Türkiye İşçi Partisi’nin sosyalist hareket için ne anlama geldiğini güncel bir örnekle belki daha iyi anlatabiliriz. Değişik zamanlarda siyasette TİP ismini yeniden kullanmak girişimleri görülüyor. Yakın zamanda da böylesi bir girişim duyuldu. Eski TİP’li çevreler bunu karşı yapılacaklarını tartışırken TİP’le yollarını yıllar öncesinden ayırmış çok sayıda insan bu engelleme çabasında birlikte olmak istediler. Çünkü herkesin üzerinde birleştiği bir başlık vardı: “Türkiye İşçi Partisi” ismini Ortak Tarihimizde, Ortak Anılarımızda bırakalım.
Elbette, TİP ortaya çıkmadan önce de ülkemizde sosyalist hareket vardı. Dişe diş, iğneyle kuyu kazar gibi mücadele verdiler. Çok kıymetlidirler, büyük bedeller ödediler. Yine de daha çok bir tutunma, var olma çabasıydı. 13 Şubat 1961’de Türkiye İşçi Partisi’nin kurulmasıyla durum bütünüyle değişti. Sosyalistler, ilerici akımlar savunma durumundan hızla çıkarak muazzam bir fikri, siyasal, toplumsal, kültürel bir saldırı başlattılar. Sonradan farklı kollara ayrılsa da bu dalganın (ki hegemonya olarak da anılıyor) etkisi yıllarca devam etti.
Sol hareketin herbirisi mühim politik etkileri olan kollarına haksızlık yapmadan ve onlarla yarıştırmadan diyebilir ki TİP, sosyalist fikirlerin toplumsallaşmasında, sosyalist hareket ile işçi hareketi arasındaki bağın güçlendirilmesinde, toplumsal muhalefetin gelişmesinde ön açıcı, eşsiz katkılar yaptı. 1960 sonrasında sosyalist solun kaynağı oldu, sol hareketlerin neredeyse tamamının kökleri TİP’tedir.
Sosyalist hareketin emektarları büyük ölçüde Türkiye İşçi Partisi’nde sosyalizm ile tanıştılar, onların ilk siyasal örgütü TİP oldu. Fikirlerinin ve örgütlenmelerinin ilk temellerini Türkiye İşçi Partisi’nde attılar.
Türkiye’de kapitalist gelişmeye bağlı olarak toplumsal farklılaşma belirginleşiyor, oluşan sınıflar siyasal temsiliyet arayışı içine giriyorlardı. 27 Mayıs 1960 Darbesi ve Anayasası bu arayışları hızlandırdı, özellikle halk sınıflarında öncesiyle kıyaslanmayacak hareketlilik görülmeye başlandı. Esas itibarıyla TİP farklı kesimlerden gelen bu arayışların ve enerjilerin bir yatakta birleşmesinin ürünüdür. Bu koalisyon “derdi olanların” birbirini arayıp bulmasıydı.
Türkiye İşçi Partisi, 13 Şubat 1961’de işçi sınıfı hareketinin en ileri kolu İstanbul sendikacıları tarafından kuruldu. Sendikacılar, başlangıçta Meclis’te yasalar yapılırken kendi sözlerini söyleyecek bir temsil arayışındaydılar. Aydınlardan, daha doğrusu herkesten uzak durdular. Ama işçi hareketinin hızla yükselen sorunları onlara bu sınırlı amaca bile kendi başlarına ulaşamayacaklarını gösterdi.
Türk-İş’e hâkim uzlaşmacı eğiliminle mücadele ediyorlardı ve yine Türk-İş, siyasette kendilerini devre dışı bırakacak “Çalışanlar Partisi” çalışması başlatmıştı. Siyasette deneyimsiz İstanbul sendikacıları “şimdi ne yapacağız” diye sordular. “Eskiye” bulaşmışları, “siyaseti biz bilmiyoruz, ama bunu bilenler, yıllardır uğraşanlar var, onlara gidelim” dediler. Başta sosyalist aydınlar olmak üzere diğer toplumsal kesimlere açıldılar.
Ortaya muhteşem bir siyasal koalisyon çıktı. Toplumda ve siyasette derin izler bıraktı. 1961-1969 arası birleşik mücadele veren bu koalisyon Türkiye siyasetinde ilk ve sondur. Sonraları kapsamı çok daha geniş sol siyasal hareketler görülmesine rağmen böylesi bir ortaklaşmayı sağlayamadılar.
