Tüm gezegende sevinçle karşılanan teknolojik gelişmeler sayesinde insanlık fiziksel gücünü daha az kullanır oldu. Mevzubahis durum, vakitlerinin büyükçe bir kısmını ev işi yaparak geçiren, ataerkil geleneklere uygun olarak kendilerine ev kadını rolü biçilenler için de geçerli.
Hayatları boyunca süpürme, toz alma, ortalığı toplama, çamaşır yıkama, asma ve ütüleme gibi faaliyetlerin yanında yemek pişirmeye ve bulaşığa da geniş vakit ayıran kadınlar artık en azından mutfakta rahata ermiş diyebilir miyiz?
Özellikle dibi tutmuş tavaların temizliğinin ne kadar zahmetli olduğu herkesçe malum. Fakat uzun zamandır tüm dünyayı saran teflon kaplı mutfak eşyası furyasının konforuna yaslanmak hijyen kurallarına ne kadar uygun, güvenilir ve sağlıklı?
The Devil We Know (Malum Şeytan) adlı çarpıcı belgesel genel anlamda kimyasal zehirlenmeye doğru yuvarlanmakta olan yeryüzüne mutfaktan yola çıkarak bakıyor. Ödüllü kadın yönetmen, senaryo yazarı ve yapımcı Stephanie Soechtig uzun yıllardan beri bilinmesine rağmen inkâr edilmeye çalışılan, kaçamak çarelerle üstü örtülmeye girişilmiş ve faturası gerektiği ölçüde ödenmemekte olan teflon maddesindeki zehri teşhir ediyor. Dünya prömiyerinin yapıldığı Sundance Film Festivali’nden itibaren ABD'nin birçok saygın etkinliğinde seyirciyi aydınlatmayı sürdüren kesinlikle ikna edici eser İspanya ve İsveç gibi Avrupa ülkelerinde televizyonda gösterime girmiş. 88 dakikalık dehşet verici belgeselin Boulder ve Vancouver Festivallerinde ödüllerle taçlandırılmış başarısını ve içeriğini görmezden gelmek zor.
Trump ve benzer iktidarların bilimi yok sayıp kendi çıkarları doğrultusunda saygın kurumları tasfiyeye giriştiği günümüzde, şahsen bilinçlenip harekete geçmenin vakti geldi de geçiyor...
Önce sağlık!
Genellikle televizyonda izlemeye alıştığımız geleneksel araştırmacı/gazetecilik ekolüne uygun bir filmle karşı karşıyayız. Rahatsız edici konusunu belgelerle kanıtlayan, arşiv görüntülerinden layıkıyla faydalanmış, istatistiklerle zenginleştirilmiş ve uzun yıllara dayanan kronolojik çalışmanın ürünü belgesel, iktidar sahiplerinin yüzsüzlüğünü bir kez daha afişe ediyor.
İnsan sağlığının ön planda tutulduğunu iddia edip büyük çaplı kimya sanayisi, çevresel denetleme kurumları ve hükümetler arasındaki gizli anlaşmalarla buna bağlı iktisadi kazançlar doğrultusunda, gezegenin en başta kanser olmak üzere birçok hastalığa sebep olan unsurla ister istemez kuşatıldığına bir kez daha ikna oluyoruz.
DuPont markasına ait fabrikanın ilk kurulduğu Batı Virginia eyaletinden tüm ABD'ye, oradan da yeryüzünün mutfaklarına yayılmış teflon maddesinin ulaştığı zarar seviyesini kestirmek fazlasıyla zor. Ne de olsa insan sağlığını tehdit eden sözkonusu madde nehirlere karışıp suyu zehirlediği gibi aynı zamanda Patagonia marka ürünlerin su geçirmez olmasını sağlarken bedenimizle direkt temasa giriyor, mikrodalga fırınlara attığımız patlamış mısır torbalarında yer alıyor, koltuklarımızın yanmaz olması için püskürtülen spreyler sayesinde salonlarımızda veya çocuk odalarında rağbet görebiliyor. Ya kullanımı bence zaten zor olan diş iplerine ne demeli?
