Kitaplar gözaltında, haklarında tutuklama bile istenebilir…
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 21/12/2023 tarihinde, Serdar Güzelçay ve diğerleri (B. No: 2022/66987) başvurusunda ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir (R.G 01.03.2024 – 32476). AYM, bu Genel Kurul kararında ceza infaz kurumlarında terör suçlarından tutuklu ya da hükümlü olarak bulunanların teslim edilmeyen kitapları için yaptıkları başvurularında ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetmiştir.
Ceza infaz kurumlarında tutuklu ya da hükümlü olarak bulundukları sırada kargo ile gelen veya getirilen kitaplar kendilerine teslim edilmeyenler ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
Acaba tutuklu ve hükümlü yakını, arkadaşı, okuduğu bir kitabı paylaşmak için cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülere kitap gönderenlerin ifade özgürlüğü hakkı ihlal edilmiş sayılmaz mı? Sayılır. Çünkü kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın haber ve görüş alma ve yayma hakkı nasıl varsa; kitap alma, verme ve gönderme hakkı da vardır.
Cezaevlerinde çok sık yaşanan ve süreklilik kazanan “teslim edilmeyen kitaplar” sorunu ifade özgürlüğünün ihlalidir.
Cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü olarak bulunanların kendilerine gönderilen kitapların verilmemesi hangi yasal temele dayanmaktadır?
Posta yoluyla gelen bazı kitaplar, ceza infaz kurumu eğitim kurullarının aldığı kararlar uyarınca tutuklu veya hükümlülere teslim edilmemektedir.
Kanuni düzenleme vardır. Ama teslim edilmeyen kitaplar konusunda bozuk bir düzen ve Türkiye’de yapısal bir sorun vardır. Kamu makamları keyfi, gerekçesiz, tutarsız kararlarıyla teslim edilmeyen kitaplar sorunu yaratmaktadır ve bu sorun “süreklilik” kazanmıştır. Birbirine hiç benzemeyen, gerekçesi olmayan derece mahkemesi kararlarıyla kanuni meşruiyet ortadan kalkmakta, keyfilik sürekli sorunlar üretmektedir. Birbirine hiç benzemeyen ve gerekçesiz olan kararlar sıradanlaşmıştır.
İşte Anayasa Mahkemesi’nin 21.12.2023 tarihli kararının konusu budur.
AYM kararında bu sorun şöyle özetleniyor: “Yayınların verilmemesine dair Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurullarınca alınan kararların bir bölümünde; ilgili yayınlarda terör örgütlerinin propagandasını yapan açıklamalara, kamu kuruluşlarını aşağılayıcı ve küçük düşürücü ifadelere, devlet büyüklerini ve ülke güvenliği için çalışan kurumları yıpratmaya yönelik yazı, haber ve yorumlara yer verildiği kabul edilmiştir. Ayrıca Eğitim Kurullarının kararlarında; yayınların müstehcen içeriği olduğu, yayınlarda Ceza İnfaz Kurumlarının krokisine, diğer bölümlerine dair görsel bilgilerin ve açıklamaların yer aldığı, açlık grevi ile ölüm orucu eylemlerinin, suçun ve suçlunun övüldüğü ve yasaklı yayınlardan alıntılar içerdiği belirtilmiştir. Bu tespitler sonrasında Ceza İnfaz Kurumlarının güvenliği ile mahpusun ıslahı amaçlarının gerçekleştirilmesine engel olacağı gerekçesiyle söz konusu yayınların başvuruculara teslim edilmemesine karar verilmiştir. Söz konusu kararlarda hangi içeriklerin bu nitelikte olduğu noktasında somut açıklama yapılmamıştır. Eğitim Kurulları kararlarının bir kısmında ise ilgili yayının hangi sayfalarının sakıncalı olduğu açıkça belirlenmiş ancak sakıncalı kısmın çıkarılarak geri kalan kısmın başvuruculara verilmesinin mümkün olup olmadığı tartışılmamıştır.”
Başvurucular, ceza infaz kurumları dışından gelen kitapların keyfî ve gerekçesiz olarak kendilerine teslim edilmemesi nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Anayasa Mahkemesi’ne göre genel ilke şudur: “Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında demokratik toplum düzeninin gerekleri ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması, bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme, bu konuda başkalarını ikna etme çabaları ve çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak her türlü düşüncenin barışçıl şekilde ve serbestçe ifade edilebilmesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir.”
