İnsan bazen takılıyor ayrıntıya. Evet, kimilerine tuhaf gelecek belki bu takıntılı hâl. Ama öyle işte!
Görüntünün olanca çıplak hâli orta yerde duruyorken, ve hemen herkesler bakıyor ve paylaşıyorken o hâli... Siz, takılıyorsunuz ayrıntıya ve sadece onu görüyorsunuz.
Bakmakla kalmıyor görüyorsunuz da! Çünkü o gördüğünüz ayrıntı aslında bakılanın aslını size anlatmaya yetiyor da hatta artıyor bile.
Bu bazen bir pabuç, bazen bir parmak, bazen bir eşya olarak fotoğraf karesinde varlık bularak "bak ve beni gör, işte buradayım" diyor.
Önceki gün, güpegündüz gün içinde araçtan inip elindeki siyah torbayı sallayıp bir binaya girerek HDP'li ve HDP çalışanı gencecik bir kadını önceden planlayarak katletti bir cani, sonra fotoğrafını çekti, daha sonra da "leş 1" diyerek sosyal medya hesabından paylaştı (basından).
Fail'in (öldüren) ve mağdurun (katledilen) fotoğrafları gün boyu ve ertesi gün çokça yayınlandı medyada.
O iki fotoğraf karesinde görüntülerin tümüyle kendilerinden öte her ikisinin iki sağ elinin parmaklarıydı asıl benim gördüğüm.
Kadın sağ elinin iki parmağı ile zafer ya da barış istediğini işaret ediyordu. Erkek sağ elinin kimi yumulu kimi açık bütün parmakları ile o barış simgesini kırmaya ant içmiş simgeselliği işaret ediyordu.
Sanırım bütün mevzu bu iki ayrıntıda saklı. Belki geleceğin dünyasını hangisinin üzerine kurmada ısrarın sırrıdır aslolan.
Aslında siyasetin dil simgeselliği de bu tercihte saklı sanki.
Her şeye rağmen, bütün yaşanan zulümlere, eziyetlere, ölümlere, katliamlara rağmen barış mı talep edilecek!
Yoksa o barış isteyen parmakların, ellerin yaşam haklarını yok ederek "al sana..." mı denilecek!
Bir eşikteyiz ez cümle! O barış isteyen kadın gülerek bakıyordu fotoğrafında ve umutla...
Kurt işareti yapan erkek ise hınçla, öfkeyle...""Kimi bulsam öldürecektim..." demiş zaten ilk ifadesinde.
Öldürülen kadının anası ise; "ağlamayacağım, yeter artık barış olsun, bu son olsun, bitsin bu ölümler..." demiş.
Şair sanki duymuş da o ananın figanını ve demiş ya;
"Deniz koydum adını,
Kederi bende kaldı.
Acının sularında ateşler yaktık
Vuruldu şehirler soluksuz kaldık."
Bir başka şair de yıllar yıllar evvelinden ses olmuş bugünü görerek;
"İster Erzurum'da vuralar beni
İster İzmir'in içinde
Kanım Dicle'ye akar..."
Şimdi birileri çıkıp "tertip bu..." demeye getiriyor ya sulandırarak mevzuyu!
Değil elbette, olsa olsa "tektip..." bu. Ayan beyan hem de olanca simgeselliği ile planlı-programlı gelen katliam...
Aman bundan böyle ne Deniz kızın, ne de bir başkasının kanı dökülmesin ve ne Dicle'ye ne de bir başka yere kanı akmasın...
(ŞD/AÖ)