Türkiye Devrimci Hareketi 12 Eylül darbesini dirençle karşılayamayınca, önce yaşanılan yenilmiş ruh hali, ardından Sovyetler Birliği öncülüğündeki Sosyalist Sistemin çöküşü, saflarda erime ve dağılmayla sonuçlanan bir sürece yol açmıştı. Bilinen, tekrarlanıp durulan şeyler işte, biliyorsunuz. Yurtdışındaki devrimciler de memleketteki havadan kaçınılmaz olarak etkilenip dağılışa uğradılar. Bu elbette dayanışma eylemlerini de sekteye uğratıyor, zayıfladıkça zayıflıyorduk. İşte o, yüreğimizdeki "örgütlü olmanın dayanılmaz hafifliği"ni de o "bir ıslıkla" toplanıverdiğimiz günleri de o zamanlarda arkamızda bırakmıştık.
Hrant Dink’in katli
Hrant Dink’in katli öyle bir dönemdeydi. İlk teneffüs müydü öğle yemeği arası mıydı hatırlamıyorum, Hrant’ın katledildiği haberini okudum. Yine öfke ve isyan halleri… Önce, (henüz bir sosyal medya hesabım yok) bir arkadaşın derlediği 20-30 kişilik, Türkçe anadili öğretmenlerinin bir mail grubu vardı, oraya yazdım: "Bu cinayet, devletin açık davetiyle işlenmiştir!" Birkaç gün öncesinin gerilimlerinden haberdardık zaten. Okul müdürüne durumu anlatıp öğleden sonra çalışmayacağımı, izinli sayılmamı istedim.
…de ne yapmalıydı?.. Yalnız!.. Sergel Meydanı bizim Taksim’imizdir, oraya gideceğim bir defa o kesin! Bir taraftan da İstanbul’da olan biteni takip etmeye çalışıyorum. İnsanlar "Hepimiz Hrantız! Hepimiz Ermeniyiz!" sloganlarıyla her yönden Şişli’ye akıyorlar. Orada ya da burada fark etmez, ben o insanların arasında olmalıydım! Sloganımı ve eylemimi bulmuştum. Arkadaşıma telefon ettim, ben Sergel’de olacağım işten sonra sen de oraya gel istersen. Eve gittim, bir döviz hazırladım: "JAG ÄR EN HRANT DINK JAG ÄR EN ARMENIER"(Ben Bir Hrant Dink’im Ben Bir Ermeniyim!) Ancak kendi adıma konuşabilirdim, tektim çünkü. O sırada arkadaşım aradı, Türk Federasyonu da orada olacakmış bir tepki eylemi için. O ara AKP’li bir başkanı var Federasyon’un, şaşırdım. Sonra anladığım kadarıyla, yönetimden bir iki kişinin inisiyatifiyle kotarılmış olay.
Gittiğimde oldukça güzel bir organizasyonla karşılaştım. Çiçeklerle donatılmış Hrant’ın bir portresi ve Kuzey’in erkenden çöküveren karanlığında ışıl ışıl mumlar!.. ve duyup, yetişip de gelebilen insanlar. Dövizimi bir yafta gibi boynuma asıp önce meydana sonra safa girdim.
Karlı, soğuk mu soğuk bir günüydü Stockholm’ün.
Ve gerçekten "hava kurşun gibi ağır"dı!
2015 - Soykırımın 100. Yılı
Ermeni Soykırımı’nın (buna artık Süryani ve Pontus Rum Soykırımları da ekleniyor) 100. Yılı gelmişti. Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Stockholm’de de bir anma mitingi yapılacağını biliyordum. En çok istediğim şey aslında oraya bir grup etnik Türkün dayanışma, sempati bildirme amaçlı gidip bir duygudaşlık göstermesiydi. Bunu gerçekten çok önemsiyor ve çok istiyordum. Soykırıma uğratılmış, öz yurdunda neredeyse tüketilmiş bir öz halkın, acısını anarken biz Türklerin -bir avuç da olsak- orada, o an onların yanına olmamızın onlara iyi geleceğini düşünüyordum, bize de hatta. Yine o "darlanmalar"!.. Yine o siyaseten yalnızlık halleri ve yine bir dayanışma üretmeliyim duygusu.
Bu kez vaktim de ucu ucunaydı. Eve uğramadan doğru mitingin olacağı Sergel Meydanı’na gittim. ‘’Eylem’’ yine kafamda tasarlanmış, hazır durumdaydı. Meydandaki kalabalığı gördüm, çoktu! Hemen meydanın yanındaki Akademi Kitabevi’ne girdim, bir karton ve kalın bir keçe kalem alıp daha kitabevinin içindeyken yere çöküp dövizimi hazırladım. Ardından da ödememi yapıp çıktım. Arkalı önlü ve Türkçe İsveççe "KARDEŞİM ÜZGÜNÜM BENİ AFFET!" yazmıştım dövize. Bir de etnisitemi belirtmek için köşelere Ayyıldızlar çizmiştim. Hızla ilerleyip kalabalığa ulaştım ve dövizi iki elimle yukarıya kaldırdım. Yavaş adımlarla kalabalığı yararak içerilere doğru ilerliyorum ve aynı zamanda okunmayı kolaylaştırmak için de yavaş devinimlerle sağa sola dönüyorum.
Bana nasıl davranılacağını da bilmiyorum tabi bu arada, onca kalabalığın içinde. Birileri çıkar da senin ne işin var burada der mi?.. Biri bir fiziki bir müdahalede bulunur mu?.. Öyle bir tedirginlik yaşadım işte. Önce omzuma dostça dokunanlar, bir gülücükle selamlayanlar oldu; miting devam ediyordu. Miting sonlandığında çok insan geldi yanıma; memnuniyet bildirenler, nasıl cesaret ettiniz diyenler, özellikle kadınların sıcak, dost sarılmaları... En etkilendiğim an herhalde, "geç kalmış" (sonradan Süryani olduğunu öğrendiğim) bir kadının dört beş metreden neredeyse koşarcasına gelip boynuma sımsıkı sarılmasıydı. Yani beni affetti! Çok sevindim, çok duygulandım. Aslında öyle hazırlar ki bu insanlar acılarını (burada sözcük bulmakta zorlanıyorum) köreltmeye (diyeyim). Anladım ki Ermenilerin, Süryanilerin bizden istedikleri bir şey var: Yaptığını lütfen kabul et ve bana sarıl!
Çok ama çok insan birlikte fotoğraf çekilmek istedi, Süryani/Asuri televizyonu röportaj yapabilir miyiz diye sordu. Oradaki küçücük dayanışma eylemimin sosyal medya hesapları üzerinden on binlerce, evet on binlerce kişiye ulaştığını gördüm, biliyorum.
Bitti!.. O kadar!..
"Darlanmaların" en güzel yanı nedir biliyor musunuz?..
Çıktığınızda alabildiğiniz o derin, o huzurlu nefes!
Ve yine o karınca yüreğinizdeki kararınca mutluluğunuz.
Gelecek yazı: TEK OLMANIN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI - II