bu örgütleri “siyaset”ten arındırma amaçlı olduğu açık. Siyaset deyince muhalefet diye anlamalı. Zira iktidarı öven, iktidarın dümen suyunda giden bir siyaseti dillendirmenin hiçbir sakıncası yok. Tam tersi istenen de o. Ama meslek kuruluşları, kendi meslek sorunlarını ülkenin genel sorunlarıyla ilişkilendirdiği vakit bu hoş görülmüyor.
TMMOB yasasında yapılacak değişikliklere ilişkin iktidarca açıklanmış bir taslak yok ortalıkta. Ancak bazı duyumlara ve varsayımlara dayanan açıklamalar yapılıyor. Öte yandan TMMOB Genel Başkanı Koramaz “Bizim bir değişiklik talebimiz yok” diyor. Haklıdır, zaten kendi yapılarında yeni bir yasaya gerek duymadan çoğu değişikliği genel kurulları aracılığıyla yapabilecek yetkilere sahipler.
Meslek kuruluşları ve bu arada TMMOB ilk kez bir yasa değişikliği ile karşılaşmıyor. TMMOB Başkanlarından Kaya Güvenç’in “Yasaların İçinden TMMOB’nin Öyküsü” kitabı bu konuda zengin bilgiler içeriyor. Güvenç kitabında, kuruluşundan başlayarak TMMOB’nin yasal konumunu ve getirilen veya getirilmek istenilen yasal düzenlemeleri ele almış. Konuyla ilgili ayrıntılı belgeler kitaba ek olarak verilmiş. Kaya Güvenç kitabının sonunda, TMMOB’nin yasalarla olan serüvenini, günümüz iktidarlarının genel siyasal niteliğine bağlayarak şöyle demektedir:
“Günümüzde, sermaye sınıflarının sınırsız egemenliğini ‘piyasaların düzenleyiciliği’ olarak sunan ve savunan iktidarlar, emekçi sınıfların her ne ad altında olursa olsun güçlü örgütler kurmasına karşıdırlar; bu nedenle de, bu örgütlerin gücünü sınırlamaya, yaygınlaşmasını ve özellikle de sınıfsal bir nitelik kazanmasını engellemeye çalışmaktadırlar.
“Bu sınırsız ve kuralsız egemenlik arayışı, mesleklerle ilgili düzenlenmelerin de bütünüyle ‘piyasaya’ bırakılmasını, meslek örgütlerinin ise ‘dar anlamda meslek örgütü’ olmasını ve sermayeye koşulsuz bağlılığını sağlamaya çalışmaktadır. Öte yandan, bu sınıflar açısından sosyal devletin tasfiyesi söz konusu olduğuna göre, ‘kamu yararı’ kavramını çağrıştıran örgütlenmelerin de etkisizleştirilmesi gerekmektedir.”
Kaya Güvenç’in söyledikleri bugün için de geçerli değil mi?
Şimdi, elli yıl kadar öncesine gidelim ve Kaya Güvenç’in kitabındaki belgelerden de yararlanarak, 1973 yılında TMMOB’yi etkisiz hale getirmek amacıyla başlatılan yasa değişikliği girişiminin öyküsünü hatırlayalım.
"Sabri Keskin ve dört arkadaşının yasa teklifi"
Değişiklik teklifi aslında Demirel’in genel başkanlığındaki Adalet Partisi’nden (AP) gelmektedir. Anlaşılan işi fazla büyütmeden halletmek için böyle bir yola gitmişler, teklifi sadece sıradan 5 milletvekilinin imzasıyla Meclise vermişlerdir. Dolayısıyla teklif kayıtlara, “Sabri Keskin ve 4 arkadaşının…” diye geçmiştir.
AP’den Kastamonu milletvekili Sabri Keskin’i yalnız bırakmayalım, önergede imzası bulunan partili diğer 4 arkadaşının da isimlerini verelim: Orhan Deniz (Kastamonu), Sabri Yahşi (Kocaeli), Mustafa Topçular (Kastamonu) ve Cemal Ademoğlu (Kocaeli).
12 Mart muhtırası verilmiş ve Başbakan Süleyman Demirel istifa etmek zorunda bırakılmıştır. Partiler üstü gibi görünen bir hükümet vardır ve ülke ordunun gölgesinde, sıkıyönetimle yönetilmektedir. On yıl önceki 27 Mayıs ve on yıl sonraki 12 Eylül darbelerinden farklı olarak parlamento kapatılmamıştır, çalışmalarını sürdürmektedir. Son 1969 Genel Seçimlerinde AP oyların %46’sını, CHP ise %27’sini almıştır ve 450 kişilik Millet Meclisinde AP’nin 256, CHP’nin 143 milletvekili vardır. Dolayısıyla AP istediği yasayı Meclisten kolaylıkla geçirecek çoğunluğa sahiptir.
Sabri Keskin ve 4 arkadaşının 21 Şubat 1972 günü Meclise verdiği teklif, bir yıl sonra 14 Şubat 1973 günü akşamı, Meclisin tenhalaştığı bir sırada, usul oyunlarını iyi bilen AP’lilerce son dakikada gündeme eklenir ve üzerinde hiç görüşülmeden 4 dakika içinde kabul edilir. Tutanaklara geçmemiştir ama büyük bir olasılıkla görüşme için yeterli sayıda milletvekili salonda yoktur, ancak bunu söyleyerek yoklama isteyecek milletvekili de yoktur salonda. Anlaşılan muhalefet milletvekillerinden hiçbiri o saatlerde salonda bulunmuyordu.
İş burada bitmemektedir. 27 Mayıs, iki aşamalı bir parlamenter sistem getirmiştir. Millet Meclisinden çıkan yasaların “okumuşlar” meclisinde, yani Cumhuriyet Senatosunda görüşülerek onaylanması gerekmektedir. Senatoya seçilmek için üniversite mezunu olmak koşulu getirilmiştir. Senatoda ayrıca 27 Mayısı yapan Milli Birlik Komitesi üyeleri “tabii senatör” olarak bulunmakta ve 15 “kontenjan senatörü” cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. (12 Eylül darbesi ile Cumhuriyet Senatosu kaldırıldı. Böylelikle AP’nin devamı olan siyasal iktidarlar böyle bir denetim mekanizmasından kurtarıldı.)
TMMOB yasasında yapılacak değişikliklere ilişkin, Sabri Keskin ve 4 arkadaşı tarafından verilen ve Millet Meclisince kabul edilen yasa teklifinin de Cumhuriyet Senatosunca görüşülerek onaylanması gerekmektedir. Dolayısıyla konu artık Cumhuriyet Senatosu gündemindedir.
Yasa değişikliği ile getirilmek istenenler
Söz konusu yasa değişikliği girişimini Kaya Güvenç, “TMMOB ve bağlı Odaları fiilen tasfiye edecek” bir girişim olarak nitelemektedir. Millet Meclisinden 4 dakikada geçirmeyi becerdikleri 4-5 maddelik bir yasa ile mühendis ve mimarları bitirmeyi hesaplamışlardır. Teklif yasalaşırsa neler olacağı, Mimarlar Odasının bülteni Mimarlık Haberler’in Şubat 1973 sayısında özetle şöyle anlatılıyor:
● Kamu kesiminde çalışanların Odalara kaydolmaları yasaklanacaktır. Zaten memurların sendikalaşma hakları ellerinden alınmış ve kurdukları dernekler faaliyet gösteremez duruma sokulmuştur. Şimdi kamu kesimindeki teknik elemanlara son darbeyi de indirmek istemektedirler. Böylece örgütsüz kalan mühendis ve mimarlar iktidarların keyfi davranışları karşısında, bilimsel mesleki görüşlerinden, ekonomik ve sosyal her türlü haklarından fedakârlık yapmaya kolayca zorlanabileceklerdir.
● Mühendis ve mimarların %72’si kamu kesiminde çalışmaktadır. Odaların yarısından fazlasında ise bu oran %80’i bulmaktadır. Teklif yasalaşırsa bu Odaların kapanacağı açıktır. Böylesine önemli bir kararın, bu kadar gizli kapaklı alınmak istenmesi, değişikliği önerenlerin bile bu görüşlerini açıkça savunma cesaretinde bulunmadıklarını göstermektedir.
● Yürürlükteki kanunda bulunan ve yabancıların Türkiye’de çalışabilmelerini çok sınırlı bir ölçüde de olsa Odaların denetimine bırakan madde kaldırılacaktır. Böylece, kolaylaşacak yabancı teknik hizmet ithali sonucu, geleceğimiz daha büyük ölçüde ileri kapitalist ülkelerin denetimine bağlanırken teknik elemanlarımız ezilmeye ve işsizliğe mahkûm edilmiş olacaktır.
● Odaların politika ile uğraşamayacaklarını belirten bir hüküm kanuna eklenmek istenmektedir. Böylece, ülke çıkarlarını ve bilimsel doğruları savunan, fakat iktidarların paralelinde olmayan görüşlerin ortaya atılmasının önlenebileceğini sanmaktadırlar.
Teklifin gerekçesi: Devlet içinde devlet olmaz
Usuldendir, yasa tekliflerinin önüne bir gerekçe eklenir. Sabri Keskin ve 4 arkadaşının tekliflerine eklenen gerekçe Demirel yönetimindeki AP’nin TMMOB’ye bakışını açıkça ortaya koymaktadır. Gerekçede ifade ettiklerine göre, TMMOB ve bağlı Odalar, bir danışma organı olarak çalışmaları gerekirken amaçlarından saptırılmıştır. Hizaya getirilmeleri gerekir.
Gerekçede dile getirilen önemli bir nokta, mühendis ve mimarların okullardan mezun olmalarının mesleklerini uygulamak için yeterli olduğu iddiasıdır. Dolayısıyla daha 1954’te, TMMOB kurulurken yasaya konulmuş olan kayıt zorunluluğunun kaldırılması öngörülmektedir. Ayrıca, böyle bir zorunluluğun Anayasaya aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
Gerekçede yer alan diğer önemli bir iddia, meslek kuruluşlarının “kamu kurumu” olma niteliğine yöneliktir. Anayasa’da belirlenen idari yapı içinde yer almaları göz ardı edilerek, “devlet içinde devlet olma vasıf ve yetkileri hiçbir kuruluşa verilemez” denilmektedir.
Teklifin 4. maddesi ile getirilen düzenleme tam bir “Demokles’in kılıcı”dır. Bu maddede TMMOB ve bağlı Odalar için “kanunla kendilerine verilmiş olan vazife ve salahiyetlerden fazlasını kullanamayacakları gibi, hiçbir şekil ve surette siyasetle de uğraşamazlar” denilmektedir.
Siyasetin ne olduğu, yetkilerin nerede başladığı, nerede bittiği yoruma açık bir konudur. Dolayısıyla bu hüküm TMMOB ve bağlı Odaların geleceğine yönelik ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Gerekçede bu maddenin “TMMOB’nin ve buna bağlı Odaların amacının dışına çıkmasını önlemek için getirilmiştir” denilmekle yetinildi.
TMMOB yasasının 1971 ‘de yapılan son Anayasa değişiklikleri ile uyumlu hale getirilmesi gerektiği de yazılmış gerekçeye. Ancak, ne gerekçede, ne de görüşmelerde bu gereklilik açıkça ortaya konabilmiştir. Tersine, teklifin aleyhinde konuşan senatörler, Anayasa değişiklikleri açısından böyle bir gerekliliğin olmadığını söylemişlerdi.
Demirel öç mü alıyor?
Teklifin ekindeki metinde yazılı olan gerekçelerin dışında konuşulan iki önemli gerekçe daha vardır ve bunlar doğrudan AP Genel Başkanı Demirel ile ilişkilidir.
1970 yılında teknik elemanların ekonomik haklarını, istihdam koşullarını kısıtlayan yasa değişikliği, mühendis ve mimarlar arasında geniş tepkilere neden olmuştu. Teknik elemanlar iki kez Türkiye genelinde işi bırakarak boykota gitmişlerdi.
İnşaat Mühendisleri Odası, o sırada başbakan olan Süleyman Demirel’i ve AP’li bir bakanı uyguladıkları teknik eleman karşıtı politikalar nedeniyle Oda Onur Kurulu kararı ile üyelikten çıkarmıştı. Olay, mühendisliği ile övünen Demirel için ciddi bir prestij kaybı demekti. Demirel’in pratikte fazla bir işlerliği olmayan bu ihraç kararına çok kızdığı söylenir.
Demirel’in, dolayısıyla AP çevrelerinin mühendis ve mimar Odalarına aşırı tepki göstermelerinin bir ikinci nedeni özel yüksek okullar sorunudur. Bu konu da yazılı gerekçede açıkça dillendirilmemiştir.
