Bir gün, "Telin edin!" emri geldi ve kitlesel refleks sokaklara "terörü lanetlemek" için dökülmeye karar verdi. Bir yandan "Batı" ülkeleri teröre destek vermekle suçlanırken öte yandan da tıpkı İspanya gibi bir yürüyüşümüz oluyor diye övüneceğiz.
Gözler gene yaşaracak ve gururlar gene katmer katmer kabaracak. Orada yürününce tüm vicdani görev yapılmış olacak. Daha birkaç ay öncesinde, 1990'larda şehit ailelerine ve gazilerine verilen üç kuruş tazminatın, yardımın geri istenmesi gibi canhıraş durumların olması önemli değil.
1984'ten beri bu yana savaşıp da geri dönenlerin hali, durumu, hayata intibak edip edemedikleri önemli değil. Yakılan-boşaltılan köyler, faili meçhul cinayetler, işkenceler, göç ertesi itilip kakılanlar, Hizbullah'ı bölgeye antikor olarak musallat edenler de mühim değil. Suratlarına bakılmayan gerçek yardımlaşma dernekleri, herkes unutsa da yakınlarını kaybedenlerin biteviye acısı da tali mesele.
Önemli olan ulu izin geldi. Artık terör kınanabilir. Ama belli sloganlarla; bir tek sloganda "barış" sözü geçebilir, o da yanına "ulusal" sıkıştırılarak. "Barışçı, ulusal demokratik çözüm" diyerek yani. Yürüyüş herkesi kapsıyor gözükse de, "ulus-devletin bölünmez bütünlüğüne; dinci ve ırkçı bölücülüğe karşı çıkanların; yabancı güçlerin etkisinde kalan yöneticilere 'dur!' diyenlerin ortak etkinliği olacaktır" diyerek zaten kimin katılması istendiği veya istenmediği belirtilmiş oluyor.
İspanya'da ne oldu?
Peki, hep örnek gösterilen İspanya yürüyüşleri, neydi, neye karşı düzenlendi, orada ne denildi? İspanya'daki en büyük terör karşıtı yürüyüş, 2004'te El Kaide bağlantılı Madrid tren bombalamalarına tepki olarak yaklaşık iki milyon kişinin toplandığı gösterilerdi.
191 kişinin öldüğü bombalamalar, genel seçimlerden üç gün önce meydana gelmişti. Patlamaların olduğu gün, İspanya'nın çeşitli köşelerinde ve İspanyolların olduğu pek çok dünya şehrinde de gösteriler düzenlenmişti. Başta saldırıların olduğu Madrid'deki 2 milyonluk kalabalık olmak üzere, tüm İspanya'da 12 milyon insan -ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 28'i- öldürülenleri anmıştı.
"Barış" sözünün sık sık yinelendiği bu gösterilerin öncesinde açıklama yapan tüm devlet mensupları ve Başbakan José María Aznar, Euskadi Ta Askatasuma (ETA- Bask Anavatanı ve Özgürlüğü) örgütünü işaret etmişti. Katılım çağrısı hükümet tarafından yapılan Madrid'teki yürüyüş yorumlanırken, halk arasında genelde yıllardır beraber yaşadıkları terör sorununun artık bambaşka bir boyut aldığı endişesi ve "gerçekten ETA mı?" şüphesinin hâkim olduğu söylenmişti. Zira ETA da bu saldırıyı kınıyor ve üstlenmeyi reddediyordu.
Asıl kıyamet, İspanyol polisi ertesi gün El Kaide bağlantısı olduğuna inanılan zanlıları yakalayınca koptu. O gece, "Pasalo" (sen de ilet) mesajını vererek yeni gösteriyi haber vermek için telefonlarla birbirini arayan İspanyollar gene Madrid'de Puerto del Sol meydanında toplandı.
Bu seferki katılımcılar sinirliydi; kendilerine yalan söylenmesine kızmışlardı. Kitleler, yeterince bilgilenmediklerini ve soruşturmanın şeffaf olmadığını belirterek hükümeti protesto ediyorlardı.
Protestoların odak noktası şuydu; El Kaideci bombacılarının, saldırılarını İspanya'nın Irak Savaşı'nda rol alması nedeniyle gerçekleştirdikleri öne sürülüyordu. Bu da, Irak Savaşı'nı destekleyen iktidardaki sağcı Partido Popular (PP- Halkçı Partisi) aleyhine bir durumdu. Yönetmen Pedro Almodovar, hükümetin Kral Juan Carlos'a yaklaşan seçimleri ertelemesini rica ettiğini iddia edince ortalık iyice karıştı.
Dedikodulara göre Kral sertçe, "bunun bir darbe demek olacağı" cevabını vermişti. Partido Socialista Obrero Español (PSOE- Sosyalist Parti) lideri José Luis Rodríguez Zapatero'nun seçimleri kazanmaları halinde Irak'tan çekileceklerini net biçimde ortaya koymasıyla, Aznar'a karşı, "Savaş senin, kan bizim" sloganıyla ifade edilen "savaş karşıtı" hava güçlendi. Sandıktan da, Sosyalist Parti çıktı.
