"Abini öldürdüm de. Ben de rahatlayayım!". Bir insanın bu cümleleri kurduğuna inanmak oldukça zor değil mi? u sözler gözaltına alınan abisinden bir daha haber alamayan, tam 16 yıldır abisinin akıbetini bilmeyen bir insana ait.
Bu sözler bir mahkeme salonunda, abisinin katili olduğuna inandığı insanın inkârı karşısında adalet ve yüzleşme bekleyen bir insanın isyanı.
Tanık T.Ö bu sözleri 15 Ekim tarihinde Albay Cemal Temizöz'ün yüzüne bakarak haykırdı. Bilindiği üzere Cemal Temizöz Eylül 2009'dan beri Diyarbakır 6. Ağır Ceza mahkemesinde 20 kişinin ölümünden sorumlu olduğu iddiası ile yargılanıyor.
Aynı davada eski korucubaşı ve Cizre Belediye Başkanı Kamil Atağ, oğlu ve kardeşi ile bir itirafçının da bulunduğu toplam yedi kişi tutuklu olarak yargılanıyorlar. T.Ö'nün öyküsü güneydoğuda 1990'larda, terörle mücadele kisvesi altında JİTEM, korucular ve başka yasadışı yapılanmalar eli ile siviller üzerinde nasıl terör estirildiğini biraz olsun bilenler için oldukça tanıdık aslında.
Ziristan köyüne 1994 yılının 6 Haziran günü TİM'ler ve korucular birlikte bir baskın düzenliyorlar. Köy meydanına topladıkları insanların dördü, Cizre İlçe Jandarma Komutanlığında, yani o dönem Yüzbaşı Temizöz'ün komutanı olduğu bir devlet kurumunda gözaltına alınıyorlar.
Dört kişiden ikisi ertesi gün serbest bırakılırken, T.Ö'nün abisi ve amcasının oğlunun daha sonra serbest bırakılacağı söyleniyor, ancak bırakılmıyorlar. Aileleri aylarca kendilerinden haber almak için uğraşıyor, Cizre, İdil ve Silopi Savcılıklarına başvuruyorlar.
O dönemde güneydoğunun nasıl bir ölüm kapına döndüğünü "Peki Cizre Jandarma Komutanlığına daha sonra gittiniz mi abini sormak için" sorusuna T.Ö'nün verdiği şu cevap özetliyor: ''Cizre ilçe jandarma komutanlığına gitmedik, çünkü gitmemiz mümkün değildi, oraya giden çıkamıyordu...Silopi Savcısı dilekçeni geri çek yoksa Cemal seni öldürür dedi '. T.Ö ve yakınları o dönemki korucubaşı Kamil Atağ'dan da, Silopi Jandarma Komutanından da yardım istiyorlar, yakınlarının Cemal Temizöz'ün elinden sağ kurtarılmaları için, ama ne çare...
Ve bundan 16 sene sonra T.Ö ilk defa hikayesini, acısını, isyanını, beklentisini bir mahkeme önünde anlatıyor. Türkçesi pek iyi olmadığı için derdini bir çevirmen vasıtasıyla anlatmaya başlıyor. Ama acısı anlattıkça büyüyor sanki, kelimeler yetmiyor, hele acısını bir aracı ile anlatmaya dayanamıyor, ve oldukça yetersiz Türkçesi ile haykırmaya başlıyor.
"Cemal söylesin, bu insanların ne zararı vardı, ne haksızlık yapmışlar, niye öldürülmüşler... biz şimdiye kadar mağduruz, şimdiye kadar güzel bir bayram geçirmemişiz... benim abimin suçu neydi, 12 çocuğu vardı, biz ne yaptık... bunun niçin yapıldığını bana anlatmasını istiyorum!"