Yüksek öğrenim talebindeki artış ile kimi sermaye çevreleri için 1960’larda yeni bir kazanç kapısı açılmıştı. Anayasanın kamu eliyle yürütülmesini öngördüğü üniversite eğitimi yerine paralı eğitim veren özel yüksek okullar birbiri ardına açılıyordu. Ankara’da bulunan iki özel yüksek okuldan birini de Demirel ailesinden Hacı Ali Demirel açmıştı.
Yüksek öğrenimin ticaret konusu haline gelmesi üniversite gençliği ve ilerici aydın kesim tarafından tepkiyle karşılanıyordu. Özellikle İnşaat Mühendisleri Odası ve Mimarlar Odası bu okulların kapatılması konusunda yoğun mücadele veriyordu.
Sonunda bu okulların açılmasına olanak veren yasanın iptali için Anayasa Mahkemesine başvuruldu. Anayasa Mahkemesi başvuruyu haklı bularak yasayı iptal etti ve özel yüksek okullar devletleştirildi. Diğer patronlar gibi, Hacı Ali Demirel’in de Ankara’daki Yükseliş Mühendislik ve Mimarlık Okulu elinden alınmıştı. Bu olay karşısında Süleyman Demirel tepkisiz kalamazdı herhalde.
Kuşkusuz yukarıda sözünü ettiğimiz iki neden, TMMOB ve Odalara yönelik “tasfiye” girişiminde temel belirleyici olmuştur denilemez, ama mutlaka etkili olmuştur.
"Teklif Anayasa'ya aykırı"
Millet Meclisinde tartışmasız kabul edilerek Cumhuriyet Senatosuna sevk edilen Sabri Keskin ve 4 arkadaşının yasa teklifi, Senatonun 8 Mayıs 1973 günlü oturumunda görüşülmeye başlamıştır. Bu kez muhalefet hazırlıklıdır. CHP, tabii senatörler, kontenjan senatörleri teklife ağır ve ayrıntılı eleştiriler getirirler. Görüşmeler bir oturumda sonuçlanmaz, 10 Mayıs 1973 günü yapılan oturumda teklifin görüşülmesine devam edilir.
Görüşmelerde kontenjan senatörü Cihat Alpan’ın söyledikleri dikkati çekiyor. Alpan, öncelikle teklifin Anayasaya aykırılığı üzerinde duruyor. Meslek kuruluşları arasında sadece TMMOB’ye yönelik bir değişikliğin Anayasanın “genellik” ve “eşitlik” ilkelerine aykırı olduğunu vurguluyor ve özetle şöyle diyor:
“Üyelik isteğe bağlı bırakıldığında TMMOB, Anayasanın öngördüğü kamu kurumu olma niteliğini kaybeder. Üyelik zorunluluğunun Anayasa ile çatışan bir yanı yoktur. Meslek mensuplarının ilgili kuruluşlara katılmadan ve bu kuruluşların meslek ve hizmet disiplinine uymadan faaliyet göstermemeleri gerekir.
“Meslek kuruluşlarının üstlendiği görevler kanun, kararname vb. mevzuat ile tayin ve tesbit edilmiştir. Bu görevleri günün koşullarına uygun olarak yerine getirebilmeleri için, zayıflatılmamaları, tam tersine güçlendirilmeleri gerekir. Oysa teklif yasalaşırsa Odalar güçsüzleştirilecek, hatta bazı Odalar kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Haklarından yoksun bırakılan Oda üyelerinin başka mesleklere geçişi ve yurt dışına göçü hızlanacaktır.”
Bugünlere uzanan perspektif
CHP grubu adına konuşan Fikret Gündoğan, yasa teklifinin öç almak, kurumları cezalandırmak amacıyla hazırlandığı anlatır. Teklifin; siyasal hayatla, kamu kuruluşları düzeni ile, Anayasa ile, hatta meslek mensuplarının onurlarıyla bağdaşmayacak bir girişim olduğunu söyler. Teklifin çok açık bir biçimde Anayasanın (o tarihteki) 12. ve 122. maddelerine aykırı bir girişim olduğunu vurgular.
Gündoğan, yabancı mühendis ve mimarların çalışmasını bütünüyle TMMOB’nin denetimi dışında bırakan değişikliğin nedenleri ve getireceği sonuçların olumsuzluğunu anlatır. Teklifin genel siyasal gelişmelerle ilişkisi, 12 Mart, AP ilişkileri konusunda söyledikleri ayrıca üzerinde durulması gereken önemdedir.
