4 Aralık 2023 günü İstanbul’da eski E-5, şimdiki D-100’ün Topkapı-Cevizlibağ kesiminden geçenlerin gözünden kaçmayan bir yıkım vardı. 10 yıla yakındır Toya Plaza olarak bilinen Tercüman gazetesi binası yıkılıyordu. Yarım yüzyıldır benzersiz mimarisiyle eski İstanbul’a gelenleri ve buradan ayrılanları selamlayan bu benzersiz bina, dozer kepçeleri arasında un ufak olarak tarihe karışıyordu.
Yıkım, mimarlık ve şehir forumlarında ve sosyal medya platformlarında anında gündeme geldi. Hemen herkes yıkıma tepkiliydi. Alışıldığı üzere, haberlerde ve sosyal medya yorumlarında binanın tarihçesine ait bir özet bilgi dolaşıma girdi. Basın olayı birkaç gün geriden takip etti.
Tercüman gazetesinin sahibi Kemal Ilıcak’ın sınırlı bir yarışmayla elde ettiği projenin müelliflerinin Günay Çilingiroğlu ve Muhlis Tunca olduğunu; binanın brütalist mimarinin Türkiye’deki sayılı örneklerinden olduğu, pek çok sitede kes-yapıştır yöntemiyle yayımlandı.
Yine aynı gün, gazeteci Nazlı Ilıcak’ın 2016’da yazdığı bir yazıyla ilgili olarak süren davasının sonuçlandığı, davacının hakarete uğradığı iddiasının yerinde bulunmasıyla verilen 2 yıl 6 ay hapis cezasını istinaf mahkemesinin de onaylaması üzerine, 79 yaşındaki Ilıcak’ın cezaevine konulduğu haberi yer alıyordu.
Bu iki haberi aynı gün almanın yarattığı şaşkınlık, mimarlık tarihine hâkim olan, binaların fikir ve projelendirme aşamalarından başlayıp inşa edilişleri, sonra da kullanımları üzerinden kurgulanan alışıldık anlatıyı bir kez daha sorgulamama yol açtı. Zira olan biten, sadece bir binanın yıkımı değil, modernist muhafazakârlığın hafif tabirle tasfiyesi, daha doğrudan bir ifadeyle dört koldan imhasıydı… (Bu imhanın fiziki kısmı 1950’lerden 1990’lara uzanan dönemde yapılmış pek çok modern mimarlık eserinin depreme dayanıksızlık gerekçesiyle yıkımıyla ya da üzerlerine ucuz tiyatro dekoru gibi güya tarihsel cepheler giydirilmesiyle, son 15 yılda olağanlaşmış durumda zaten.)
Bir yandan merkez sağın simge kişiliklerinden Nazlı Ilıcak, zamane muhafazakârlarının iktidarı altında bir kez daha hapse girerken; bir yanda da eşinin çıkardığı ve onun da köşe yazarı olduğu Tercüman gazetesi için iddialı biçimde tasarlanıp yapılan bina yerle bir ediliyordu.
***
Ilıcak Cevizlibağ’da E-5’e cepheli 80 bin metrekarelik arazisine inşa ettirdiği bu gazete ve şirketler grubu yönetim merkezi binasının simgesel bir yapı olmasını istemiş ve hiç kuşkusuz bunu başarmıştı. Matbaa zemin altına gizlenmiş, yazı işleri zemin katla ara katlara yayılmıştı. Her cephede ikişerden sekiz kuleye oturan üst kat ise, gelecekteki şirketler grubunun yönetim merkezi olarak düşünülmüştü. Binayı çarpıcı kılan kısım da burasıydı: Zemin katla arasındaki üç katlık bir boşluğun üzerinde, kulelerden destek alarak yedi metrelik konsolların desteğiyle havada asılıymış izlenimi veren 15x15 metrelik sekiz modülden oluşuyordu.
İstanbul’u hem doğuya hem batıya bağlayan ana yolun kıyısında, yoldan hafif yüksekteki bu bina kente gelenleri karşılayan ilk simgesel bina olarak kaldı onyıllar boyunca. Konumu gazeteye kağıt sevkiyatı, basılı gazete dağıtımı, gazetecilerin havaalanına ulaşımı için de gayet avantajlıydı.
Binanın tasarım ve uygulama süreçlerinde işverenin tasarımcılara büyük destek verdiğini, hatta yarışmayı kazanan ilk projedeki çok da cüretkâr sayılamayacak üst kat çıkmalarının Ilıcak’ın teşvikiyle bildiğimiz çarpıcı halini aldığını, mimarlardan Günay Çilingiroğlu zamanında açıklamıştı (Atilla Yücel’in onunla görüşerek hazırladığı 1985 tarihli eleştirel tanıtım yazısı için tıklayın).
