Fotoğraf: Canva
Bir sosyal hak olarak evrensel temel gelir (universal basic income) düşüncesi 18. yüzyıl sonu radikal düşünürlerinden Thomas Paine’e kadar dayandırılıyor. Vatandaşlık geliri adı da verilen bu gelir, şimdi pandemi krizi ile birlikte ekonomilerin yavaşlaması ve yaşanan gelir kayıpları karşısında birçok ülkede daha fazla gündeme gelmeye başladı.
Özellikleri
Temel gelir nedir sorusuna önce kavramsal olarak bir açıklama getirmek gerekir. Bir sosyal yardımın evrensel anlamda “temel gelir" sayılması için bazı koşulları yerine getirmesi gerekir. Bu kapsamdaki gelirin beş temel belirleyici özelliği sayılır: 1. Düzenli aralıklarla ödenmesi (örneğin aylık), 2. Nakit olarak ödenmesi, 3. Birey temelli olması (hanehalkı değil), 4.Gelir testi yapılmaksızın tüm vatandaşlara ödenmesi, 5. Koşulsuz olması (herhangi bir işte çalışıyor olma ya da çalışma başvurusu yapmış olma gibi bir koşul yoktur).
Temel gelirin zengin ya da yoksul herkese verilen bir gelir olarak tasarlanması doğal olarak bazı soru işaretlerini getiriyor. Devlet neden zenginlere yardım etsin gibi. Eğer mesele yoksul, işsiz ve güvencesiz kesimlerin sosyal olarak korunması ise, neden mevcut sosyal koruma ağlarının daha da güçlendirilmesi yerine böyle tartışmalı bir araç daha çok önem kazanmış durumda?
Belirsizlik
Bu sorunun cevabını bu korona günlerinde vermek daha kolay sanıyorum. Çünkü artık ekonomiler o kadar büyük belirsizlikler ile karşı karşıya ki sadece en yoksul ve yoksun kesimler yani emeği ile geçinenler değil, küçük-orta sermaye sınıfları da tehlike altında. O zaman herkese yönelik bir koruma daha çok destek görüyor. Fakat bu öneri ne kadar gerçekçi?
Esasen “temel gelir” önerisinin kökeninde bir yandan son derece liberal, yani iktisadi düzey (piyasa) ile siyasi düzeyin (devlet) tamamen ayrılmasını savunan bir bakış var. Buna göre kamu ekonomisini örgütleyen/yöneten hükümet aldığı vergi ve harcama kararları ile piyasanın “etkin” işleyişini bozmamalı. Gerek vergiler, gerek sunulan kamu hizmetleri bireylerin piyasa tercihlerini değiştirmemeli. Bunun için devletin bütün sosyal hizmetleri kaldırılıp yerine herkese aynı miktarda bir gelir imkânı verilmeli.
Liberal düşünce
Liberal düşüncede olanların bu desteği zorunlu olarak kabul etmesinin iki nedeni olduğu söylenebilir: Piyasanın belli bir düzeyde işsizlik ve yoksulluk yarattığı kabul edildiği için bunu piyasanın işleyişini bozmadan çözmenin yolu olarak görülüyor. İkincisi, piyasanın insanları zorunlu olarak çalışmaya yöneltmesinin çalışma motivasyonlarını kırdığı ve etkinliği azalttığı düşünülüyor. Buna göre, çok az bir gelir ile yetinerek çalışmama hakkı da temel bir insan hakkı sayılmalı. Burada mesele bu gelirin kişilere (dikkat edilirse aile değil bireyler) bir tür çalışmama hakkı sağlaması, öyle ki, zaten minimum düzeyde olan bu gelir ile yetinmek ve iş dünyasının çarklarına girmekten kurtulmak bir tercih olarak vatandaşa verilen bir hak sayılıyor.
Liberal anlayış içinde, bütün sosyal transferlerin kaldırılıp yerine temel gelirin konulmasını savunanlar bu harcamanın finansmanı için gerekli kaynağın da diğer vergilerin kaldırılarak, bireylerin piyasadaki tercihlerini mümkün olduğunca az değiştirecek olan tek oranlı/düz vergi (flat tax) ile karşılanmasını savunuyorlar.
Kapitalist sistem
Biliyoruz ki, kapitalist sistemde emek piyasalarında dengenin sağlanması çok zor. Emek arzı fazlası olduğu zaman piyasa mantığına göre ücretlerin düşmesi gerekir, ancak gelişmiş kapitalist ülkelerde bu durum sosyal ve siyasal olarak kabul edilebilir olmadığı için devletler çeşitli araçlarla emek piyasasına müdahale ediyorlar. Bunlar arasında en yaygın kullanılanlar, bilindiği gibi, asgari ücret uygulaması ve işsizlik sigortası.