Fikret Gündoğan, AP’nin çoğulcu bir demokrasiyi içine sindiremediğini, parlamento çoğunluğuna ve 12 Mart uygulamalarına dayanarak yaptığı yasal değişikliklerle tek parti hegemonyasına doğru yol aldığını anlatır. Bir anlamda 12 Eylül’e ve bugünlere uzanan bir perspektif çizer.
Senatoda teklifin lehine konuşmalara da bir göz atalım. AP grubu adına Nahit Altan’ın teklifi savunan konuşması o dönemlerin tipik sağ siyaset anlayışını yansıtmaktadır. Altan’a göre TMMOB ve Odalar kuruluş amaçlarının dışına çıkmıştır, siyasetle uğraşmaktadır. Ona göre, kamu kurumu niteliğinde olan kuruluşlar, dernekler, sendikalar siyasetle uğraşmamalıdır. Oysa TMMOB’ye bağlı Odalar bütünüyle siyasetin içine girmiş, hatta “ideolojik eylemler”e karışmış, bu eylemleri yapanları “teşvik ve tahrik” etmişlerdir.
Mao'nun "Konut Sorunu" kitabı ve SBKP tarihi
Nahit Altan, özellikle Mimarlar Odasından örnekler veriyor. Oda’nın 17. Dönem Çalışma Raporunda geçen; “gerici ve işbirlikçi iktidar”, “iktidarın faşist baskılarına karşı devrimci güçlerin bağımsızlık mücadelesi” benzeri sözler üzerinde duruyor ve “Bunlar komünistlerin tabirleri, Bizim Radyo’nun tabirleridir” diyor. Aslında bu sözler o tarihlerde o kadar yaygın söylenmekteydi ki, Altan’ın dediklerini dikkate alırsanız, “Demek memleket silme komünist kesilmiş” diyebilirsiniz. AP sözcüsü, Oda yayınlarından da örnekler veriyor ve şöyle diyor:
“Elimde Mimarlar Odasının yayınladığı Mao Tse-Tung’un Konut Sorunu adlı bir eseri var, 1 lira gibi cüzi bir bedelle piyasaya çıkarılmış. Mesela, “Sovyetler Birliği Komünist Partisinin Tarihi” adlı eser de yine aynı teşekkül tarafından, -kendi meslekleriyle, amaçlarıyla alakası bulunmadığı halde- masrafları verilmek suretiyle efkârı umumiyeye sunulmuştur.”
Tümüyle gerçek dışı bir “suçlama”. “Kuyruklu yalan” demek daha doğru olacak. Yanlışın, yalanın neresini düzeltmeli. Bir kere “Konut Sorunu” kitabının Mao’nun değil Engels’in olduğunu biraz kulak dolgunluğu olan herkes bilir. Ne o kitap, ne de Altan’ın sözünü ettiği “Sovyetler Birliği Komünist Partisi Tarihi” kitabı veya benzeri nitelikte kitaplar hiçbir zaman Mimarlar Odası tarafından yayınlanmamıştır, yayınlanması mümkün değildir. Anlaşılan senatör elinde tuttuğu kitabın kapağını bile doğru okuyamamış.
Altan’ın ve diğer bazı konuşmacıların Senatoda söylediklerine bakınca, üniversiteyi bitirmiş olmanın “okumuş” olmaya yetmediğini görüyorsunuz. Belki ikili parlamenter yapının bizde uzun ömürlü olmamasının nedenlerinden biri de budur.
Teklifin Cumhuriyet Senatosunda görüşülmesi sırasında Selahattin Babüroğlu, Haydar Tunçkanat, İhsan Topaloğlu, Fakih Özlen TMMOB ve Odaları savunan konuşmalar yapıyor. Babüroğlu kendisine ilettiğimiz Mimarlar Odasınca yayınlanan kitap ve dergileri getirterek kürsünün yanına koydurmuş ve “Ben çoğu konuyu bu yayınlardan öğrendim” demiştir. Babüroğlu uzun konuşmasında, kendi mühendislik yaşamından da ayrıntılı örnekler vererek Odaların gerekliliğini savunmuş, teklifin reddini istemiştir. Mühendis kökenli Fakih Özlen, zaman zaman yerinden yaptığı kısa ama vurucu müdahalelerle tartışmalara katkıda bulunmuştur. Sonunda yasa metni, üzerinde yapılan değişikliklerle kabul edilmiş, ama yasalaşma süreci tamamlanmamış.