Yapı, muhafazakârlığıyla basın tarihine damgasını vurmuş bir işverenin eseri olarak bana bu bakımdan hep çelişkili gelmiştir. Öte yandan daha yapım sürecinde sağ siyasetin ayrılmaz parçası olan nepotizmin devreye girmesi de hiç şaşırtıcı değildir. Ilıcak müteahhit olarak eşinin ailesinin şirketini seçmişti. Şirket inşaat alanında isim sahibiydi, binanın gerektirdiği yeni teknolojilerin çoğunu başarıyla uygulasa da brüt beton konusunda tecrübeli olmaması, giderilmesi yıllar sürecek cephe sorunlarına yol açtı.
Yapı, mimarının ifadesiyle geçmişe doğrudan ya da dolaylı, bilinçli bir göndermede bulunmaz. Hatta çağdaşları arasında da bir benzeri yoktur. Ancak hem okumuş hem amatör eleştirmenlerin farklı iddiaları kulaktan kulağa dolanır. Ilıcak bu binayla hem basının Osmanlı döneminden beri mekân tuttuğu Bab-ı Âlî’den ayrılan ilk büyük mensubu oluyor (20 yıla kalmadan büyük gazetelerin hemen hepsi İkitelli’ye taşınacaktı), hem de yeni binasıyla “İstanbul’un Batı kapısı’’nı tutuyordu. Arsayı bu konumu için seçtiği söylenirdi -muhafazakârların Batı ile ilişkisi düşünüldüğünde yabana atılacak bir söylenti değil.
Binanın özellikle T şeklinde siluet verecek şekilde tasarlandığı da, geleneksel merkezi planlı ev şemasının bir modern yorumu olduğu da ne işvereninin ne tasarımcısının doğruladığı, sahip çıktığı iddialardır. Keza binanın tasarımı Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ndeki enstitü binasından esinlenmiş olduğu rivayeti de. Öte yandan bu binanın da romanda bir imkânsızlık simgesi olarak yer alması, ayrıca anlamlıdır.
Bu imkânsızlık durumu, aslında binayla ilgili en somut alegoridir: Ilıcak’ın “laik muhafazakârlık’’ ideali gibi imkânsız bir fikrin vücut bulmuş hali olarak düşünülebilir pek âlâ. Üst katların hem şirketin beklendiği gibi büyümemesi hem izolasyon ve tesisat sorunlarından dolayı verimli kullanılamamış olduğunu öğrendiğimde şaşırmıştım. Kısacası Ilıcak rüyasındaki projeyi hayata geçirse de ne o ne de ondan sonrakiler için binanın hatırı sayılır bir kısmı dışarıdan bakanları etkilemenin dışında bir amaca hizmet edemedi. Son çeyrek yüzyılı da dev reklam panolarının asıldığı bir yer olmaktan ileri gidemedi.
Proje, gazetenin üç milyon tiraja ulaşacağı ve Tercüman grubunun büyüyerek bir holdinge dönüşeceği öngörüsüyle biçimlenmişti. Bu gelişmeye paralel olarak arazide bir iş merkezi ve otel olarak düşünülen bir kule daha yer alacaktı. Ama bu hedefler tutmadı. 1980 darbesinin ardından siyaset yeniden şekillenir ve Türkiye neoliberalizmle tanışırken Ilıcaklar giderek marjinal kalmaya başladı, devleti yönetenlerle ilişkilerinin bozulması gazeteye akan kaynakları kıstı. Daha merkez sağın eriyerek yerine AKP’nin gelişi ufukta görünmezken Ilıcakların Tercüman’la ilişkisi mecburen bitecekti.
***
Tercüman 1960’lardan 1980 darbesine dek merkez sağ siyasetin sözcüsü ve bayraktarı olarak davasına hizmette gözünü budaktan sakınmamıştı. Kemal Ilıcak 1932’de Amasya’da doğmuş, 1952’de İstanbul’a gelerek hem İstanbul Gazetecilik Okulu’na girerek gazeteciliğe de başlamış, ilk iş ortaklığını Kemal Sülker’le kurmuş, 1960’ta da Tercüman gazetesinin sahibi olmuştu (bu sahiplik süreci de ayrı bir yazının konusu olacak kadar dikkate değer). Muhafazakâr kesimin pek çok yıldızıyla gelecek vadeden gazetecilerini çatısı altında topladığı Tercüman, çok geçmeden dönemin merkez sağının ana mecrası oldu.