İşsizlik sigortası sisteminde, günümüzde birçok ülkede, işsiz kalanları uygun işlere hazırlamak için uygulanan aktivasyon programları var. Bunlara belirli sürelerde katılmayanlar işsizlik sigortası haklarını kaybetme gibi cezalarla karşı karşıya kalabiliyorlar. Temel gelir uygulamasında bu tür cezalara gerek kalmayacağı; insanların minimum da olsa bir gelirleri garanti olduğunda, iş piyasalarına girip girmeyecekleri, hangi koşulları kabul edip hangilerini etmeyecekleri konusunda daha özgür hareket edebilecekleri kabul ediliyor.
Diğer bir deyişle, kapitalist sistemde ölçüt olan piyasa dengesi çerçevesinde bireyin çalışma/boş zaman tercihlerini boş zaman lehine yapabilme imkânı vermesi önemli. Bu durum muhafazakârlar tarafından tembelliği özendirecek bir durum iken, liberaller tarafından yaratıcılığı destekleyecek bir durum olarak değerlendiriliyor.
Sol bakış
Daha sol kesimden bu modelin savunucuları ki daha çok sivil toplum kuruluşları ve sosyal politika çalışan araştırmacılar, bütün ekonomik ve sosyal koşullardan bağımsız olarak, her vatandaşın belirli bir gelire sahip olmasının, diğer sosyal haklar gibi temel bir insan hakkı olduğunu ileri sürüyorlar (İnsan Hakları Beyannamesi Md.25). Daha da önemlisi, bu gelir hakkı kapitalizmin giderek acımasız hale gelen piyasa koşullarında çalışanlara bir nebze nefes aldıracak bir uygulama olarak görülüyor. Tabii ki, tam tersi bir görüşte olan radikal sol kesim de var. Onlar böyle yetersiz bir uygulamanın sistemik sorunları çözmeyeceği ve bir eşitlik illüzyonu olduğu görüşünü savunuyor.
Uygulama
Uygulamaya bakacak olursak, bazı benzer uygulamalar olmakla birlikte bütün kriterlere uyan saf bir temel gelir uygulaması hiçbir ülkede yok. Bu modelin uygulanması için İsviçre’de 2016'da yapılan halkoylamasında temel gelir uygulaması ciddi bir fark ile reddedilmiş. Alaska’da yapılan uygulama ise temel gelir uygulaması ile aynı sonuçları vermekle birlikte, aslında vatandaşların hissedar oldukları Petrol Geliri Fonu’ndan aldıkları bir pay. ABD’nin bütününde bu geliri uygulamak isteyen ve önceki seçimde Demokrat Parti’nin başkan adaylarından liberal eğilimli Andrew Yang, önümüzdeki New York belediye başkanlığı seçimlerinde de aday. Ancak bu sefer, temel gelir önerisini sadece yoksul New Yorklular için yıllık 2000 dolar olacak şekilde değiştirmiş.
Test çalışmaları
Dünyada gerçek anlamda bir temel gelir uygulaması olmamakla birlikte, olması için bazı test çalışmaları mevcut. Bu modeli ulusal düzeyde ve resmi olarak ilk test eden ülke Finlandiya oldu. Tesadüfi yöntemle seçilmiş 2000 kişilik bir test grubu ile yapılan bu çalışmada yaşları 25 ile 58 arasında ve işsiz olan deneklere koşulsuz olarak yani hiçbir gelir testine bağlı olmadan ayda 560 euro gelir bağlanmış ve bu grubun, yine aynı özelliklerdeki ve işsiz olan 2000 kişilik bir kontrol grubu (kontrol grubunun mevcut sosyal hakları devam ederek) ile birlikte, iktisadi davranışları iki yıl boyunca gözlenmiş.
Beklenilenin tersine, test grubundakilerin istihdam edilmelerinde kontrol grubundakilere göre çok hafif bir artış olduğu ve güvencede olma hissinin refah düzeylerini artırdığı gözlenmiş. Ancak bu olumlu sonuca karşın temel gelir uygulamasının fiilen başlamamış olması bütçe maliyetlerinin çok yüksek olmasına bağlanıyor. Aynı şekilde son yıllarda üzerinde bu konunun olumlu ve olumsuz yönleri ile çokça tartışıldığı ve bazı çok yoksul bölgelerde yapılan kontrol gruplu test çalışmalarıyla iyi sonuçlar alındığı söylenen Hindistan’da da gerçek bir uygulamaya geçildiği gözükmüyor.