Senato’da değişikliğe uğrayan yasalar, tekrar görüşülmek üzere Millet Meclisine geri gönderildiğinden Sabri Keskin ve 4 arkadaşının yasa teklifi de Meclise iade edilmiştir. Zaten yeni seçimlere çok az bir zaman kaldığından Meclisin yasayı yeniden görüşmesi olanağı yoktur. Dolayısıyla o zamanın deyimiyle yasa teklifi “kadük” olmuş, yani geçerliliği kalmamıştır. Böylelikle AP’nin TMMOB ve bağlı Odaları tasfiyeye yönelik girişimi “şimdilik” amacına ulaşamamıştır.
Mimarlar odası "Sevindiciri olay" diyor
Mimarlar Odasının, teklifin Meclisçe kabulünden sonra yayınlanan Mimarlık Haberler’in Şubat 1973 sayısında, Odaların kapatılmak istenmesinin bir bakıma sevindirici bir olay olduğu vurgulanıyor. “Çünkü böyle bir teşebbüs Odaların görevlerini başarıyla yerine getirdiklerinin en somut delilidir” deniliyor.
Mimarlar; Odaların kapatılması halinde, bunun teknik elemanlar tarafından ülke çıkarlarını, çalışanların ekonomik ve demokratik haklarını savunmak üzere verilen mücadeleye yeni bir güç katacağını söylemiş.
Bugün bakınca “mazoşistçe” bir söylem gibi gelebilir. Veya “Bir ölür bin diriliriz”, “Biz öldükçe çoğalırız…” sloganlarına benzetebilirsiniz. Ama söylenilenler her şeyden önce o dönem TMMOB ve Odalar çevresindeki kararlılığı ve mücadele azmini yansıtıyor.
Mimarların öngördüğü gibi TMMOB’ye yönelik bu saldırı, gerçekten mühendis ve mimarların örgütlenmesine yeni bir güç katmış, yıllardır sermaye yanlılarının yönetiminde işlemez hale getirilen TMMOB, Teoman Öztürk’ün başkanlığında yeniden etkin bir sürece girmiştir.
12 Eylül de "hizaya getirmedi"
AP’nin TMMOB ve Odalara yönelik başarısız “hizaya getirme” girişimi ile getirilmek istenilenler, daha sonra 12 Eylül döneminde de gündeme gelecektir. Örneğin kamu kesiminde çalışanların Odalara üye olması önce yasaklanacak, sonra zorunlu olmaktan çıkarılacaktır.
12 Eylül’den söz açınca unutmadan ekleyelim; 1983’te çıkarılan 2861 sayılı yasanın 2. maddesi ile ordu mensuplarının Odalara üye olması yasaklanmıştır. Yasanın 1. maddesi ise ordu mensuplarının sakal, bıyık bırakmasını yasaklıyordu. (Odalara üyelik yasağının kalkabileceğini düşünmüyorum, ama sakal-bıyık, özellikle sakal konusunda bazı değişikler olabilir mi acaba?)
12 Eylül döneminde KHK’ler ile TMMOB ve Oda genel kurullarına yeni düzenlemeler getirilmiş, genel kurullara katılma zorunlu olmuş, seçimlerin tam gün yapılması hükme bağlanmıştır. Ancak bütün bunlar TMMOB ve Odaların izlediği politikalarda hemen hemen hiçbir değişikliğe yol açmamıştır. Günümüz iktidarının niyetlendiği yeni düzenlemeler, 12 Eylül’ün de TMMOB ve Odaları hizaya getirememiş olduğunu göstermiyor mu?
Elli yıl öncesinden TMMOB’ye yönelik bir tasfiye girişimi öyküsünü neden hatırladık, niçin hatırlattık? “Bezirgân saltanatı” sürdükçe, toplum yararına yönelik “siyaset” yapanlara saldırılar da sürüyor, dolayısıyla saldırılara karşı verilen mücadele sürekliliğini koruyor… Saldıranların neden saldırdıkları belli… Onlara karşı savunulacak dayanaklar, aradan elli yıl geçse de aynen geçerli… Kuşkusuz güncellemeler gerekiyor ve konu ülke genelindeki gidişatın, verilen mücadelenin bir parçası, ondan bağımsız değil. (AŞ/EMK)