Şubat 2014 tarihini taşıyan Türkiye’de Sağlık Eğitimi ve Sağlık İnsangücü Durum Raporu yayımlandı. Rapor Yükseköğretim Kurulu (YÖK), Sağlık Bakanlığı (SB), Maliye Bakanlığı ve Kalkınma Bakanlığı imzasını taşıyor.
İlki Mart 2008’de, ikincisi Haziran 2010’da çıkan benzer başlıklı raporların üçüncüsü. Bu kez ekibe Maliye Bakanlığı ve Kalkınma Bakanlığı da eklenmiş. Kapakta bu kurumlara ait dört logoyu görünce ister istemez insanda beklenti artıyor, verilerin ötesinde çözümleyici ve “kuvvetli” bir ışık tutucu değerlendirme arıyor.
Editörün Önsözü’nden Raporun YÖK Başkanı’nın “talimatıyla” hazırlandığı belirtiliyor. YÖK Başkanı’nın Önsözü’nden de yükseköğretim sisteminin son on yılda “büyük bir büyüme” gerçekleştirdiğini, 2023’e giderken “önümüzde duran en büyük” hedefin “bu niceliksel büyümeyi niteliksel bir büyümeye dönüştürerek…taçlandırmak” olduğunu öğreniyoruz.
Her neyse, rapor elimizde.
Raporda yer alan verilerin yorumlarını önümüzdeki süreçte ilgili kişi ve kurumlar yapar. Şimdilik kaydıyla kısaca “son on yılda niceliksel… büyük bir büyüme …(gerçekleşen) hekim” bölümünü paylaşalım. Paylaşalım ki YÖK Başkanı’nın ifadesiyle önümüzde duran (gerçekten duruyor) en büyük hedef olan bu niceliksel büyümeyi yani “piyasaya” hekim salma işini takiben piyasadaki (niceliksel) hekimleri nasıl niteliksel bir büyümeye(!?) dönüştürerek “kalite süreçleriyle taçlandıracağımız” tartışmasına da giriş (mümkün mü?) yapabilelim. Ne de olsa sağlık denilince akla hastalık, hastalık denilince de hekim ge(tiri)len bir sağlık politikası ortamındayız. Hekim meselesini sayı olarak çözersek (başka bir dert yok zaten) sağlık sorunları da çözülmüş olacak!
Rapordan anlıyoruz ki ülkemizde aktif çalışan tıp doktoru sayısı 129.383. Aktif tıp eğitimi veren tıp fakültesi sayısı 2003-2004’te 56 iken 2012-2013’te 73’e çıkmış. Öğrenci sayısı ise 32.118’den 51.445’e. Unutmadan not düşelim: Tıp fakültesi sayısı şu an 86.
Konuyla ilgisi nedeniyle Sağlık Düşüncesi ve Tıp Kültürü Dergisi’nin Haziran-Temmuz-Ağustos 2013 sayısından birkaç yazıya da göz atalım. Bunlardan ilki Prof. Dr. Recep Öztürk imzalı. Yazıdan ise ülkemizde 79’u faal olmak üzere 82 tıp fakültesi, YÖK iznini alıp yasal süreci bekleyen 13 tıp fakültesinin yolda olduğunu, yanı sıra başka tıp fakültesi taleplerinin de mevcut bulunduğunu öğreniyoruz. Bu rakamlarla -Karayip ülkelerini hariç tutarsak- dünyada nüfus başına en fazla tıp fakültesi olan ülke durumuna “yükselmiş durumda olduğumuzu anlıyoruz. Devamla dünyada genel olarak asgari 1-1.5 milyon nüfusa hitap eden tıp fakülteleri yerine ülkemizde bu rakamın 500 bin altına inebildiğini de okuyup gurur duymuştuk! (Aynı yazıda “yardımcılık” gibi unvanlar ihdas edilmesinden bahsedildiğini not düşelim).
Sağlık Bakanlığı’nın eski müsteşar yardımcılarından, şimdi İstanbul Medipol Üniversitesi Rektörü olan Prof. Dr. Sabahattin Aydın’ın aynı sayıdaki yazısından ise “üniversite mezunu doktor yardımcılığı” müjdesini almıştık.
Son olarak aynı derginin aynı sayısında SB Sağlık Politikaları Kurulu Üyesi Doç. Dr. Salih Mollahaliloğlu’nun “Sağlık Bakanlığı’nın sağlıkta insan kaynakları 2023 vizyonu” yazısında şu satırları görmüştük: “(...) 2023 yılına gelindiğinde ülkemizin ekonomik şartları çerçevesinde ve hedeflenen sağlık hizmetlerini istenilen nitelikte halkımıza verebilmek için toplamda yaklaşık 137 bin uzman hekim, 19 bin pratisyen hekim, 44 bin aile hekimi (…) görev yapıyor olması gerekmektedir. Uzman hekimlerin yaklaşık 103.000’i (…) kamuda istihdam edilmiş olacaktır”.
Karayip ülkelerinin sağlığı nasıl algıladıkları vb (özel olarak Küba örneğindeki üstün başarıları) ayrı bir tartışma konusu kuşkusuz. Karayip ülkelerini siyasi durumundan kamu yaklaşımına, ekonomiye kadar ele almadan sağlığı konuşmak ve hekim sayısını değerlendirmek anlamsız. Ama aktardığımız son yazıdaki ifadeyle “2023’te Türkiye’de hedeflenen sağlık hizmetlerini istenilen nitelikte” vermek eğer hekimlerle olacaksa o tarihteki hekimlerin azımsanmayacak bir bölümü 2003-2013 döneminde “yükseköğrenimde büyük bir büyümenin” yaşandığı ve bunun tıp fakültesi öğrencileri için de gerçekleştiği “niceliksel” dönemin ürünü hekimler olacak*. Sağlıkta önce zarar verme ilkesini ve önemini bilenler için alarm demektir bu tablo.
Yorumu bırakıp bir soru-öneriyle yazıyı bitirelim: Türkiye’de sağlık düzeyini iyileştirmek için hekim sayısı “azlığı” mı yoksa asgari ücret, işsizlikte yapılacak iyileştirmelerin, taşeron çalışmayı kaldırmanın katkısı mı daha önemlidir?
Bu bir ikilem olmayabilir ama önce sağlık diyenler için öncelik mutlaka olmalı. (EB/HK)
* YÖK Başkanı’nın ifadesiyle “niceliksel büyümelerini niteliksel büyümeye dönüştürerek taçlandıracağımız” hekimlerden beklenti ne derseniz cevap –bence- Salih Mollahaliloğlu’nun cümlesinde gizli: “hedeflenen sağlık hizmetleri”! (ne acaba?)