İşçiler 50. güne açlık greviyle girdi. Bu ülkeyi 7 yıldır yönetenler TEKEL işçisine rest üstüne rest çekiyor. Onları görmezden gelmeyi bir yana bırakalım, yok sayan iktidarın temsilcileri, başta başbakan olmak üzere meclis kürsüsünden topluma "tüyü bitmedik yetim" edebiyatıyla yalanlar söylerken, kazanılmış haklarını alıp, tüm yakınlarından uzakta Ankara sokaklarında direnen işçileri açlığa mahkum etmek istiyor.
Üstelik bu iktidar, güya "seçkinci" olmayan, "halkın içinden gelen" bir siyasi hareket olduğu iddiasında. CHP ise giderek milliyetçileştiği oranda, iktidar karşıtlarının oylarını toplama hevesinde. Deniz Baykal, hem halk düşmanı çetelerin avukatlığına savunuyor, hem de işçilerin yanında olmaktan dem vuruyor.
"Yandaş medya" direnişe sessiz
Demokrasi üzerindeki "vesayet" meselesi tartışıladursun, her gün darbe planlarını faş eden "yandaş medya" TEKEL direnişini kimi günler ya minnacık görüyor ya da hiç bahsetmeden geçebiliyor, sessiz kalıyor. Yaratılan iktidar/ordu mücadelesi/gerginliği arasında "el çabukluğu marifet" yöntemiyle hükümet işçinin cebindekini yarattığı yeni burjuvazinin ve çok uluslu şirketlerin çuvalına aktarmak isterken yakalanıyor, oyun bozuluyor.
Bu arada hem sivil yönetimin hem de ordunun ödünü patlatan bir gelişme yaşanıyor. Direnen TEKEL işçisinin yanında birden bire halk beliriveriyor, direniş ve dayanışma, devleti yöneten sivil - asker zümrenin, işbirlikçileri eski- yeni burjuvazinin fena halde canını sıkıyor. Kendiliğinden gelişen bu dayanışma, aslolanın sivil/askeri iktidara ve bunların yandaşlarına karşı emekçilerin yanında direnmek olduğunu gösteriyor.
Direniş ve dayanışma büyüyor
Çadırlar hemen hiç boş kalmıyor Ankara'da. Direnişe halktan büyük destek geliyor. Erdoğan, "TEKEL işçisi esnafı rahatsız ediyor" dediği anda, Sakarya Caddesi esnafı iktidarın bu oyununu hemen bozuyor. Önce lokantalarda işçiler için indirimler yapılıyor, lahmacun ve pide fırınları, işçiye para almadan hemen her öğün servis yapıyor.
Civardaki restoran ve barlarda çalışan işçiler, "İki elin nesi var, TEKEL'in sesi var! Direnişiniz onurumuzdur. Sakarya bar emekçileri" yazılı pankartlar asıp işçiyi selamlıyor.
Çeşitli yemek fabrikaları, sulu yemek tezgahlarını kurup direniş alanındakilere sıcak yemek dağıtıyor.
Sebze meyve ve balık hali esnafı her gün çadırlar ısınabilsin diye boşalan tahta kasalarını yolluyor. Sobalarda işte bu odunlar yanıyor.
Sadece esnaf değil, çeşitli üniversitelerin hocaları, öğrencilerini de alıp her gün çadırları ziyaret ederek destek veriyor. Yine üniversite öğretim üyeleri, ellerindeki en değerli şeyi, "bilgi"yi işçilerle paylaşıyor; profesörler çeşitli çadırlarda "işçi hakları, "sendikal mücadele", "yeni dünya düzeni" başlıklı seminerler düzenliyor. Yüzlerce işçi hocaları dinliyor, sorular soruyor, öğreniyor, paylaşıyor. Bazı amatör müzik grupları her akşam çadırlarda türküler çalıp söylüyor.
Belediyenin temizlik işçileri bu alanı her gün tertemiz yapmak için büyük çaba harcıyor. Ankara halkı bilhassa mesai saati sonrası ve hafta sonlarında işçileri ziyaret ediyor, kermes çadırları kurup iki aydır sokaklarda yaşayan işçilerin kılık kıyafet ihtiyacını tek kuruş para almadan karşılıyor. Türkiye'nin hemen her yerinden insanlar büyüklü küçüklü gruplar halinde direnişe katılanların yanında olmak üzere Ankara'ya geliyor.
İşçiden esnafa teşekkür
Bazen davul zurna çalıyor, işçiler destekçileriyle birlikte halaya duruyor. Halay dayanışma demek, birlik demek, omuz omuza mücadele demek. Ama daha davulun ilk tokmağı ile akıllarına Batman'daki hasta kızını kaybeden işçi Hüseyin Aslan geliyor, yanına gelip özür diliyorlar. Sonra halayı "matem çadırı"ndan en uzak noktaya taşıyor işçiler. Burada herkes birbirinin acısını yüreğinde yaşıyor ve asla unutmuyor. TEKEL işçisi de esnafa teşekkür etmek için dövizler hazırlayıp sokaklara asıyor. TEKEL işçisi aslında yarınların selameti için başka bir dünya kurmaya çalışıyor.
Şu Kevin Costner meselesi!
Türkiye, yıllardır kısır tartışmalar arasında unutturulan hak mücadelesini böylece bir kez daha hatırlıyor. İşçi sınıfı 12 Eylül sonrası ortaya çıkan ve AKP döneminde tavan yapan özelleştirme politikalarının çarpıklığını siyasi iktidarın yüzüne vuruyor. Başbakan bir yandan EMASYA protokolünü kaldırmaktan söz ederken, işçiye "gelirsem dağıtırım oraları!" diye tehditler savuruyor. Halkın TEKEL işçisinin yanında sergilediği birliktelik, meclis kürsüsünden bir ay sonra polis zoru ile direnişe son vereceğini söyleyenlerin kabusu olmaya devam ediyor.
Hükümet ise bugünlerde işçi direnişine bakıp, çok sevdikleri Amerikalı aktör-yönetmen Kevin Costner'ın çektiği ve "beyaz Amerikalı"nın Kızılderililere yaptığı zulmü anlatan"Kurtlarla Dans" adlı filmi hatırlıyor. (MU/TK)