Ilıcak bu hızlı yükseliş döneminde, Demokrat Parti döneminin bayındırlık ve ulaştırma bakanlarından Muammer Çavuşoğlu’nun -ki o da önde gelen bir müteahhit ve sanayici ailesinin mensubudur- Lozan Üniversitesi’nde tamamladığı siyaset bilimi tahsilinden henüz dönmüş kızı Nazlı ile 1969’da evlendi.
Tercüman hem 1960 darbesine cephe almasıyla hem de CHP’nin sosyal, ekonomik ve kültürel politikalarını eleştirmesiyle sadece merkez sağın değil, sağ kesimin büyük bölümünün ilgisini çekiyordu. Gazete 1970’lerde, özellikle de Milliyetçi Cephe hükümetleri altında en parlak dönemlerini yaşadı. Ancak 12 Eylül 1980’den sonra talihi tersine dönmeye başladı. Nazlı Ilıcak’ın askeri yönetime açıkça muhalefeti gazetenin ara ara kapatılmasına yol açtı. Özal döneminde de bu gerginlik devam etti. Bu gerginlikler gazetenin önemli bir gelir kaynağı olan resmi ilan gelirlerinin büyük ölçüde kısılmasına yol açtı.
Kemal Ilıcak bu kaybı telafi etmek için, iş merkezi ve otel yapmayı planladığı araziyi müteahhide vererek Tercüman Mahallesi’nin inşasına girişti. Müteahhit, o dönemin neoliberal ekonomi dalgasıyla hızla parlayıp göz kamaştırmaya başladıktan sonra aynı hızla çökecek bankerlik sisteminin en meşhur siması olan Banker Kastelli yani Cevher Özden’di. 1982’de iflas eden Özden, 1985’te müteahhit olarak inşaat sektörüne girdi. Ancak Özden bu sektörde de iflas edince Tercüman Mahallesi inşaatı bir dönem yarım haliyle bekledi. Sonunda projeden daire alanların kurduğu yeni bir şirket projeyi 1990’lı yılların başında tamamladı. Daha önce çevresinde daha yüksek bir yapı bulunmayan Tercüman binası, 20 katlı 12 bloktan oluşan sitenin yanında ölçeğini ve etkileyiciliğini biraz kaybetti.
Ilıcak aynı sıralarda, muhtemelen yine finansal açığını kapatmak için, 1986’da eğitim işine soyunarak Tercüman Koleji’ni kurdu, okul Ilıcak’ın binayı sattığı 1991’e dek bu binada hizmet verdi. Ilıcak -bugün pek çok benzeri haber olsa da artık kitlelerin umursamadığı- önemli rol oynadığı bir arsa alım satım yolsuzluğunun ortaya çıkıp dava konusu olmasından sonra 1993’te beyin kanaması geçirerek hayata veda etti. Ölümünden sonra gazete zaten epeydir içinde olduğu mali krizden kurtulamadı, aynı yıl satıldı, 1995’te kapandı.
Nazlı Ilıcak ve oğlu Mehmet Ali Ilıcak 2003’te Dünden Bugüne Tercüman gazetesiyle yeniden basın sektörüne girdi. Ancak gazetenin isim hakkının başka bir şirkette olduğu yargı yoluyla da 2005’te tescillenince Ilıcaklar gazetelerini dönemin büyük basın gruplarından Ciner’e sattı, gazetenin adı Bugün olarak değişti. (Aynı yılın sonunda gazeteyi Koza İpek Holding satın aldı. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra holdingin başına kayyum atanmasıyla gazetenin tirajı düştü ve 2017 başlarında kapandı.)
Bina el değiştirdikten sonra Basın İlan Kurumu, Anadolu Ajansı ve Zeytinburnu Belediyesi’nin bazı ofisleri burada yar aldı. 2010’da kültür varlığı olarak tescillenen binanın, 2012’de “tarihi, arkeolojik, çevresel özellikleri bakımından önem arz etmediği üyelerce yerinde görüldüğünden korunması gerekli kültür varlığı tescilinin kaldırılmasına karar verilmiştir’’ kaydıyla tescilden düşürüldü.
Binanın sahibi Toya Yapı yıkımdan günler sonra gerekçenin, yapının depreme dayanıklı olmayışı olduğunu açıkladı; yerine ne yapılacağını da belirtmedi. Bu yazı kaleme alındığında internet sitesinde, 1985-1998 döneminde -yine ayrı bir yazının konusu olabilecek- İstanbul’daki linyit yataklarının büyük işletmecilerinden olan Topaloğlu ailesinin 2008’de gayrimenkul sektörüne girdiği yazıyor. Sitenin projeler bölümünde yer alan binaya ait sayfada da “1974 yılında tamamlanan 19.344 metrekarelik 5 katlı bina bulunduğu bölgenin tarifinde bir referans noktasıdır’’ cümlesi de yer alıyordu...
(EY/VC)