T.Ö abisinin sağ olamayacağını biliyor. Ama abisinin başına gelenleri, günahsız abisinin neden cezalandırıldığını bilmek istiyor. Bu yargılamanın sonunda Cemal Temizöz mahkum edilse dahi, yaptıklarını inkar ettiği ve abisinin başına neler geldiğini öğrenememesi halinde T.Ö derdine o bir dirhem dermanı dahi bulamamış olacak. Çünkü T.Ö "Ben yaptım de. Abini öldürdüm de, rahatlayayım" diyor. İkrar istiyor, yüzleşme istiyor... Abisine mezar yapmak, mezarı başında dua okumak istiyor...
Geçmişle yüzleşme bir süredir Türkiye'de az sayıda da olsa kişi ve kurumun ilgilendiği bir konu. Bu başlıkla ilgili olan konulardan biri olan hakikat komisyonu da son günlerde gittikçe artan bir sıklıkta konuşuluyor.
Hakikat komisyonlarının amacı, yararı, başka geçmişle yüzleşme yöntemlerine göre neden tercih edilebilecekleri ve çeşitli ülkelerdeki uygulama biçimleri konusunda bir yazı dizisi dahi hazırlamak mümkün. Ancak kısaca değinmek gerekirse, çoğunlukla bir kamusal iradenin sözkonusu olduğu hallerde, demokrasiye geçiş dönemlerinde belirli süreliğine kurulan, belirli olay ya da hak ihlalleri konusunda gerçekleri ortaya çıkarmayı amaçlayan organlardır.
Bu komisyonları niteliği ülkeden ülkeye değişse de hepsinin ortak özelliği yeni bir başlangıç yapabilmek için geçmişin aydınlatılmasında araç olmalarıdır. Dünyada belki de en çok anılan hakikat komisyonu Apartheid rejimi sona erdikten sonra 1995 yılında Güney Afrika Cumhuriyeti'nde Nobel Barış Ödüllü Rahip Desmond Tutu başkanlığında kurulan 'Hakikat ve Uzlaşı Komisyonu'dur.
Apartheid döneminde politik sebeplerle işlenen ağır hak ihllallerinin ortaya çıkarılmasını amaçlayan bu komisyonu dünyadaki tüm benzerlerinden ayıran özelliği, kendi rızasıyla Komisyona gelip işlediği bir suçu ikrar eden ve bilebildiği tüm detayları anlatan kişileri, Komisyonun 'affetme' yetkisine sahip olmasıydı.
Bu yetkisi nedeniyle Komisyon aynı zamanda bir yargı organı gibi çalışmış, birçok vakıa konuşulurken ikrar eden kişi de, mağdurun yakınları da bir avukat tarafından temsil edilmişlerdi. Güney Afrika'da gerçeğin ortaya çıkması, geçmişle yüzleşilmesi faillerin cezalandırılmasından daha çok önemsenmişti. Komisyonun önünde neler ikrar edilmedi ki...
Gözaltında siyahlara nasıl işkence ettiğini tüm teknik detayları ile anlatan bir kamu görevlisi, çok sayıda siyah insanı yargısız bir şekilde infaz eden polis memurları, hatta apartheid yanlılarını infaz eden siyahlar Komisyonun karşısında yaptıklarını anlatanlar arasındaydı. Bu ikrarlar pek çok vakıayı aydınlattığı gibi, şiddetin yaygınlığı ve normalleşmesinin insanların tahayyül edemeyecekleri bir boyuta vardığını ortaya koymuştu.
Örneğin pek çok insanın sandığının aksine öldürmeler, işkenceler mutlaka kamu görevlilerinin üsleri tarafından emredilmiyordu. Bazen aynı sporla ilgilenen, ya da aynı mahallede oturan ya da aynı bara takılan aynı dünya görüşüne sahip bir polis grubu birlikte boş zamanlarında işkenceler ve yargısız infazlar gerçekleştiriyorlardı.
Ve anlatılan bazı detaylar insanların şiddetle beslenen, hatta şiddetten zevk alan utanç verici makinalara nasıl dönüşebildiklerini gösteriyordu.
