Fazlaca vurgulanmamıştır ama, biraz dolaylı da olsa Theodorakis hemşerimiz olur. Anne tarafından Çeşmeli, eşi Mirto tarafından İzmirlidir. Büyükbabalarının yaşamı Girit'te Türklerle kesişmiştir. Babası, Osmanlı ordusuna karşı savaştığı Balkan Savaşında aldığı yaranın izlerini taşıyordu. Yaşamından böylesi anıları hatırlayarak ve dostluk duygularıyla güle güle diyelim büyük sanatçı, uzun soluklu direnişçiye.
Belki biraz eskimiş bir adettir; "Nerelisin" sorusu çoğu kez bir yakınlık kurma amacıyla sorulur. İlla da aynı kentten olmanız gerekmez. Örneğin "Bizimkiler Bursa'dan gelmişler" dediğinizde "Hemşeri sayılırız, biz de Çanakkaleliyiz" yanıtını alabilirsiniz.
Böyle yakınlaş(tır)malar, yeni dostluklar edinmenin, eskilerini pekiştirmenin ötesinde, yaşadığınız insani coğrafyayı kavrama açısından da yararlı olmalı.
Fazlaca vurgulanmamıştır ama, biraz dolaylı da olsa Theodorakis hemşerimiz olur. Anne tarafından Çeşmeli, eşi Mirto tarafından İzmirlidir.
Büyükbabalarının yaşamı Girit'te Türklerle kesişmiştir. Babası, Osmanlı ordusuna karşı savaştığı Balkan Savaşında aldığı yaranın izlerini taşıyordu.
Yaşamından böylesi anıları hatırlayarak ve dostluk duygularıyla güle güle diyelim büyük sanatçı, uzun soluklu direnişçiye.
Ailenin "korkunç gizi": Emine
Theodorakis, baba yurdu Girit'te, babasının yanında toprağa verildi. Anılarında babasının ve Girit'teki kökenlerinin önemli bir yeri var. Ada'nın çatışmalı etnik geçmişi aile tarihinden de okunabiliyor. Burada farklı bir "hemşerilik", hatta "akrabalık" söz konusu.
Theodorakis, anılarının 1990'da yayınlanan Türkçe çevirisine (1) yazdığı önsözde şunları söylüyor:
- ...Büyük lir ustası Teodoromanolis'in oğlu büyük dedem Therianos'tan söz ediyorum. Yanya paşası geçen yüzyılın ortalarında Teodoromanolis'in kafasını kesmiş. Bu [anılarda] Elenlerle Türkler iç içedir. Ama bu kimin aklına gelebilir ki; Therianos'un Erofili'den sekiz oğlu oldu.... Hıristiyanların 4 yaşındayken dilini kestikleri Emine'den de 12 oğlu oldu Bu çocuklara Elen adları verildi. Therianos'un her bir oğlu onar oğlan çocuğu yaptı. Bunların hiçbiri [anneleri] Emine'nin Türk olduğunu bilmedi. Emine'nin üç oğlu, Türklere karşı savaşmak üzere Elen ordusuna gönüllü olarak girdiler. Biri [babam] Epir'in Bizani bölgesine, biri Selanik'e gönderildi, biri de Türkiye'ye gitti, kemikleri Sakarya'da kaldı.
Theodorakis büyük dedesi Therianos'u, ilk kez 1949 yılında Girit'e gittiğinde tanır. Ondan Girit müziğini öğrenir, ailenin kökenlerine ilişkin anlattıklarını dinler. Büyük dede ölmeden önce Theodorakis'e ailenin "korkunç gizini" açıklar, ona Emine'den söz eder. Yani, aile kökenlerinde bir Emine de vardır. Theodorakis bunu "Tanrının buyruğu" diye yorumlar ve şöyle der:
- Kuşaklar, uluslar ve dinler birbirine karışır, sonuçta bu dünyanın tek gerçeği su yüzüne çıkar: İnsan!... Gerçekten, ne denli küçük, basit ve saçma bir olaydır insanı insandan ayırmak. Ona belirli adlar takmak. Üzerine çeşiti etiketler yapıştırmak. Ve kendi kardeşini öldürmesi için eline silah vermek.
Çocukluk, ilk gençlik yılları ve babası
Theodorakis anılarında babasına sık sık değinir. Babasının görevi nedeniyle çocukluğu ülkenin değişik taşra kentlerinde geçer. Bu kentlerdeki yaşamına ilişkin hatırladıklarında hep babası vardır.
Onunla arkadaşçasına bir yakınlık içinde büyür, yaşamı öğrenir. Örneğin Argostali'de yaz günleri mesai bitiminde gider babasını çalıştığı valilikten alır. Birlikte denize girerler, uzunca bir süre yüzerler.
Denize girmek üzere soyunduklarında babasının Balkan Savaşında aldığı yaranın izleri ortaya çıkar. Kurşun göğsünden girmiş, sırtından çıkmıştır. Her seferinde baba aynı öyküyü anlatır:
- Ansızın Türkleri tepemde gördüm. Kaçmaya vakit bulamadan kurşunun göğsüme girdiğini hissettim. Yere yuvarlanıp ölmüş gibi kaldım. İyi ki böyle yapmışım. Çünkü Türkler yaralıları vuruyordu. Sonradan bizimkiler geldiler, beni kağnı arabasıyla Preveze'ye götürüler.
*Yıl 1949. Babası ve Mirto, işkence sonrası askeri hastaneye kaldırılan Mikis'i ziyaret ediyor.
Babasıyla yakınlıkları daha sonraki yıllarda da sürer. İşgalci İtalyan askerlerine karşı ilk vukuatını işlediğinde onu babası kurtarır. Nazi işgali ve iç savaş yıllarında tutukluyken, ziyaret günleri babası onu yalnız bırakmaz.
Albaylar cuntası döneminde de polisin elindeyken, görüşme olanağı verdiklerinde babası ilerlemiş yaşına karşın onu ziyarete gelecektir.
Theodorakis ilk ve orta eğitimini babasının görev yaptığı taşra kentlerinde tamamlamıştır. Bu sırada müzikle ilk ilişkisi kilise korosunda başlar, müzik eğitimini aldığı özel derslerle sürdürür.
İkinci Dünya Savaşı başlamış, ülke önce İtalyanlar, sonra Naziler tarafından işgal edilmiştir. İşgal, Yunanistan'a açlık ve ölüm getirmiştir. Ama işgalcilere ve işbirlikçilerine karşı direnişle birlikte yaşam sürmektedir.
Yıl 1943, Theodorakis 18 yaşına gelmiş, liseyi bitirmiştir. Daha o yıllarda besteler yapmakta, taşradaki olanaklarla müzik deneyimini geliştirmektedir. Atina'ya gelir, konservatuar giriş sınavlarına başvurur. Bilgisi ve becerisiyle sınav kurulunu şaşırtmıştır.
Önüne konulan karmaşık bir parçanın notalarını Bizans müziğinden edindiği kendine özgü bir yöntemle seslendirir. Beş sınıfı birden atlayarak konservatuara kabul edilir.
Dışarıda bekleyen babasına koşar, müjdeyi verir. Baba oğul eve dönerken yolda aldıkları bir kurabiyeyi paylaşarak başarıyı kutlar. (Hatırlayalım, savaş yıllarıdır. Kurabiye öyle ucuz bir şey değildir.)
Yoğun müzik yaşamını ve politik savaşımını sürdürdüğü Atina günleri başlamıştır. Zorunlu sürgünlerin ve tutuklanmaların dışında yaşamı son günlerine kadar bu kentte geçecektir.
Kısa bir süre sonra babası başkentte bir göreve atanmasını ister ve aile Atina'ya taşınır.
Ailenin İzmir, Urla, Çeşme günleri
Babası Yorgi, Girit doğumluydu. Hukuk eğitimi görmüştü, devlette görev yapıyordu. İşgal sırasında İzmir'e, vali Stergiadis'in yardımcılığına atanmıştı. Annesi Aspasya ile o yıllarda, Urla'da tanışırlar.
Annesinin erkek kardeşi Andonis Pulakis, Urla Tasarruf Sandığı Müdürüdür, gençlerin evlenmesine o aracılık eder. Baba Yorgi'nin daha sonraki yıllarda Theodorakis'e anlattığı yaşam öyküsünde Balkan Savaşı ile birlikte Urla'daki günleri genişçe yer alacaktır.
