Fethiye'de 2007'de yaşanan ''toplu tecavüz'' hakkında açılan davanın sanıkları kadınların verdiği mücadele sayesinde 2011'de mahkeme önüne çıkarıldı.
İzmir Barosu ve yanısıra Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuk Komisyonu (TÜBAKKOM) davaya kadının yanında müdahil olmak için dilekçe verdi.
TÜBAKKOM'un dilekçesi ve müdahale talebi de, Türkiye Barolar Birliği'nin web sitesinde ve faaliyet programında yayımlandı.Yanı sıra davanın Muğla ilinin Fethiye ilçesinde görülmesi nedeni ile Muğla Barosu'nun da davaya müdahil olması, Muğla Barosu'na üye kadın avukatlar tarafından talep edilmiş olmasına rağmen bu talep reddedildi.
TÜBAKKOM ve İzmir Barosu davaya müdahil olurken, Muğla Barosu'nun davaya müdahil olmaya gönülsüz olmasının nedeni ise davanın ilk duruşmasında anlaşıldı. Zira Muğla Baro Başkanı Mustafa İlker Gürkan, tecavüz sanıklarının avukatı olarak, vekalet sözleşmesi ile davada çoktan yerini almıştı bile.
Baroyu temsil görevi olan bir Baro Başkanı'nın, özellikle böylesine kamuoyuna malolmuş bir davada, tecavüz sanıklarının savunmanlığını üstlenmesi bildiğim kadarı ile bir ilk.
Bu nedenle de, bugüne kadar hiçbir tecavüz sanığının avukatı örgütlü bir protesto ile karşılaşmamışken, Mustafa İlker Gürkan bir çok platformda kadınlar ve kadın örgütleri tarafından protesto edildi ve Muğla Baro Başkanlığı'ndan istifa etmesi talep edildi.
Son olarak, 16 Nisan 2012'de "Deniz Gezmiş'in arkadaşı" kontenjanından konuşmacı olduğu, İzmir Tüyap Fuarı'nda, İzmir Kadın Platformu tarafından protesto edildi.
Bu protesto üzerine, Türkiye Barolar Birliği alelacele bir basın açıklaması yaptı. Birlik, Mustafa İlker Gürkan'ın "demokrat, özgürlükçü, entelektüel ve sevecen" kişiliğine vurgu yaparak, kadınlar ve kadın örgütlerini kınadı ve binlerce kadın üyesi olan bir örgüt olarak hiçbir üyesine sormadan, Mustafa İlker Gürkan'ın yanında olduğunu deklare etti.
Türkiye Barolar Birliği, 18 Nisan 2012 tarihli basın açıklaması ile Muğla Barosu'nun "sevecen" Başkanı Mustafa İlker Gürkan'ı himayesine alarak, acaba yüzbinlerce tecavüz mağduru kadın ve çocuğu, yanı sıra genelde yetişebildikleri tecavüz davalarını , özelde ise "Fethiye Davası"nı takip eden kadınları ve kadın örgütlerini ve giderek kadınların insan haklarını dışladığının farkında mı? Hiç sanmıyorum.
Birlik Başkanı Vedat Ahsen Coşar en az Mustafa İlker Gürkan kadar "entelektüel" olduğunu, açıklamada Charles Dickens'a ve insanlık tarihine yaptığı göndermeler ile sezinlettiriyor, nedense Gürkan'ı, çok bilindik bir argümanla mazur göstermeye çalışıyor: "Savunma Hakkı Kutsaldır!"
Baylar, insan haklarını siz icat etmediniz. Tabii ki, herkesin savunma hakkı olduğu ve savunma hakkı "kutsal" olduğu için, Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre müdafii seçebilecek durumda olmayan herkese, tecavüzcüler dahil, barolar müdafii atıyor.
Herkesin savunma hakkı olduğu içindir ki, Avukatlık Kanunu uyarınca, baro başkanı işi iki avukat tarafından reddedilen kişiye avukat atanıyor. Ve atanan avukat atandığı işe, tecavüz "işi" dahi olsa, bakmak zorunda. Yani tecavüzcü dahi olsa kimse savunma hakkından yoksun değil, bu anlamı ile endişeye mahal yok.
Ataerkinin ve erkek adaletin, engizisyon mahkemelerinde milyonlarca hemcinsimizi "cadı" suçlaması ile yaktıktan ve katlettikten sonra, nihayet idrak edebildiği savunma hakkının kutsallığına elbette ki, kadınların bir sözü yok.
İşkencecilerin, darbecilerin, Ogün Samast'ın, Sivas Davası sanıklarının, Çorum- Maraş - Gazi katliamı sanıklarının olduğu gibi, tecavüzcülerin de savunma hakkı var. Kadınların itiraz noktası, bu değil.
