Philippe Halsman'ın 1948'de çektiği Dali Atomicus çalışmasının değişik safhaları. Halsman manşetteki versiyonu kullanmış. |
“Fotoğraf tarih olayıdır. Tarihi zaptediyorsun. Bir makineyle tarihi durduruyorsun. Biz tarihçiyiz, aslında tarih yazıyoruz” demişti Ara Güler. Yolda kendime hatırlatıyorum bunu. Yolum İstanbul Modern’e çıkıyor, Magnum - Kontakt Baskılar sergisine...
İki çift lafım olsun istiyorum. Sonuçta Henri Cartier-Bresson, Robert Capa, Elliott Erwitt, Eve Arnold, Josef Koudelka, René Burri gibi fotoğrafçıların karşısına çıkacağım. Biliyorum, ifadede bir terslik var; aslında onların eserlerini göreceğim ama “bir makineyle tarihi durduran insanlar” bunlar; heyecanlıyım... Nitekim, erken kullandım işte Ara Güler’in sözünü. Neyse...
İstanbul Modern Fotoğraf Bölümü Yöneticisi Sena Çakırkaya’yla sergi alanında buluştuğumuzda Koudelka’nın imzasını taşıyan, Çekoslovakya işgalinde çekilmiş ünlü saat fotoğrafına takılıp kalmış, konuşmanın yersiz olduğunu düşünüyordum zaten. Sergi o kadar amacına uygun biçimde hazırlanmış ki söylenecek her şeyi anlatıyor. Çakırkaya doğal olarak durumun farkında; o farkında da ben ne alemdeyim acaba? 1944 Normandiya Çıkarması’nda ABD birliklerinin Omaha kumsalına çıkışıyla 1989’da Tiananmen Meydanı’nda tanklara karşı tek başına durup yerini terk etmeyen yalnız protestocunun arasındaki bir zaman diliminde kalmış, Doktor Who olsaydım diye düşünüyorum. Çocukluktan beri böyle, bir şeyden etkilenince gerçekle bağım azalıyor.
Çakırkaya zamanda ve mekanda yerime oturtuyor beni. Anlatıyor. Yardıma gelmiş Doktor Who gibi. Kontakt baskıyı anlatıyor, fotoğrafçının çektiği bir dizi fotoğraf içinden seçim yapma sürecinden söz ediyor...
Kontakt baskıda bir veya birden fazla görüntünün negatifi aynı boyutlarda tek bir fotoğraf kağıdına pozlanıyor. Hiç müdahalede bulunulmamış bir dizi benzer fotoğrafı aynı anda görebiliyorsunuz. İçlerinden birini seçiyor fotoğrafçı, ki kamuoyu o seçilmiş olanla karşılaşıyor zaten. Seçilmiş olanın öncesi ve sonrası fotoğrafçının mahreminde kalıyor. Yıllar sonra böyle bir sergide görebiliyoruz onları. Fotoğrafçıların buna izin vermesi ne güzel, diye düşünürken ben, Çakırkaya düşüncemi okumuş gibi açıklıyor. Doktor Who?!
“Magnum’un eski direktörlerinden Lorenzo Provetta’dan çıkıyor bu fikir. On sene boyunca sanatçıları ikna etmeye çalışıyor. Kimse fotoğrafları göstermek istemiyor en başta. Bir yandan arşivsel değeri çok yüksek ve böyle bir serginin dışında da kalmak istemiyorlar...
“Tabii çok kişisel bir malzeme kontakt baskı. Fotoğrafçının hem özeleştiri yapmak için kullandığı hem de seçim yapmak için editörle beraber baktığı, onun üzerinden kadraj aldığı, işaretlediği...
“Hatta bazılarında fotoğrafçının yazdığı notlar bile var, nerelerde basıldığı, hangi editörlere gittiği, editöre nasıl basılacağına dair düştüğü notlar, vs...
“Sergilediğimiz Miles Davis’in fotoğrafında sanatçı onunla çıkan diğer müzisyenlerin de ismini yazmış mesela.”
Sergi mekanı
Sergi alanı son derece akıllıca kullanılmış. Yaklaşık 80 yıllık bir dönemden 60 kontakt baskı ve bir video olmak üzere fotoğraflarla beraber toplam 133 çalışma bulunuyor sergide. Her birini anlatmak için 250 kelime gerekse okunmaya ayrılacak zaman zarfında sergiye gidilir gelinir neredeyse. O halde serginin ruhuna uygun biçimde editoryal bir seçimle Sena Çakırkaya’nın verdiği bilgiler üzerinden birkaçına değinmekle yetinelim...
