Bu kez film gerçek oldu.
"Büyük Amerika"nın biricik, dokunulmaz sanılan ikonası "İkiz Kuleler" korkunç bir patlamayla yerle bir olurken, dünyanın dört bir yanındaki insanlar sokaklarda, evlerinde, işyerlerinde TV ekranların önüne geçmiş hayret ve dehşet içinde olan biteni izliyordu.
Hakiki habercilik
New York ve Washington'dan gelen ilk görüntülerde dumanlar, kanlı yüzler, vücutlar, isimler ve acılar birbirine karışmıştı. Belli ki ABD'deki tüm ulusal/uluslararası ajanslarından ve bağımsız haber merkezlerinden, dakikada milyonlarca kaotik terör sonrası görüntüsü dünyaya yayılmaktaydı. Haber merkezleri için uykusuz saatler başlamıştı artık; hiç durmaksızın, ticari olmayan (hakiki) yayıncılık yapma zamanıydı...
Ama aynı zamanda editörler için de zor kararlar verme zamanı... Mesela patlamanın şokuyla kendilerini Dünya Ticaret Merkezi'nin pencerelerinden dışarıya bırakan insanların görüntüsünü yavaş çekim mi vermeli, yoksa gerçek zamanlı mı? Ağlayan veya bağıran kaç insan göstermeli? Haberleri sunan anchor korku ve dehşet içinde, duygusal bir konuşma mı yapmalı, yoksa sakin mi görünmeli? Kurbanların yakınlarıyla konuşurken nasıl bir gazetecilik yöntemi izlenmeli? Terör eylemini gerçekleştirdiğinden şüphe edilen gruplar veya örgütlerden bahsederken nelere dikkat etmeli?
Haberden ders çıkartmak
ABD'nin tanınmış gazetecilik örgütü Poynter Enstitüsü , saldırının hemen ertesinde, web sitesinde (www.poynter.org) , bu konulara açıklık getiren bir dizi araştırma ve makaleye yer verdi.
1995'te, Oklahoma şehrinde, küçük çocuklar dahil, yüzlerce kişinin ölümüne yol açan bombalama ve 1993'de yine Dünya Ticaret Merkezi'ni hedef alan bombalamanın medyada sunumundan ders almış tecrübeli gazeteciler ve akademisyenler, terör haberlerinin sunumunda dikkat edilmesi gereken noktaları açıkladılar.
Mesela Kıdemli gazeteci Roy Peter Clark şöyle diyor:
"Görüntüler geliyor...O kadar çok ki...kan, duman, ağlayan, bağıran, yardım isteyen insanlar...Hangi birini kullanacağız? Kuşkusuz görüntüler olan biteni anlayabilmemiz için çok önemli; ama bazı görüntülerin defalarca yayınlanması insanların kendilerini savunmasız hissetmelerine yol açmaz mı?"
Clark'a göre, terör eylemlerinin hemen ertesinde canlı yayına giren televizyoncular haber bülteninin üslubunu iyi ayarlamak zorunda:
"Terörizm korkuyla beslenir. Öyleyse bülteninde 'terör' ve 'korku' kelimelerini kullanırken dikkatli ol. Anchor'ın ses tonu çok önemli. Eğer o sakin ve paniklememişse izleyiciler de öyle olacaktır. İnsanların korkup paniklemeye değil, bilgilenmeye ihtiyacı var."
Medyanın haber sükuneti
Aslına bakarsanız Usame bin Ladin'in 1993'deki yine Dünya Ticaret Merkezi'ni havaya uçurma girişiminden bu yana, ABD'li gazetecilerin terörist eylemleri habere dönüştürme konusunda bayağı ilerleme kaydettikleri görülmüş.
Nitekim, South Florida Üniversitesi'nden gazetecilik profesörü Ken Killebrew de buna dikkat çekmiş:
"Televizyoncuların nihayet görüntünün sözden çok daha etkili olduğunu anlamaları sevindirici. 1993'tekinin tersine, medyanın terör eylemlerini sunumunda çok daha sakin; anchor'ların da itidalli olduklarını gözledim."
Gazeteci ve eğitimci Bob Steel de habercilerin ulusal krizlerde çok önemli rol oynadıkları görüşünde. Terör eylemlerinin kurbanları (yaralılar) ve aileleriyle söyleşi yaparken nelere dikkat edilmesi gerektiği üzerine kurduğu yazısında özetle şunları söylüyor Steel:
"Unutmayın ki o gün konuştuğunuz kişinin belki de hayatındaki en kötü anı ve muhtemelen ilk kez bir gazeteciyle konuşuyor. Durumlarına saygı duyun ve onlara empatiyle yaklaşın. Konuşmak istemeyenlere hak verin, zorlamayın, gerekirse aramaları için telefonlarınızı verin. Söyleşi yaptığınız yerin abartısız ama konforlu olmasına çalışın; çok fotoğraf çekmeyin ve flaşlarla, spotlarla insanları rahatsız etmeyin. Söyleşiyi nerede bitireceğinizi bilin, insanları zor durumda bırakmayın. Kurbanların acılarını körükleyerek onları daha fazla üzmeyin."
Hemen Müslüman örgüt demediler
Önümüzdeki günler, haftalar, hatta aylar boyunca ABD'li gazeteciler için uyku yok. Saldırının gerçek sahibi ortaya çıkana kadar yüzlerce ihbar, komplo teorisi, söylenti, yanlış bilgi ulaşacak haber merkezlerine ve bunların arasından doğru olanı bulup çıkarmak için çabalayacak gazeteciler.
Amerika'nın kalbinde yaşanan bu felaketin sorumlusu kim?
Suçlu nerede?
Bob Steel'e göre gözler şimdilik tek şüpheli olarak görülen Usame Bin Ladin'de olsa da, Oklahoma'daki bombalama olayından ders almış olan gazeteciler şimdilik "Müslüman örgüt" sözcüklerini kullanmamaya dikkat ediyorlar. Çünkü 1995'te yayınlanan haberlerle ilk şüpheler hep Müslüman örgütlere çevrilmiş, ancak, çok geçmeden gazetecilerin fena halde yanıldıkları ortaya çıkmıştı. Bombalamanın sorumlusu, Amerikan vatandaşı Timothy McVeight kısa zamanda yakalanmış ve suçunu itiraf etmişti.(NA)