İnsan, tinsel bir varlıktır. Joel Kovel, tinin köklerinin insanın toplum öncesi doğasında, varlığın plazmasında olduğunu belirtir.
Bu, yabana atılacak bir tespit değil. İnsanlığın hangi çağına bakarsak bakalım tinsel tezahürler görmek mümkündür. Tezahürler farklı doz ve kıvamlarda, zaman ve mekâna bağlı olarak ayrı renk ve biçimlerde olabilir ama tümünün kaynağı aynıdır.
Bir çeşit enerjidir tin. Nasıl ki enerji farklı hal, biçim ve şiddetlerde belirebiliyorsa, tin de farklı hal, biçim ve şiddetlerde belirebilir.
Tin, illa ki bir mecra bulup akar. Bir biçimiyle kendini açığa vurup akamadığı takdirde içeride zehirlenmeye yol açar; vücudun dengesini bozar ve psikolojiyi paralize eder.
Tarihten günümüze tinin aktığı ya da tezahür ettiği belirgin bazı mecralar vardır.
İlksel inançlar, mitolojiler, dinler ve ideolojiler bu mecraların belli başlılarıdırlar. Ama mecralar bunlarla sınırlı değildir. Siyaset, felsefe, sanat; aile, aşiret, millet; kulüp, dernek, parti gibi nice mecralar bulunmaktadır ve insanlar tinsel enerjilerini bu mecralardan akıtarak bir bakıma iç huzuru bulmakta ya da ruhsal dengelerini korumaktadırlar. Öyle ki bir hayvan, bir bitki ya da bir hobi bile tinsel enerjinin akacağı bir mecra olabilir.
Doz ve kıvamları farklı olabilmekle birlikte, aynı bedendeki tinsel enerji birden fazla mecradan da akabilir.
Zamanla birlikte mecralar çoğalmış, dal – budak salmıştır. Buna bağlı olarak tinler, ana mecralarını terk ederek başka mecralara da akabilmektedirler. Bu, tinlerin anlam arayışlarıyla bağlantılıdır; mecralarında artık yaşayamadıkları tatmini başka mecralarda aramaktadırlar.
Mitolojide tatmini yaşayamayanın dinde, dinde tatmini yaşayamayanın ideolojide, ideolojide tatmini yaşayamayanın felsefede ya da sanatta tatmin yaşayabilmesi gibi.
Özcesi tin, inanç bahçelerine su taşır; onları yeşertir ve canlı tutar. Bu bahçelerde her mevsim canlı kalan ve kurumayan çiçekler yetiştirir. Çiçek yerine dikenlerin yetiştirildiği bahçeler de vardır ama o bahçelere su taşıyan tinlerin nazarında onlar diken değil, çiçektirler. İster çiçekten, isterse dikenden olsunlar bu bahçelerin tine mutlak bir bağımlılıkları vardır. Şayet tin onlara su taşımaz ise kuruyup öleceklerdir.
Yani bir yerde tin arterleri çalışmıyorsa, orada inanç da olmaz.
Ve, her türlü dinin ya da dinselleştirmenin kaynağında tin vardır. Ateist birinin herhangi bir fikir ya da ideolojiyi dinselleştirmesinin altında yatan temel gerçeklik de budur.
Bu demektir ki tin var olduğu müddetçe dinler veya dinselleştirmeler de var olacaktır. (AB/APK/KU)