Örneğin ıssız bir yere kaçırılan oldukça genç bir siyah aktivist işkence edilerek öldürüldükten sonra cesedinden kurtulmak için yakılmıştı; cesedin külleri ve kokusu Güney Afrika'nın tepelerinde yayılırken, bu cinayeti gerçekleştiren birbirlerini çok seven arkadaş polisler aynı anda, aynı yerde kebap pişirip yemişlerdi...
Affedilebilmek için komisyona başvuranların 'pişmanım' demesi veya mağdur yakınından 'af dilemesi' şart koşulmamıştı. Ancak çok sayıda insan Komisyonda pişmanım dedi ve mağdur yakınlarından af diledi. Komisyonda verilen bilgiler gözaltında kayıp, yargısız infaz gibi bazı vakıalara da ışık tuttu. Aksi halde asla bilinmeyecek gerçekler ve bazı kayıp insanların akıbetleri ortaya çıktı.
Komisyona verilen bu tip bilgiler üzerine 2005 yılında Kayıp kişiler Görev Timi (Missing Persons Task Team) kuruldu. Tim, Komisyona ifade veren faillerin verdiği bilgi doğrultusunda sözkonusu kayıp yakını isterse, kayıp kişilerin gömüldükleri yerleri bulup, kimliklerini tespit edip kalıntılarını ailelerini teslim ediyor.
Devlet bu şekilde bulunan kaybedilmiş kişilerin itibarlarının iadesi için resmi tören düzenliyor ve özür diliyor. Tim bugüne kadar kendisine rapor edilen 500 kayıp kişiden 66'sının kalıntılarını bulabildi ve çalışmalarına devam ediyor.
T.Ö'nün Temizöz duruşmasında "neden" diye sorması, "itiraf et" demesi bana Güney Afrika Cumhuriyeti'nde ve başka pek çok yerde kurulan hakikat komisyonlarını, kayıpların bulunması konusunda çalışan devlet kurumlarını ve temiz bir gelecek inşa etmek için geçmişle yüzleşmeye dair pek çok çabayı hatırlattı.
Türkiye er geç bu yüzleşmeyi devlet iradesi ile gerçekleştirecektir. Temiz bir gelecek inşa etmenin, değişmenin başka yolu yok. Ancak belki yeterince farkında olunmayan şu ki Temizöz davasının duruşmalarında verilen ifadeler, tanık anlatımları kısmen bir hakikati arama işlevi görüyor.
İlk defa tanık ile fail bu şekilde karşı karşıya geliyor, her ne kadar fail kanadında itiraf olmasa da. İlk defa mağdur yakınları ve tanıklar meramlarını bir devlet aygıtına anlatabiliyorlar. Ancak davanın bu önemli özelliklerine rağman, yaklaşık olarak ayda bir gerçekleşen duruşmalara az sayıda gazeteci ve gözlemci katılıyor, bu davanın önemi konusunda yeterli sayıda ve nitelikte haber yapılmıyor.
Davayı önemine kıyasen az sayıda avukat takip ediyor ve bölgedeki hemen hiçbir sivil toplum örgütü duruşmaları izlemiyor. Avukatlar ve tanıklar sürekli olarak hakarete ve tehditlere maruz kalırken izleyici sıralarını görevli polisler ve korucu sanıkların yakınları dolduruyor.
Hemen her gün '17.000' faili meçhul cinayetten, hakikat komisyonunun kurulmasından sözedilirken, Temizöz duruşmasındaki hakikatlere hem sivil toplum örgütlerinin hem de basının daha fazla ilgi göstermesi gerekir. Bir sonraki duruşma 10 Aralık günü, tam da dünya insan hakları gününde. Temizöz duruşmasındaki hakikat çağrısı ve isyanın sesinin o gün çok daha fazla yüksek çıkması dileğiyle. (NK/EÖ)
(*) Nurcan Kaya, Uluslararası Azınlık Hakları Grubu, [email protected]