Siyasetin mutfağı
Dönemin SSCB lideri Kruşçev’le ABD Başkanı Nixon’ın birlikte görüldüğü 1959 tarihli Mutfak Tartışması adlı fotoğrafı ister istemez anmak lazım. Elliott Erwitt’in fotoğrafı aslında Sovyetler Birliği’ndeki bir mutfak fuarında çekilmiş. Gördüğümüz karede Nixon’ın parmağı Kruşçev’e yönelmiş, bir konuyu vurguluyor muhtemelen. Ve muhtemelen “Süzme peynirin üstüne ketçap koyuyorum harika oluyor. Siz de deneyin” tadında konuşuyor.
Ancak sonradan gördüğü bu fotoğraftaki parmağını beğeniyor belli ki, seçim kampanyasında Sovyetler’e kafa tuttuğunun simgesi olarak kamuoyuna sunuyor. O kareye sıkışan tarih başka bir zamanda farklı bir gerçeklik kazanıyor.
Kontaktın tümü için fotoğrafa tıklayın.
Gerçeklik, çünkü fotoğrafı gören ABD’liler için verili olan neyse gerçek o. Ama başka gerçekler de var tabii; o seçimde Nixon’ı seçmiyor ABD’liler.
Sergide Soğuk Savaş döneminin simge fotoğraflarından biri haline gelen bu çalışmanın devam pozlarını da görmek mümkün. Kiminde Kruşçev’in hareketleri kiminde karşılıklı kahkahalar var.
Sena Çakırkaya bu fotoğrafla ilgili olarak iki önemli bilgi daha verdi. Birincisi, fotoğrafı kontakt baskıdan seçen kişi Nixon’ın kendisi. İkincisi, iki liderin konuşmasının konusunun “lahana çorbası mı, et mi” olduğu söyleniyor.
Bu ikinci bilgi benim ketçaplı peynir tahminimi boşa çıkarıyor. Ama Nixon’ın süzme peyniri böyle yediğini yazan çeşitli kaynaklardaki bilgiler hala mevcudiyetini koruyor. Takdir okuyucunun artık...
Saat kaydı
Gelelim Koudelka’nın imzasını taşıyan ünlü saat fotoğrafına... O sıralar Prag’da yaşayan Koudelka henüz profesyonel bir fotoğrafçı değil. Prag işgali başladığında bir profesyonel olarak çekmiyor bu fotoğrafı; olaylar başlamadan önce saati kaydetmek için alıyor kamerasını eline.
“21 Ağustos 1968 gecesi kız arkadaşım arayıp Rus birliklerinin Prag’a giriyor olduğunu söyledi. Saat gece üç veya dörttü. Kalktım, biri 25 mm, öteki 35 mm objektifli iki Exakta’mı aldım, dışarı çıktım ve fotoğraf çekmeye başladım. Kontakt baskılarda sadece el yazısı numaralar bulunuyor olmasının nedeni bu. Şeritlerin doğru kronolojik sırada olup olmadıklarına emin değilim, çünkü bir yıl sonra, 1969’da New York’ta bir araya getirildiler...”
Daha sonra o sırada çektiği fotoğrafları bir kadına veriyor. O da Magnum’a gönderiyor ve Magnum da “PF/ Prag Fotoğrafçısı” imzasıyla yayınlıyor. Koudelka tesadüfen görüyor yayımlanmış fotoğrafı ve Magnum’la iletişime geçiyor. Sonrası Koudelka efsanesi...
B kutusundan dünyaya
Thomas Hoepker’in 9/11 adlı çalışması ise 11 Eylül 2001 sabahı çekilmiş. Saldırının şaşkınlığı içinde olay yerine ulaşmaya çalışan Hoepker arabasıyla yolda giderken East River’da birkaç genci gördüğünde refleksle basıyor deklanşöre, üzerinde durmadan yola devam ediyor.
İşi bitip döndüğünde olay yerinde çekilen diğerleriyle birlikte görüyor bu fotoğrafı ve pek de önemsemeden ilk tercihlerden ayrılanların koyulduğu “B kutusuna” atıyor. Üç sene sonra kişisel bir sergi için çalışırken küratör B kutusuna da bakmak istiyor.
Sonuçta, İkiz Kuleler’den dumanların yükseldiği fonda nehir kıyısında rahatça oturmuş konuşan gençlerin görüldüğü fotoğraf sergilendiğinde olay yaratıyor. Basında “dejenere gençlik” “dünya yıkılıyor, onlar eğlencenin peşinde” naraları atılıyor. Sonrasında fotoğraftaki gençlerden birisi “eğlenmiyorduk, rahat da değildik, sadece şok içindeydik” anlamında açıklama yapıyor.
Tek karenin gücü!
Magnum - Kontakt Baskılar sergisindeki fotoğraflar tam da bunu anlatıyor işte. (YY)