Anayasa Mahkemesi’ne göre; “Hiç şüphesiz mahpuslar süresiz yayınlara erişmekte sınırsız bir hakka sahip değildir. Ceza infaz kurumunda bulunmanın bazı zorunlulukları ile infaz kurumlarının sahip oldukları imkânlar, mahpusların süresiz yayınlara erişmelerinde doğal bazı sınırlar oluşturur. Üstelik mahpuslar infaz kurumu kütüphanelerinden ve halk kütüphanelerinden yararlanma haklarına ilave olarak kanunda sayılan diğer usullerle süresiz yayınlara ulaşabilmektedir. Bu itibarla göndericisi denetlenemeyen kargo yahut posta yoluyla veya yakınları aracılığıyla ceza infaz kurumlarına teslim edilmek suretiyle hediye adı altında süresiz yayınlara erişime mevzuata dayalı, öngörülebilir, yeknesak uygulamaları temin edici bir politikayla sınırlama getirilebileceğinde bir kuşku bulunmamaktadır. Bu çerçevede getirilecek yeni sistemin nihai olarak bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesinin denetimine tabi olacağı da açıktır.”
Dolayısıyla temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin kanuni, meşru ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için müdahale; zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve orantılı olmalıdır. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekir. (AYM, 01.03.2024 tarihli basın duyurusu)
Denetim nasıl yapılmalıdır? Ceza infaz kurumu, kitapların 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un öngördüğü şartları sağlayıp sağlamadığı yönünde bir denetim yapmalıdır. Söz konusu denetim Anayasa Mahkemesi içtihadında ortaya konulan ilkeler uyarınca yapılmalı, inceleme sonucunda yayınların kuruma kabul edilmesinin uygun olup olmadığına karar verilmelidir. Bu inceleme zordur ve külfetlidir. Ama yapılması ve verilen kararların ifade özgürlüğünü koruyan meşru, hak ihlali yaratmayacak nitelikte kabul edilebilir olması gerekir.
Süreli veya süresiz yayınlar hakkında yapılması gereken denetime ilişkin ilkeler Anayasa Mahkemesi’nin Halil Bayık ([GK], B. No: 2014/20002, 30/11/2017) kararında açıklanmıştır. Halil Bayık kararında öngörülen kriterleri karşılamayan bir gerekçeyle yapılan müdahaleler ifade özgürlüğü hakkını ihlal etmiş demektir. İhlalin önlenmesinde Halil Bayık kararında öngörülen ilkeler şöyledir:
“i. Başvurucunun hangi suçtan hangi tür ceza infaz kurumunda bulunduğu, söz konusu tedbirin alınmasında bu ceza infaz kurumunun ve işlediği suçun bir etkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.
ii. Bir yayının tümünün veya bir kısmının mahpusa verilmemesi şeklindeki kısıtlama, mahpusun ıslahı ile bağlantısı var ise yayının içeriği ile mahpusun ıslahı arasındaki ilişki tam olarak gösterilmelidir.
iii. Her mahpusun toplumsal geçmişi ve suç sicili, entelektüel kapasitesi ve kabiliyeti, şahsi tabiatı, hapis cezasının süresi ve tahliye edildikten sonrası için beklentileri dikkate alınmalıdır.
iv. Bu bağlamda terör suçlarından mahpus olan kişilerin iddia edilen mağduriyetlerin sorumlusu olarak gördükleri kişilere veya devlete karşı daha fazla şiddete yönelmelerine yayınların neden olup olmadığı değerlendirilmelidir.
v. Mahpusa verilmeyen süreli veya süresiz yayının cinsi, içeriği, yayımlayanı ve sorunlu görülen kısımların hangileri olduğu belirtilmeli; mahpusa verilmesi sakıncalı olan kısımların detaylı analizi yapılmalıdır.
vi. Böyle bir analizin yapılabilmesi için söz konusu yayının terör örgütleriyle veya terör faaliyetlerinin meşru gösterilmesiyle bir ilgisi varsa mahpusun ifade özgürlüğü ile demokratik toplumun terör örgütlerinin faaliyetlerine karşı kendini korumasına ilişkin meşru hakkı arasında denge kurulmalıdır.
