“Terörle mücadele”yi konu eden üç televizyon dizisi art arda yayına giriyor.
“İsimsizler”, 27 Mart Pazartesi akşamı Kanal D’de yayınlanmaya başladı. 3 Nisan’da Star’da “Söz” dizisi başlayacak. FOX TV de yakında yayınlanacağı duyurduğu Savaşçı dizisiyle bu kervana katılıyor.
Terörle mücadele olarak tanımlayabileceğimiz bir temaya sahip televizyon dizileri, esas olarak 2003 yılında Show TV’de yayını başlamış olan ve o günden beri de ekranları pek terk etmeyen Kurtlar Vadisi’nin açtığı yolda ilerliyor.
TIKLAYIN - ÜÇ "TERÖRLE MÜCADELE" DIZISI GÖSTERIMDE: NEDEN REYTING MI? SIYASET MI?
Bu dizilerin Türkiye’nin "terörle mücadele" gündemini izleyiciye politik-aksiyon karakterinde sunan ve iç politikaya dönük propaganda nitelikleri belirgin.
Türkiye televizyonlarının dramatik yönelimlerindeki tarihsel olarak belirgin özelliği, tutan dizilerin ardı ardınca ve çoğunlukla aynı sezona denk düşecek biçimde tekrarlarının üretilmesidir.
Dolayısıyla "Kurtlar Vadisi" 2000’li yıllarda en uzun süreli yerli dizilerden biri olarak arkasından uzun ya da kısa ömürlü pek çok politik-aksiyon dizisini sürükledi.
Bu dizlerin en dikkat çekici anlatısal özellikleri, entrikanın hep gündelik insan deneyiminin ötesindeki çok büyük konspiratif [komplo] olaylarla örülmesidir. Klişeler, büyük sözler ve hamaset de diyalogun tanımlayıcı karakteridir.
"Kurtlar Vadisi" olay akışı ve kurmaca karakterleriyle her zaman Türkiye politik gündemini takip etme gayretinde oldu. Bu çerçevede değişen ek isimler aldı. "Kurtlar Vadisi Terör", "Kurtlar Vadisi Pusu" gibi. Özellikle izleyicisine Kürt sorunu ile ilişkili bir perspektif sunmaya çalıştı.
Bu diziler yine de aslında Kürt sorununu/meselesini hep bir "terör sorunu" olarak ele aldılar ve bir "terör sorunu" olarak sundular. Bunu yaparken de elbette içeride ve dışarıda düşman bir dünyanın kuşattığı Türkiye kabulü vardı.
Kürt sorunun kasıtlı olarak kışkırtılmış, Türkiye’nin kendi iç dinamikleriyle değil, çok büyük ölçüde hain ya da en iyi ihtimalle beceriksiz politikacılarla, ajanlarla, dış güçlerle mafyatik ilişkilerle içiçe düşünülmesi gereken bir sorun olarak tanımlıyorlardı.
Barış/çözüm süreci olarak anılan süreçte, televizyon dramasını böylesine seven bir ülkede, yurttaşların bu süreçlerle pozitif bir şekilde ilişkilenebilmesi için TV dizilerinden çok iyi yararlanılabilirdi.
Ancak olamadı.
O dönemde başta Samanyolu’ndaki daha eski "Tek Türkiye" (2007-2011) ve daha sonraki "Şefkat Tepe" (2010-2013) dizileri olmak üzere TRT’deki "Sakarya Fırat" da (2009-2011) konuyu TSK/PKK gerilimi ve çatışması olarak ele almış ve iyi Kürt / kötü Kürt karşıtlığına dayalı bir anlatı ekseninden uzaklaşmadı.
Özellikle Samanyolu dizilerinin çözüm perspektifiyle hiç bağdaşmayan anlatısı ancak yakın zamanda çözüm sürecine TV dizileri aracılığıyla yapılan bir FETÖ müdahalesi olarak tanımlanmaya başlandı.
Kısacası Türkiye televizyon dramasının hem ilgi gördüğünü düşündüğü konuları çoğaltması, hem politik aksiyon türünün uzun zamandır belirli bir izlerkitlesinin olması, hem de yakın dönemde Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) kültürel alana sinema filmleriyle ya da "Diriliş", “Kuruluş/Osmancık” gibi köken anlatıları olarak tanımlanabilecek tarih dizileriyle müdahaleyi teşvik etmesiyle bu diziler ekranlarda kendine yer buluyor.
Aynı anda birden fazla propaganda niteliği yüksek ve terörle mücadele temasını öne çıkaran üç dizinin başlamasını, böyle üçlü bir etki çerçevesinde okumak gerekir, diye düşünüyorum.
Tabii AKP üst kadrolarından destek alan, miting konuşmalarına konu olan diziler, buradan bir milli vazife çıkaran televizyon yöneticileri ya da bağımsız yapımcılar sayesinde de çoğalıp ekranları kaplamaya başlıyor.
Sinema alanında da özellikle gişe başarısını hedefleyen filmlerde de aynı yönelimleri dönemsel olarak görmek mümkün. (SÇ/HK)