Eğer "işçi sınıfı bilinci" diye bir şey varsa, 50 gündür Ankara'da direnen 10 bin tekel işçisi -bu ülkede ve en azından şu anda- bu bilince herkesten daha önce ve daha fazla ulaşmış durumda.
Bankaya yatırılmış 41 biner liraları varken, herkesin kapağı atmak için dokuz takla attığı "devlet memurluğu"na üstelik de kıdem tazminatı ve yılda 22 gün ücretli izin hakkını da içerecek şekilde ve "direnişlerinin sonucu olarak" kazanmalarına karşın "biz işçiyiz, işçi kalacağız" deyip, bir de açlık grevine karar verebiliyorlarsa onlar kimsenin itiraz edemeyeceği biçimde hem fiziksel, hem de bilinç olarak "işçi sınıfı"dırlar ve onlara ancak "saygı" duyulabilir.
Bu gerçeklik, bu ülkede çok uzun bir süreden beri belki de "ilk"tir.
Bu gerçeklik, "1 Mayıs"larda Taksim'e çıkmak için yürümeye benzemez.
Bu gerçeklik, "ücret" ya da "özlük" hakları için yapılan yürüyüşlerden farklıdır.
Bu gerçeklik, kapitalizmin üzerinde dolaşan hayaletin, bir "hayalet"ten daha öte ulaşılacak bir "hayal et"me eylemidir.
Onların arasında şu anda, direnişin 50. gününde ve kolay kolay reddedilemeyecek öneriler, hem de "tikko para" bankaya yatmışken kimi tereddütleri olanlar olabilir. İkirciklenenler olabilir. Yorulanlar olabilir, çeşitli nedenlerle umudunu azaltanlar ya da hepten yitirenler olabilir. Onların bazıları, başlangıçtaki coşkularından uzaklaşmış olabilir.
Bunların hiçbiri yukarıda yaptığım saptamayı ve onlara "saygı duyulması" zorunluluğunu, ortadan kaldırmaz ve destek verilmesini önlemez.
Onlar şimdi "bizden buraya kadar" deseler de, bu ülkenin emek mücadelesi tarihinde, hem de kendi kendilerine asla silinmeyecek bir sayfa yazdıkları gerçeğini ortadan kaldırmaz.
O sayfa, olsa olsa bundan sonra atılacak adımın çıkış noktasını tarif edecektir.
O sayfa, olsa olsa bundan sonra aşılacak çıtanın duracağı en alt noktayı gösterecektir.
Çünkü cebinde 41 bin lirası olan ve bir yıllığına da olsa iş garantisi olan bir emekçi, gerçekten bu bilince sahip olmasa bu direnişi yapamaz.
İşte "kapitalizmin tepesinde dolaşan hayalet"in yarattığı korkunun nedeni de budur.
Başbakanın sinirlenmesinin ve işçilere ve onları destekleyenlere sert çıkmasının nedeni de bu korkudur.
İşverenlerin aslında başbakanınkine benzeyen bir korkuyu içlerinde yaşarken, görünürde "umursamaz", "farkında değilmiş gibi yapan" tavırlarının ardındaki korku ve kaygının nedeni de budur.
Sarısı, yeşili, pembesi, kırmızısıyla mevcut sendikaların verdikleri "isteksiz desteğin" ve "çekingen tutumların" ve "yaşadıkları tereddüdün" de nedeni budur.
Kendisine "sosyal demokrat" diyen ya da "özgürlük mücadelesi" veren partilerin, içlerindeki kimi gerçekten "bilinçli emekçileri ve emekçi dostları" hariç, bu konuya tüm güçleriyle ve olanaklarıyla bulaşmamalarının, uzaktan ve zevahiri kurtarma babındaki desteklerinin nedeni de budur.
Solun ve sosyalizmin değişik renklerinin adlarını taşıyan, parti, grup, fraksiyon, platformların desteklerinin oranını, içtenliğini, orada olup olmamalarını da belirleyen budur.
Sınıf olmak ve sınıf bilinciyle hareket eden birilerinin varlığı durduğu yer, yaptığı iş, hayal ettiği dünya ne olursa olsun herkes için çok önemlidir.
Tarihin şimdiye kadar dönen tekerleğinin motoru her zaman emekçiler olmuştur.
Sosyalizmi kuran da, bir tür diktatörlüğe dönüştüğü zaman mücadele eden ve sonunda yıkan da aynı işçiler olmuştur.
Adına ister "post modern", ister "küresel" diye ön ekler eklensin, "kapitalizmi" önce sallayacak, sonra da ortadan kaldıracak olanlar da yine ayni sınıf ve onun yanında yer alan emekçiler olacaktır.
Onun için TEKEL işçilerinin 50 günlük direnişi ve bunu tarihe nakşedecek "4 Şubat Dayanışma Grevi ve Genel Direnişi" bu ülke için çok önemlidir.
İşte onun için "tekel işçileri" bu ülkenin "turnusol kağıdı"dır.
Onlara, değdiklerine, yanlarında yörelerinde olanlarla, ona karşı olanlara bakarak dünyayı, bu ülkeyi ve kendinizi anlayabilirsiniz.
Bir de dip not:
Eğer bu direniş sürerse önümüzdeki günlerde olacaklara şaşırmayın.
İptal edilmek istenen "EMASYA protokolleri", Mili Güvenlik Siyaset Belgesi'nde artık yer almayacağı söylenen ve reddedilen "iç tehdit olasılıkları", mahkemelere verilen "darbe teşebbüsçüleri" birden "in" olup, bizzat "hüküm-et" diyenlerce savunulabilir ve yeniden gündeme getirilebilir. Çünkü bu direniş her şeyi kesmekte, dillerdeki ezberleri bozmaktadır.
Direnişin sürdüğü 50 günde, yalnızca bir kez "TEKEL işçilerinden" söz eden, onda da devlet işçileriyle, özel sektör işçileri arasında "ayrımcılık yapılamayacağını" savunarak Maliye Bakanı ve Başbakan'dan yana tavır alan, "darbecileri deşifre eden" gazetenin başyazarı bakalım ne yazacak ve bunları gündeme getirecek "hüküm-et" diyenlere ne söyleyecek, nasıl söyleyecek, bunu da çok merak ediyorum?
Demem o ki demokrasi, adalet, hukukun üstünlüğü, söz ve düşünce özgürlüğünün tüm kurallarıyla işlediği çağdaş bir toplum olmanın da "turnusol kağıdı"dır TEKEL işçileri. (MS/TK)