Kardeşimi düşünüyorum. Kardeşim dediysem bakmayın, Vanlı alt komşumuzun küçük kızı işte. Bu sabah yine okul töreni. And içecek yani Türkiyeliliğinden ziyade 'Doğruluğuna ve Türklüğüne'.
İçimi bir endişe sarmıyor değil. Cuma törenlerinde, marş eşliğinde zorla bayrağa baktırılan bir neslin çocuklarıyız. Rahmi Kaya'nın postane memuru tarafından kapı dışarı edilmişliği var bu sınırlarda.
''Kardeşim Erzurum'da hastanede tedavi görürken, telefonla halini sormak için Patnos'ta postaneye gittim. Kürtçe konuştum diye postane görevlisi Kürtçe yasaktır diye telefonu kapattı. Kardeşimle telefonda konuşamadığım için Erzurum'a gitmek zorunda kaldım.'' diye anlatıyor Kaya trajikomik hikayesini, Günlük Gazetesi'ne.
'İnsan'ın denklerini devşirip hayata göçerken hümanizm denilen hamurla yoğrulduğunu ve sosunun da duyarlılık olduğunu düşünürüm hep. Sonrası bu duyarlılığı elde tutma, insan kalabilme mücadelesi.
Aklıma düşen 'Kardeşi neden Erzurum'daki hastanede tedavi görüyor?' sorusu belki de bu mücadelede az da olsa başardığımın kanıtı. Anadilini konuşabileceği, ağabeyinin hemen yanındaki topraklardaki doktorlar, sağlık ocakları, klinikler nerede diye bağırıp duruyor içimden minik cüceler..
Öte yandan da var 'kalmak' için muhtaç olduğumuz anti-tezler beliriyor birer birer. Bu sefer karşı takımın avukat minikleri ''Sen bugünün gözüyle yıllar öncesine burnunu sokma, herkes işine baksın. Görevi kutsaldır bir memurun'' diyor. Aniden sadece memurun değil bir 'vatandaş' olarak bizlerin de görevinin 'bir'lik'i korumak olduğunu hatırlıyorum; hele ki böyle önemli bir mevzuu dilde. Aklım başıma geliyor. Eh bir de Erzurum doğu'nun Paris'idir... Demek kardeş dadaş topraklarında, emin ellerde. ''Bugünün penceresinden geçmişi değerlendirme!'' demediler mi bize?!
Sonra durumun komikliğine takılıyorum. Demokraside çareler tükenmez. Rahmi Ağabey kalkmış Ağrı'nın Patnos'undan Erzurum'a gitmiş. Bahaneyle 'memleket' görmüş, daha ne diyorum. Ya daha uzak yerlerde olsaydı kardeşi? Misal yolları karlar kapatsaydı. Küçücük odalarda karların yolları kapattığı zamanlardayız zira. Bu da öğretilmiş pollyannacılık olsa gerek öyleyse.
Komedi filmleri bitiyor ancak. En sonunda hep, trajedi gerçeklik kontenjanından faydalanıyor ve üstün geliyor. Duyarlılık hamuru bir şekilde hakkı elinden alınanın yandaşı kılıyor seni. Haklar, eller, diller birleşiyor.
Rahmi Kaya'yı postaneden kovan memur için ayrı üzülüyorum. Barışa ve özgürlüğe dair neler kaçırdığını şöyle bir gözümde canlanıyor, hayıflanıyorum adına. Postane içindeki her bir telefondan yükselecek her biri ayrı lehçenin, her biri ayrı dilin oluşturacağı; dünyanın o en güzel ezgisini kaçırdığı için içim 'acıyor'.
Rahmi Kaya geliyor sonra gözümün önüne. Hasta kardeşiyle anadilinde konuşurken o anda bulunduğu 'topraktan' kovuluşu ve kardeşinin nasıl olduğunu öğrenmek için başka bir şehrin yoluna düşme zorunluluğu.
Şimşek çakıyor birden. Şu masumluk karinesi şimşeği; gündemden öğrendiğim son günlerde. Hukuk yok tamam ama yargı, ceza hepsi tam takır zira. Hangimiz masumuz Kara, senden başka?
Şükür ki en sonunda trajikler yine komikleşiyor. Hastanede uzaktan mı baktı Rahmi Kaya kardeşine yoksa Kürtçe fısıldadı mı kulağına 'Nasılsın?' sorularını bir kedi merakı ile şimdilik nokta(.).(EK/EÖ)