Her zaman gazete aldığım mahalle bakkalının raflarının abuk bir yerinde göz ucuyla bir dergi gördüm. Pek de aldırmadım.Gazetelerimi alıp çıktım bakkaldan.
Ertesi gün aynı dergiyi aynı yerde görünce şeytan dürttü ve ucundan karıştırdım. Aşina yazı ve çiziler, "alırsam bir şey kaybetmem" duygusunu yaşattı. Gazete bütçesine bir beş kağıt daha ekleyip aldım ve çıktım
Yaklaşık otuzlu yaşlardan ellili yaşlara doğru evrilen, hepsi gözlüklü, saçlı-sakalsız ve bıyıksızdan saçlı-sakallı ve bıyıklıya dönüşen çok sayıda met üst'e eşlik eden arka kapak yazısı, bu met üst'leri, "yazar, çizer, şair, ressam, denemeci, hikayeci, senarist, editör, büdütör, vantrilok, son ütücü, nalbur" diye tanımlıyor ve hatta "dışarıda birkaç met üst daha kaldı..." diye marifetlerin daha da fazla olduğunu muştuluyordu.
"Bu ne tevazu! kardeşim" demedim, kendimi tuttum ve sayfaları çevirmeye başladım. Daha kapak sayfasının arkasında, Erzincan'ın bir unutulmuş dağ köyündeki "resimli kipat" okumaya hevesli beş yaşındaki çocuğun öyküsü çakıverdi şamarını enseme.
Derginin son yazısını ve çizisini gördükten sonra da o çocuk iyi ki çok içlenmiş arkadaşının ve öğretmeninin yaptıklarına da, iyi ki İstanbul'a kaçma ve kendi kitabını kendi yapma planları yapmış dedim kendime.
Direklerarası'nın ve eski Galata Köprüsünün laikliğin sevimli hali olduğunu anlatan öyküden memleket meseleleri meseline, Ape Musa'nın pilavcılarına dek neler hakkında yazmamış ki met üst.
Derin meselelere de kafa yormuş: Örneğin; aşk. "dar vakitte buluşarak/ elbiseleri çıkarmadan daha/ kirli hoyrat üstünkörü/ ağlamaklı sevişmek.. ayazda" dizelerini okuyunca, neden bu adam tüm işini gücünü bırakıp şiir yazıp satmıyor diyesim geliyor.
İşte aşkın bir başka tanımı daha: "inen çıkan mor kafes/ eski bir ameliyat yeri/yalnızlığa karşı süzme bal/ ve geceleri il yapan ölçeksiz harita"
Kendi gerçekliğinden canı acıyor met üst'ün. Kaçıveriyor, şakanın ve bir cin fikrin ana kucağına: "henüz çocukken daha/ banyo sonrası şımarıp/ dayak yiyerek anneden/mışıl mışıl uyumak gibi/ gözü yaşlı ama mutlu" oluyor öyle yaptığında da...
Yalnızca "cuç ve seza" yazısını okumak için bile bulup alın bu dergiyi. Bir "kipat" bir çocuğu nasıl sarsarak değiştirir, dönüştürür ve ruhuna bedenine işlermiş görün! Babalar ve Oğullar'ın bir başka sayfasını çevirin hem de...
"bir evin hikayesi"ni okuyun. Kiracı iseniz ayrı bir tat alacaksınız. Evimizin "altıncı ve son ve çok mutlu kiracılarmışıyız" deyip yudumlayacaksınız içkinizi bardağınıza ay dolarken.
Nice ustayı da anmış olacaksınız; Behcet Necatigil'den Attila İlhan'a, Akif'le Neyzen'den Dağlarca ile Cemal Süreya'ya, Can Yücel'den Aziz Nesin'e dek...
"bir şairin hakiki hikayesi" ne kadar çok şey anlatıyor yirmisekiz dizede:
"ben daha çok uluorta sereserpe yaşadım/yazmasam değil sevmesem çıldıracaktım/bu yüzden edepsizce görgüsüzce sevdim/sandım tenha yerlerde süzülür nobran dram/haber değerim olmaz/daha sessiz akarım hayat oluklarından/aşkınızdan ne kaldıysa ben o'yum"
Geri kalan yirmibir dize mi? Onu da siz arayın bulun derim. Haydi iki dize daha size.
"nezih bir hikaye ilginç bir vaka oldum/ bilmiyorum geride nasıl bir ömür kaldım" diye soruyor met üst. Bana göre; çok yönlü ve dolu dolu.daha ne olsun? (AE/BA)
* Tek kişilik dev dergi - met üst - kafası estiğinde çıkar, 2012/01 Haziran-Ağustos, üç ayda bir yayınlanır. Getto basın Yayın Ltd. Ş.ti