vii. Bu dengenin kurulabilmesi için;
- Bütünüyle ele alındığında müdahaleye konu yayının özel bir kişiyi, kamu görevlilerini, halkın belirli bir kesimini veya devleti hedef gösterip göstermediğinin, onlara karşı şiddeti teşvik edip etmediğinin,
- Bireylerin fiziksel şiddet tehlikesine maruz bırakılıp bırakılmadığının, bireylere karşı nefreti alevlendirip alevlendirmediğinin,
- Yayında iletilen mesajda şiddete başvurmanın gerekli ve haklı bir önlem olduğunun ileri sürülüp sürülmediğinin,
- Şiddetin yüceltilip yüceltilmediğinin, kişileri nefrete, intikam almaya, silahlı direnişe tahrik edip etmediğinin,
- Söz konusu yayında yer alan ifadelerin ceza infaz kurumunun güvenliğini, disiplinini ve düzenini tehlikeye düşürüp düşürmediğinin,
- Terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden olup olmadığının,
- Kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgiler ile tehdit ve hakaret oluşturan ifadeler içerip içermediğinin,
- Yayın tarihinde veya mahpusa verilmesinin istendiği sırada ülkenin bir kısmında veya tamamında yaşanan çatışmaların yoğunluk derecesi ile ceza infaz kurumu ve ülkedeki tansiyonun derecesinin yayının mahpusa verilmesini etkileyip etkilemediğinin,
- Karara konu sınırlayıcı tedbirin demokratik bir toplumda zorunlu bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik nitelikte ve tedbirin başvurulabilecek en son çare niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
viii. Derece mahkemelerinin ve kamu gücünü kullanan diğer organların söz konusu değerlendirmeleri yaparken olayın şartlarına göre uzman kişilerin görüşlerinden faydalanmaları, gerekirse konusunda uzman sosyal bilimcilerden, araştırmacılardan ve akademisyenlerden rapor ve görüş almaları her zaman mümkündür. Böylece süreli veya süresiz bir yayının bir mahpusa verilmemesi şeklindeki müdahalenin kanunlar ve Anayasa Mahkemesi içtihadında ortaya konan kriterlere uygunluğunun denetimi daha etkili yapılabilecektir (Halil Bayık, § 45).”
Anayasa Mahkemesi başvuruya konu olan birçok idari kararı incelemiştir. Derece mahkemelerinin kararlarına bir bütün olarak bakıldığında kararların konu ile ilgili ve yeterli bir gerekçe içermediği kanaatindedir. Mahkeme; süresiz yayınların ceza infaz kurumlarındaki tutuklu ve hükümlülere teslim edilip edilmemesinde keyfiliği engelleyecek, aynı hukuki durumda bulunanlara aynı uygulamanın yapılmasını sağlayacak, açık, yol gösterici ve istikrarlı idari uygulamaları garanti edecek bir mekanizmanın bulunmadığı sonucuna varmıştır.
AYM’nin tespitine göre, “…süresiz yayınların ceza infaz kurumlarına kabul edilmesine ilişkin mevcut sistemde uygulamadan kaynaklanan bir yapısal sorun bulunmaktadır. Bu doğrultuda söz konusu süresiz yayınların daha etkin bir biçimde değerlendirilmesini sağlayacak ve mahpuslar arasında farklı uygulamaların doğmasını engelleyebilecek bir mekanizmanın kurulmasına ihtiyaç duyulmaktadır.” Nitekim yabancı dilde yayımlanmış dergilerden mahpusların yararlanıp yararlanamayacağına ilişkin meselelerde keyfiliği engelleyecek bir mekanizma öngörülmüştür. Böylece bir “düzen” oluşturulmaya çalışılmıştır. Kanun koyucu 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da 14/4/2020 tarihinde yaptığı bir değişiklikle söz konusu dergilerin ceza infaz kurumuna alınmasında bir sakınca olup olmadığına ilişkin değerlendirmenin yerel otoritelerce yapılmasının zorluğu nedeniyle Adalet Bakanlığı’nın yetkili olacağını düzenlemiştir.
Sonuç olarak; süreli ve süresiz yayınların verilmesi sorununa ilişkin idari ve hukuki tedbirler alınmalıdır. Yayınların yeknesak, hakkaniyete uygun ve Anayasa Mahkemesinin öngördüğü kriterleri karşılayan bir yöntemle tutuklu ve hükümlülere tesliminin sağlanması gerekir. Böylece bu yönde etkin bir düzen kurulması gerekmektedir. Aksi takdirde söz konusu yapısal sorun devam edecek ve demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı bu durum Anayasa’nın 26. maddesinde korunan ifade özgürlüğünün sürekli olarak veya yineleyen biçimde ihlaline neden olacaktır. (Basın Duyurusu)
Türkiye’de ifade özgürlüğü sürekli yapısal bozukluk içindedir.
Kitapların ve insanların özgürlüğü; demokratik hukuk devletinin esasıdır.
Hiç kimsenin ifade özgürlüğü “teslim edilmeyen kitaplar” yüzünden ihlal edilmemelidir.
Kitaplara erişimlerinin engellenmemesi gereken tutuklu ve hükümlülerin hakkı, okumaktır.
Sadece bu değil; kitaplarla birlikte yaşadıkları için ifade özgürlükleri mutlaka korunmalıdır.
(Fİ/VC)