Yeni atılım, birkaç gün önce "Finansbank soygunu" olayında Cumhuriyet savcılığı yetkilerinin devralınmasıyla başladı. Sırtlarından kurşunlanmış iki insanın ölülerinin fotoğraflarının üzerinde sekiz sütuna çekilen manşet, İkitelli adaletini özetliyordu: "Halk da Hukuk da Senden (Korumadan) Yana...
Bu yargı atağı bugün de Korkut Eken'in "paşaları"na sırtını verip "Yargıtay Daireler Yüksek Kurulu" yetkisiyle yargı gücünün kullanılmasına vardı: Medya tanık dinliyor.Tanık Paşalar şahadetlerini bildiriyor: "Korkut Eken Masumdur." Ama orada da kalmıyorlar, demeye getiriyorlar ki, "Eken'e iade-i muhakeme gerek ."
Neyse ki, iyi kötü bir hukuk düzeni var hala, güçlü rakibi Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni'nin meydan okumasına karşın, Cumhuriyet Savcılığı ve mahkeme yürürlükteki yasalar göre "adam öldürme"nin kimse için serbest sayılmayacağını hatırlattı bir kez daha, kahraman "koruma" cezaevinde şimdi... Özkök'ün muhalefet şerhiyle de olsa.
Peki, "Korkut Eken'in kahramanlığı"? O kahramanlık konusunda Yargıtay Gene Kurulu şu hükmü vermişti:
"Kendi Çıkarlarını Gözettiler"
"Sanıkların 'terörle mücadele' adı altında yola çıkıp, bir süre sonra yasaların kendilerine verdiği yetkileri tam bir sorumsuzluk içinde ve kendi çıkarlarını gözeterek, her türlü yasa dışılığı meşru sayıp amaçlarına ulaşmak için her yöntemi uygun yöntem olarak benimsediği görülmüştür."
"TCK'ya Karşı Örgütlendiler"
"Sanıkların yanlarına kamu görevlisi olmayan kumarhane işleticisi, uyuşturucu kaçakçısı ile katliam sanığı ve hükümlüsünü de alarak tam bir dayanışma ve işbirliği içinde hareket edip çeteleşme sürecine girmeleriyle Türk Ceza Kanunu'na karşı bir örgütlenme ve yetki kullanımı yoluna gittikleri görülmüştür."
"Yasalar Yerine 'Güç' Kullandılar"
"Bu durumun, hukuk devleti kuralları içinde savunulur yeri yoktur. Terörle mücadele adı altında da olsa, devletin meşru güçleri gibi güç kullanarak, yürürlükteki yasalar yerine, kendi güç ve kuralları ile sözde yasalar oluşturmak, devleti hukuk devleti olmaktan çıkarır."
Bu gerekçeye Sabah ve Hürriyet pek yer vermemişlerdi baş sayfalarında ama "Eken'in Paşaları "nın "çocuk masum " fetvasını" manşete çekmekte bir beis görmediler.
Bu yan tutarlığın yargı gücüne bir müdahale, suçluyu masum göstermek için girişilmiş bir kampanya olmadığını varsayalım, bir an için. Diyelim ki, bu sadece bir haber. Üç paşa kuvvetinde bir haber. Gazete bu haberi görmeden edemez...
O zaman sıradan bir yazı işleri çalışanının bile, "Korkut'u tanırız iyi çocuktur, ne yaptıysa bizim bilgimiz dahilinde yaptı " diyen emekli paşalara sorması gerekmez miydi:"yanlarına kamu görevlisi olmayan kumarhane işleticisi, uyuşturucu kaçakçısı ile katliam sanığı ve hükümlüsünü de alarak tam bir dayanışma ve işbirliği içinde hareket edip çeteleşme sürecine girmek de dahil mi Paşam ," diye.
Bu medya, "kendisi olmasa Susurluk"un asla aydınlanamayacağını iddia etti tam üç yıl...Ama aynı medya şimdi bütün "Susurluk efsanesi"nden arta kalan "yarbay" rütbesindeki bir "suçlu"nun yakalanıp hapse atılmış olmasına masına bile razı değilse, kendini mahkeme yerine koyup suçluyu suçsuz kılmaya uğraşıyorsa, aslında bütün o aydınlatma masalının sadece "genel bir karartma"nın bir parçası olduğunu da itiraf etmiş olmuyor mu?
Ama bundan da korkuncu var... Medyanın "devlet gücünün" kişisel çıkar ve zorbalık için kullanılmasına karşı gitgide artan hoş görme eğilimi. Şiddete verdiği onay. Hatta bunu yüceltmesi ve efsaneleştirmesi...
Oysa gerçekten topluma karşı sorumlu bir medya, kendi yargı gücü yerine koymak yerine sadece kendi işini yapmış her iki olayı derinlemesine aydınlatmaya girişmiş olsaydı: şunu görür ve topluma açıklamak için çaba gösterirdi: "Finansbank soygununda ölen de öldüren de Güneydoğudaki savaşta 'özel harekat timleri'nde askerlik yapmış iki genç insandı." O savaş, Paşalar ve Korkut eken için bitti ama onlar için bitmedi. Savaş sendromunu evlerine ve işlerine taşıdılar ve sonunda bir trajedinin iki ucunda yer aldılar... Ölenler öldü..Kalanlardan en az üç milyonu önümüzdeki on yıl boyunca çok daha karmaşık trajedileri besleyecek travmalarıyla birlikte aramızda yaşamayı sürdürüyor.
Eğer medya toplumun aynası olacaksa, bu çatışmada kendi şahsi menfaatlerinin peşinden koşmuş; kamu gücünü, bayağı, çimçiğ menfaatler için istismar etmiş "sahte kahramanlar " adına efsane üretmeyi bir yana bırakmalı, kendini "temyiz mahkemesi" yerine koymayı unutmalı; yoksul halkın savaş mağduru evlatlarının içine düşürüldükleri, umutsuzluk ve şiddet çukurundan nasıl çıkartılabileceklerine ışık tutmalı...
Bir kere bu yola girildiğinde, gazetecilik yapıldığında gerçekten, yalancı şahitlerin palavraları, sürmanşet olamaz asla...Layık oldukları yeri, çöp tenekesini boylar...
Adalet dağıtmaksa bu medyaya hiç düşmez. Bu iş İkitelli'ye bırakılabilecek olsaydı, Özel Tip Cezaevleri medya baronlarıyla tıka basa dolmamış olurdu...(EK)