Anne Aspasya, Çeşmeli varlıklı bir ailenin kızıdır. Theodorakis, 1922 Küçük Asya bozgununda aile ile birlikte göç ettikleri Sakız adasında dünyaya gelir. İlk çocukluk anıları Sakız adasında, teyzeleri ile birlikte geçirdikleri günlere ilişkindir.
Teyzeleri doğup büyüdükleri Çeşme'yi unutamazlar, karşı kıyıda bıraktıkları evlerine bakarak duygulanırlar, ağlarlar. Sık sık tekrarlanan bu ritüeli şöyle anlatıyor Theodorakis:
- Evdekiler yalnızca Çeşme üzerine konuşuyorlardı. Erofili Teyze... içinde 'kağıtların' bulunduğu küçük sandığın anahtarlarını hep kendisinde muhafaza ederdi. Beş kadın düzenli aralıklarla bu sandığın çevresinde toplanıp otururlardı. Erofili Teyze sandığı açıp 'eski tapuları' ortaya çıkardığında, sessiz sessiz ağlamaya başlarlardı. Yitirilmiş bir cennetin ardından yakınırlardı.
Yıl 2005, Theodorakisler Çeşme'de
*Yıl 2005. Mirto ve Mikis Çeşme'de Tsourou ailesine ait evin önünde.
Yıllar sonra 2005'de Mikis ve eşi Mirto, bir konser dolayısıyla Çeşme'ye geleceklerdir. Kentin eski sokaklarını gezerler.
Erofili teyzenin sandığında sakladıklarının izlerini bulmuşlar mıdır bilmiyorum.
Ama o sırada iyi korunmuş bir Rum evinin önünde çekilen fotoğrafları geçtiğimiz günlerde "Theodorakis Çeşmeli çıktı - Theodorakis annesinin evinin önünde"(2) diye ortalıkta dolaşmaya başladı.
Anlaşılan birileri her yerde bulabileceği bilgiyi yeni öğrenmişti. Evet, Theodarikis eş durumundan Çeşmeli sayılırdı, ama fotoğraftaki ev Mirtoların, yani Pulakis ailesinin evi değildi.
Bölge tarihini iyi bilen Theodore Kontara, gazete haberlerindeki yanlışlığa işaret ederek fotoğraftaki evin, Dalyanköy'de yaşamış Thanasis Tsourou ailesine ait olduğunu yazdı (3).
Zaten binanın ön cephe alınlığındaki "Α. Σ. ΤΣΟΥΡΟΥΣ ΙΟΥΝΙΟΥ 20 1900" (A. S. Tsourous 20 Haziran 1900) yazısı hâlâ yerinde duruyordu. Pulakisler, Dalyan'da oturmamışlardı ama Çeşme merkezine, Ildırı ve Alaçatı'ya ilişkin kayıtlarda bu aile adı geçiyordu.
(Kontaras "Türkler hep bunu yapıyor. Elias Venezis'in Ayvalık'taki, Seferis'in Urla'daki evi diye başka evlerin fotoğraflarını yayınladılar. Dünyaca ünlü kişilerin adlarından yararlanmaya çalışıyorlar" diye eklemeyi ihmal etmemiş.)
"Küçük kız" Mirto ile tanışmaları
Theodorakis ve ailesi Atina'ya geldiklerinde Nea Smirni (Yeni İzmir) semtinde, Andonis Dayının evinin bir bölümüne yerleşir. Hemen yakınlarındaki "Konstantinupoleos" Sokağında komşuları Altınoğlu ailesi oturmaktadır. Aile İzmir kökenlidir.
Baba İlias Altınoğlu, İzmir Kız Lisesinde matematik öğretmenliği yapmıştır. Ailenin üç kızı vardır; Stasa, Mimoza ve en küçükleri Mirto. Büyük abla Stasa diş tabibidir, Mirto Tıp Fakültesine girecektir.
Bazı akşamlar Altınoğlu ailesine konuk gidilir ve işgal yönetiminin yasakladığı radyodan gizlice BBC'nin Yunanca yayını dinlenir. İlk gördüğünde, aile ve kızların davranışlarında kentli olmanın getirdiği farklılıklar karşısında Mikis kendini "taşralı" hisseder.