Oysa mevcut sosyal koruma sistemi hem yetersiz ve karmaşık hem de çok maliyetli olduğu söylenen ülkede bu sade model çok cazip görünse de uygulamaya geçme mümkün olamıyor. Muhtemelen kayıtdışılığın çok yüksek ve mevcut vergi sisteminin bu modeli finanse etmeye uygun olmayışı buna etken oluyor. Bu iki konunun sorunsuz olduğu gelişmiş ülkelerde uygulanması daha mümkün görünüyor.
İspanya ve Fransa örneği
Örneğin İspanya ve Fransa bu duruma iki örnek. İspanya’da özellikle pandemi sonrası üzerinde ciddiyetle durulan temel gelir uygulaması birey değil aile bazında yapılıyor. Ayrıca bu gelirin düzenli ve sürekli değil geçici olması ve kriz döneminde uygulanıyor olması da çok muhtemel. Fransa’da da geçtiğimiz aylarda Parlamento’da bazı milletvekilleri hükümete bir tasarı sundular ve kabul edilerek uygulamanın ayrıntıları görüşülmeye başlandı. Asıl tartışılan konu bu vatandaşlık gelirinin (Fransa’da bu gelire “vatandaşlık temeli“ (socle citoyen) adı veriliyor) nasıl finanse edileceği.
Artan oranlı vergi tarifesinde yüksek gelirli kesimlerin vergi dilimlerine karşılık gelen oranları bir miktar yükselterek finansman sağlamak en çok üzerinde durulan konulardan bir tanesi. Bu durumda vatandaşlık geliri bir tür negatif gelir vergisi haline gelmiş olacak. Ayrıca bu geliri Merkez Bankasının para basarak finanse etmesi de öne sürülen ama pek de kabul görmeyen çözümlerden biri. Bir diğer önemli husus da vatandaşlık geliri uygulanmaya başlanınca diğer sosyal ödemelerin durumunun ne olacağı. Fransa’da konut yardımı ve sakatlık yardımına dokunulmayacağı belirtiliyor. Ama bu durum her ülkede farklı olabilir. Her ülkenin sosyal yardım/sosyal güvenlik ve vergileme sistemi farklı olduğu için getirilecek temel gelir modelinin de farklı olması beklenebilir. Zaten OECD nin standart mikro-simülasyon modellerinin sonucunda da, bu model gerçekte uygulandığı zaman, her ülkede farklı sonuçlar çıkarabileceği uyarısı da yapılıyor.
Türkiye
Türkiye’de adil ve kapsayıcı bir gelir vergisi yapısı olmadığı ve kayıtdışılık çok yüksek olduğu için, Fransa’da olduğu gibi, üst gelir gruplarını daha fazla vergilendirerek onlara verilen temel geliri vergi yoluyla geri almak ve diğerlerini finanse etmek pek mümkün gözükmüyor. Tabii, servetleri etkili bir şekilde vergilendirmek, toplumsal faydası olamayan harcamaları kesmek konuları önemli, ama bunları zaten her hâlükârda gündeme getirmeliyiz.
Sonuç olarak şu soru sorulabilir: Temel gelir herkese verilmek yerine, belirli bir gelirin altında kalanlara ve hiç geliri olmayanlara verilse daha iyi olmaz mı? Temel gelir yanlıları bu soruya herkese düzenli olarak gelir testi yapmanın bürokratik maliyetinin çok yüksek olacağı için olumsuz yanıt veriyorlar. Ekonomik rasyonel, bu maliyetin bütün vatandaşlara makul düzeyde bir gelir ödemenin toplam maliyeti ile karşılaştırılarak karar verilmesini gerektirir.
Temel gelir meselesini bütün teknik ayrıntıları ile incelemeden ve Türkiye koşullarında mali olarak gerçekleşebilir olup olmadığını değerlendirmeden sürekli gündemde tutmanın bir faydası olmamalı. Türkiye gibi, asgari ücretten vergi alınan; büyük servetlerin çok düşük ama tasarrufu olmayan düşük gelirli kesimlerin dolaylı vergiler yoluyla daha fazla vergilendirildiği; ülke için uzun dönemli en önemli sosyal yatırım olan kamu eğitim hizmetlerinin nicel ve nitel olarak yetersiz olduğu bir ülkede, bu sorunları çözmeden temel gelir meselesini gerçekçi olarak tartışmak pek mümkün gözükmüyor.
(HK/NÖ)