Filmde ipliği pazara çıkarılan şirketler arasında 3M gibi dünya devlerinden biri daha var, fakat tahmin edilebileceği gibi ne esas sorumlu DuPont, ne de filme konu olan maddeyi şu anda üretmekte olan Chemours şirketlerinin temsilcileri belgeselcilerle görüşmeye cesaret etmiş.
Malum Şeytan
Oysa dünya çapında nedense saygın bir pozisyona sahip DuPont markasına ait fabrikada, kimyasalla yakın temasta çalışan kadınların doğurduğu çocukların özürlü olmasından, çevrede çiftçilikle iştigal edenlerin hayvanlarının hızla ölmesine, fabrikadan çok uzakta olsalar da su kaynaklarına karışmış zehirli madde yüzünden suyu hiçbir şekilde kullanamaz hale gelmiş binlerce insandan bahsediyoruz.
Ne de olsa ABD'de 80 bin adet kimyasalın kullanımına resmen izin verilmiş olmasına rağmen pek azı güvenilirlik açısından teste tabi tutulmuş vaziyette. Ülkede doğan çocukların kanında, 180 tanesi insanlarda ve hayvanlarda kansere yol açtığı bilinen 200 kimyasal maddenin varlığından bahsediliyor.
Yılda 9 milyon ölüm vakasından, su, hava ve toprak kirliliği sorumlu sayılıyor. Teflon'un yapımında kullanılan PFOA maddesi şu anda ABD halkının yüzde 99'unun kanında bulunuyor. Memlekette içme suyuna toksik kimyasalların karıştığı tespit edilmiş vatandaş sayısı 110 milyon insan.
Yapılan araştırmalara göre iki ile beş dakika arasındaki sürede ocağın üzerinde ısınan teflon tavadan zehirli partiküller ve gazlar yayılmaya başlıyor.
1961 yılından beri bir şekilde bilinen bu gerçeğe rağmen mevzubahis şirket PFOA maddesini kullanmaya 2013'e kadar devam etmiş; zararı kanıtlandığından yerine fazlasıyla benzer başka bir maddeyi halen kullanıyor.
Batı Virginia'daki Parkersburg kasabasının sakinlerinin yıllar süren çetrefilli mücadelesine rağmen kendilerine ödenen tazminatın DuPont gibi bir dünya markasının yıllık cirosunun yanında fazla bir şey ifade etmediğini de belirtmek lazım. Danışıklı dövüş olarak algılanabilecek sanayici/denetleyici kurum/hükümet üçgeninde Çevresel Koruma Ajansı EPA'nın da felaketteki rolünün altını çizmek şart.
Benzer dinamiklerle dolup taşan dünyada mevzuyla ilgili araştırmalar ne yazık ki kısıtlı olmayı sürdürüyor, fakat insanlığın sağlık açısından nelere gebe olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek.
Plastik şişede içme suyu mu dediniz?
DuPont adının geçtiği bir diğer belgesel olan What Lies Upstream (Membada Neler Oluyor?) ise ABD'nin genel içme suyu problemine daha geniş bir kapsamda bakarak eğiliyor. Ülkenin birçok festivali dışında Kanada'nın Hot Docs festivaline de katılmış, yönetmeni Cullen Hoback'a mansiyon kazandırmış film şebekeden akan suyun kimyasallarla nasıl hoyratça kirletildiğinin altını çizmekle kalmıyor, plastik şişelerde satılan suyun steril olup olmadığını da sorguluyor.
Musluklarımızdan akan suyu içmeyi unutanlarımızın yüzdesi yüksek, fakat Hoback'ın dediğine göre yalnız onun değil, şişelerle satın aldığımız suyun bile pek denetlenmediği acı bir gerçek.
Boy boy şişenin kavurucu güneşte bekletilip su içilirken plastik tadının resmen hissedildiği, kullandıktan sonra küçük pet şişesini kıvırarak patlatma ve ortalığa terk etme jestinin prim yaptığı bir diyardan Hoback'a ve ayrıca Soechtig'e selam, sevgi ve saygılar… (HT/HK)