Beyaz Bere karşıtı gösteri
İspanya'da defalarca ETA karşıtı gösteriler de oldu. Son olarak gerçekleşen ateşli gösterilerse, kaderin tecellisine bakın ki, "beyaz bereli katil" olarak lanse edilen, ETA'nın Madrid hücre şefi Iñaki de Juana Chaos'un hastalık nedeniyle hapisten çıkması gündeme geldiğinde patlak vermişti.
1980'lerdeki ETA eylemlerini planlayan, hedefleri seçen ve kendisi de eylemlere beyaz beresi ve güneş gözlükleriyle katılıp son darbeyi vuran bir şeytani kişilik olarak tanınan de Juana, 1987'de 3 bin yıl hapse mahkûm olmuştu. Fakat kanunlar uyarınca, bu ceza 18 yıla indirilmişti. Buna rağmen, ETA içinde büyük ünü olan de Juana, 1990'da Kızıl Haç amblemli bir helikopterle hapisten kaçırılmak istenmişti.
Hapiste olduğu süre zarfında, de Juana'nın kötülükleri basına sakız oldu. 1997'de, ETA'nın öldürdüğü genç bir çifte dair televizyondaki haberlerin ona nasıl keyif verdiğini anlattığı bir mektup ele geçti. 1998'de, bir politikacının ETA tarafından öldürülmesi üzerine hapishane yönetiminden şampanya ve ıstakoz istedi. Hapisten yazdığı makalelerle şiddeti teşvik ettiği söylendi ve mahkûmiyeti uzadı.
2006'da başladığı açlık grevi sonucu sağlığı iyice bozulunca, 2007'de eve gönderilerek orada gözetim altında kalmasına karar verildi. İşte, bunun üzerine büyük gösteriler yapıldı. Bu arada, Kuzey İrlanda da Irish Republican Army'nin (IRA-İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu) siyasi kanadı Sinn Féin, de Juana'nın serbest bırakılmasını destekleyen gösteriler organize etti. İspanya'da bunun için Kuzey İrlanda'ya askeri operasyon yapılmasını isteyen de, bilindiği kadarıyla olmadı.
Bilgi notu olarak, ETA'ya asıl darbenin, yıllardır Fransa'da yaşayan ETA'nın önemli isimlerinin iki ülke ortak operasyonlarıyla 2003'te yakalanması sonucu olduğunu hatırlatalım. ETA konusu Fransa ile İspanya arasında senelerce huzursuzluğa ve münakaşaya yol açmış ama bu arada İspanya komşunu işgale kalkışmamıştı.
ETA, İspanya'da yaklaşık 50 yıldır var. İç savaştan demokratikleşme sürecine, Avrupa Birliği üyeliğinden günümüze, İspanya tarihinin her köşesinde bir yerde ETA da var oldu.
Türkiye'de yaşananlarla ETA örneğindeki temel fark ise şu; İspanya'da bir şekilde şeffaflık çok daha ön planda olabilmiştir. Mesela 1980'lerde ETA eylemleri artınca, hükümet eliyle -tabii gizli olarak- kontrgerilla tarzı Grupos Antiterroristas de Liberación (GAL-Antiterörist Kurtarma Örgütü) kuruldu. Adam kaçırma, bombalama, işkence ve cinayetlerle ETA'nın hızını kesen GAL'i ilk araştıran İspanyol ünlü savcı Baltasar Garzón oldu.
Kuruluşundan yaklaşık beş yıl gibi bir süre sonra GAL'in kimler tarafından kurulduğu, kuruluşunda arka ve ön planda kimlerin olduğu, hangi ödeneklerin kullanıldığı bir bir aydınlatıldı. Sonunda GAL'in kuruluşundan 15 yıl sonra, eski içişleri bakanı Jose Barrionuevo, kontrgerilla operasyonuna izin verdiği gerekçesiyle 10 yıl hapse mahkûm oldu.
Zaman içinde Bask bölgesi tüm ülkenin en zengin yerlerinden biri haline geldi, değil Baskça tüm yerel diller özgürce konuşuldu, bu dillerde eğitim verildi, özerk yerel yönetimler tamamen kendi politikalarını uygular oldular.
Hükümetler geldi gitti, İspanya defalarca yürüdü. ETA defalarca ateşkes ilan etti, sonra eyleme yine geçti. ETA'nın siyasi kanadı sayılan partiler açıldı, yasaklandı, üyeleri hapse girdi çıktı. Ama sosyal travmaların, nefretlerin, isyanların dorukta olduğu zaman bile susulmadı, her şey konuşuldu, yazıldı çizildi, savcılar olayların üzerine üzerine gittiler; ETA'nın, yok olmasa da eylemlerinin neredeyse yok olma noktasına gelmesini, devletin şeffaflığını da bu getirdi.
Onun için sessizlik içinde yürürken Türkiye'de gerçekten yaşanan sayısız şeye sessiz kalındığını da görmek gerek. İspanya asıl sınavını 1981'de, darbe yapılmaya çalışıldığı zaman dört gün içinde sokakları demokrasi isteğiyle dolduran kalabalıklar ve El País gibi büyük gazetelerin, "Darbenin değil Anayasamızın Yanındayız" manşetleriyle vermişti.
Bu arada terör deyince, 1993'te Kulp'ta ne olmuştu sahi, anımsayan var mı bu arada?(SÖ/EÜ)