Kısa sürede aileler arasındaki dostluk pekişir, birlikte pikniğe, denize gidilir. Theodarakis Mirto ile ilk karşılaşmasını şöyle anlatıyor:
- Ansızın merdivenden hızlı ayak sesleri duyuldu ve içeri genç bir kız girdi; kızın bir deri bir kemik denecek kadar zayıf olmasına karşın ayaklarının üzerinde durabilmesine ve canlı hareket edebilmesine çok şaşırmıştım. Kendimi tanıtmak üzere ayağa kalktığımda, kız beni tepeden tırnağa süzdü. Bu Mirto'ydu. Hiçbir şey söylemedi; yalnızca bakışlarında alaycı bir ifade belirmişti. Daha sonraları anlattığına göre, karşısında bu kadar uzun boylu ve zayıf bir adam görünce şaşırmıştı.
Mirto ile Mikis arasında, duygusallığın ötesinde siyasal bir yakınlaşma da vardır. Mirto, Yunanistan Komünist Partisi (KKE) yanlısı gençlik örgütü EPON'un, Nea Smirni'deki grubundadır. Çok geçmez, Mikis de örgüte katılır.
İşgal ve iç savaş yıllarındaki direniş hareketinde birliktedirler. Sonraki yılların baskı ve sürgün yaşamını birlikte göğüslerler. Yıllar geçer, ancak 1953'de, ortalık biraz yatışınca evlenirler. Bu birliktelik ölüm onları ayırıncaya kadar sürecektir.
Bu dünyadan ayrılırken
*Şarkılarla uğurlanıyor.
Theodorakis özellikle siyasal yaşamının son yıllarında açıklanması pek de kolay olmayan zigzaglar çizdi. Geçmişiyle bağdaştırılamayacak konumlarda bulundu.
Siyasetle uğraşanlar bilir, özgüveni yüksek, hiperaktif yapılı kişileri, özellikle sanatçıları parti çizgisinde tutmak öyle kolay değildir. Öte yandan daha ayrıntılı bakıldığında, Theodorakis'in yaptıklarının mutlaka bir açıklaması, nedenleri olmalı.
Zaten artık o, öyle ayrıntılarla değil, attığı büyük adımlarla, ölümsüz müziği ve cesur politik yaşamı ile anılıyor.
Ölümünden bir yıl önce Ekim 2020'de KKE lideri, Genel Sekreter Dimitris Koutsoumbas'a gönderdiği kişiye özel mektubunda (4), dünya görüşünü, siyasal yaşamını çok belirgin çizgilerle özetlemişti.
Mektuba siyasal bir vasiyet de denilebilir. Belki kimileri siyasal "günah çıkarma" diye de niteleyebilir. Özetle şöyle yazmıştı mektubunda:
- Şimdi, yaşamımın bu son günlerinde, artık ayrıntılar aklımdan silinip gidiyor ve geriye büyük fotoğraf kalıyor. En kritik, en güçlü ve en olgun yıllarımın KKE bayrağı altında geçtiğini görüyorum. İşte bu nedenle, bu dünyadan bir komünist olarak ayrılmak istiyorum.
İstediği gibi oldu bu dünyadan ayrılışı. Yoğun bir kalabalığın katıldığı cenazesi, Atina sokaklarından onun şarkılarıyla geçiyordu.
Onun besteleri ile yetişen sanatçılar ellerindeki değişik enstrümanlarla ünlü şarkılarını çalarak, söyleyerek tabutunun arkasından yürüyorlardı. Atina ve Girit'te dini tören yapılırken kilisenin dışında onun devrimci ezgileri söyleniyordu.
Tabutunu ziyaret edenlerin arasında, haç çıkaranlar da, onu son kez yumrukları havada selamlayanlar da vardı.
(AŞ/PT)
(1) Mikis Theodorakis, çev. Ahmet Cemal; Yapayalnız Kalacaksın Gecenin Ortasında (Yaşamım ve Müziğim), Can Yayınları, 1990
(2) Örneğin bknz.: https://odatv4.com/kultur-sanat/mikis-thedrakis-cesmeli-cikti-209394
(3) Atina'daki Küçük Asya Urlalılar Derneğinin (Ένωση Βουρλιωτών Μ.Ασίας) facebook sayfası
(4) https://mronline.org/2021/09/07/mikis-theodorakis-a-life-of-music-and-resistance/