İşçi sınıfı hareketinin militan sendikacıları ve fabrika önderleri, “eski/yeni” sosyalist aydınlar, devrimci köylü ve gençlik hareketinin önderleri, Kürt Ulusal Demokratik Hareketi’nin önderleri biraraya geldiler ve uzun yıllar birlikte mücadele ettiler. Hiçbirisi kendisini silikleştirmedi, alanında güçlenirken birbiriyle dayanışma içinde oldu. TİP’in 1965 seçim başarısı bu koalisyonun sonucudur. Yüzde 2.5 oy aldı, Meclis’te grup kurdu. 1966 seçimlerinde oy oranını yüzde 5.5 çıkardı.
Güçlü bir dayanışma ve ortak bir ruh hali. Döneme damgasını vuran özellik böyle bir şeydi. 1967’de DİSK kurulurken bütün demokrat ve sol kamuoyu arkasındaydı. Grevlerin herbirisi ülkenin her yanını grev havasına sokuyordu. Öğrenci gençlik yalnız değildi. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Kürt Ulusal Demokrat Hareketi’ni birkaç seviye sıçratan “Doğu Mitingleri” TİP’lilerce başlatıldı. Başta milletvekilleri olmak üzere her kesimden destek gördüler. Toprak işgallerine başlayan köylüler gençliğin desteğini ilk bu dönemde yaşamaya başladılar.
TİP Merkez Yürütme Kurulu (1965) |
TİP’in, demokratik ve sol fikirlerin toplumsal meşruiyeti kazanması mücadelesi sadece sosyalist sol açısından değil, ülke siyasal yaşamı bakımından da önemlidir. O döneme kadar “Devlet Siyaseti” denilen, üzerine konuşulamaz, tartışılmaz konuları gündeme sokarak siyasetin rengini ve kapsamını değiştirmiştir.
Örneğin Meclis çalışmaları (belki de mücadelesi daha doğru). Solun sola konuşması kolaydır. Ama hasımlarınızın en güçlü temsilcilerinin yer aldığı, en küçük falsonuzun üzerinde fırtınalar koparılmaya hazır bir ortamda, yani Meclis’te konuşmak her halde zor olsa gerekir. Böylesi bir ortamda 15 TİP Milletvekili kendilerini oraya gönderenleri layıkıyla yıllarca temsil ettiler.
Genel Başkanlar: Avni Erakalın (1961-1962), Mehmet Ali Aybar (1962-1969), Mehmet Ali Aslan (1969-1970), Şaban Yıldız (1970-1971) |
Durumu sonraki yıllarda dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, “TİP’lilerle Meclis’e kalite geldi” diye özetleyecektir. Yıllar sonra böyle diyordu ama o yıllarda da TİP’lileri Meclisten atmak için kaba kuvvet, yasal değişikler dâhil her yolu da kullanmaktaydı.
Genel Başkan Behice Boran (1971-1980) |
Hikâyesi uzun, önemli işler başaran koalisyon 1970’den başlayarak dağıldı ve bir daha hiç oluşmadı. Sonrasında herkes kendi yoluna gitti. Tartışmasız, her yol, önemli başarıların ve büyük fedakârlıkların yoludur. Ancak demokratik ve sol hareketin her yeniden kuruluş çabalarında ilk hatırlanan TİP’in ilk yılları oluyor. Çünkü çoğulculuğu, kapsayıcılığı, siyasette kuruduğu “güçlü toplumsal meşruiyeti dayanan” demokratik muhalefet tarzı bugün sosyalistlerin ilk elde karşılığını aradığı konulardır.
TİP doğal olarak çoğulcu oluştu. Ancak bileşenleri bunun öneminin farkında değildi. Bu farklılıkları korunması gereken bir zenginlik değil, neredeyse giderilmesi gereken geçici bir dağınıklık olarak görmekteydi. Uzun deneyimlerden sonra çoğulculuğun önemi kavrayan sosyalistler 60’ların koalisyonunu güncellemeyi başardıklarında yeni başarı hikâyelerinin, yeniden ortak bir tarihin ve ortak anıların da kapısını açmış olacaklardır.
Emektarlardan Nebil Varuy’un Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı'ndan (TÜSTAV) çıkan “TİP Olaylar, Belgeler, Anılar” kitabı konusunda önemli kaynaklardandır ve şöyle biter:
TİP 1965’de, “.. radyodan işçim, köylüm, halkım diye bütün yurda sesleniyordu. Uzaklarda kalan bu ses, Partinin yiğit insanlarının, özverili kadın ve erkeklerinin sesidir.”
Bu sesi uzaklarda bırakmamak gerekiyor. Darısı hiç vazgeçmeyeceğimiz yeni başlangıçlara diyelim. (AA/HK)
* Abdurrahman Atalay, Türkiye İşçi Partisi Üyesi