Muğla Barosu Başkanı Mustafa İlker Gürkan'ın ve Birlik Başkanı Coşar'ın, erkek dayanışması sergileyeceğiz derken telaşla gözden kaçırdıkları, ya da anlaşılan o ki "savunma hakkı kutsaldır!" diyerek gözlerden kaçırmaya çalıştıkları, Mustafa İlker Gürkan'ın "sevecen" kimliğinin yanı sıra "Baro Başkanı" kimliğini de taşıyor oluşu.
Mustafa İlker Gürkan "Baro Başkanı" kimliği ile Muğla Barosu tüzel kişiliğini temsil ediyor. Barolar şüphesiz ki, meslek örgütü. Ama Avukatlık Kanunu'nun tanımladığı üzere; barolar, "...hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak..." ile yükümlü bir meslek örgütü. Anayasadaki tanımı ile, "kamu kurumu" niteliğinde meslek kuruluşu.
Bu nedenle de, uluslararası sözleşmeleri, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi'ni (CEDAW) ihlal ederken, kadına yönelik ayrımcılık ve şiddette devlete yönelttiğimiz eleştiri oklarından, barolar azade değil.
Baro başkanının görevi, salt protokolde Cumhuriyet Başsavcısı'nın yanında durmak değildir. Aksine anayasanın, uluslararası anlaşmaların ve kanunların kendisine yüklediği görevin idraki ile insan haklarına yönelik saldırılarda, hazır yanındayken, Cumhuriyet Başsavcısı'ndan hesap sormaktır.
Bu meyanda, baroyu temsil yetkisi olan baro başkanının görevi, tecavüzcülerin savunmasını üstlenmek değil, İstanbul Adli Tıp Kurumunun "uğramış olduğu tecavüz nedeni ile ruh sağlığı bozulmuştur" raporuna rağmen, "şüpheliler; ressam, öğretmen ve eğitim müfettişidir, tecavüz etmeleri ihtimal dahilinde değildir" diyerek takipsizlik kararı veren Cumhuriyet Savcısı'na hesap sormak ve kadının en temel insan hakkının ihlali sonucunda, binbir zorlukla açılan tecavüz davasına, müdahil olmaktır.
Elbette ki, baro başkanları da en nihayetinde avukattır ve vekalet sözleşmesi çerçevesinde avukatlık mesleğini icra ederler. Şüphesiz ki, hiçbir makam veya merci, bir avukata hangi davayı alabileceğini, hangisini alamayacağını telkin edemez. Bu nedenledir ki, avukatlık yasasıyla, avukatlara üstlenmek istemedikleri davaları sebepsiz olarak, reddetme hakkı tanınmıştır.
Ama takdir edersiniz ki, baro başkanları, diğer avukatlardan farklı olarak, bir davayı kabul etmeden önce, temsiliyet görevi nedeni ile iki kere düşünmek zorundalar. Muğla'da hiçbir avukat bu davayı üstlenmek istemiyor olsa bile, sanıklara avukat atama yetkisi ile donatılan Baro Başkanı Gürkan'ın, bizzat savunmayı üstlenmek yerine bir başka avukatı ataması, savunma hakkının kutsallığına halel gelmemesi için yeterlidir.
Yukarıda dedik ki, barolar, insan haklarını ve tabiidir ki kadının insan haklarını korumakla yükümlüdür, görevlidir. Buna rağmen, Muğla Barosu'nu temsil eden Mustafa İlker Gürkan, yaklaşık dört yıl süren bir mücadele sonucunda hukukun tüm imkanları ve erkek devletin tüm sınırları zorlanarak açılmış bir davada, tecavüz sanıklarının avukatlığını üstlenerek hem savunma dilekçesine, hem de bir ilke imza attı. Gerekçe olarak da, eşinden icazet almasını ve savunma hakkının kutsallığını gösterdi. Keşke, eşine danışırken gösterdiği duyarlığı, Baronun kadın komisyonlarına danışmak için de gösterse idi.
Peki Muğla Barosu'nun ve diğer baroların üst kuruluşu olan Türkiye Barolar Birliği ne yaptı?
Türkiye Barolar Birliği'nin hem devletten hem de Muğla Barosu'ndan ayrı bir kamu tüzel kişiliği var. Türkiye Barolar Birliği de, anayasal tanımla, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu. Bu sebeple de, uluslararası sözleşmelerin, anayasanın ve kuruluş kanununun yüklediği yetkileri ve görevleri var.
Örneğin Birlik, "Baroları ilgilendiren konularda her baronun görüşünü öğrenip, ortaklaşa görüşmeler sonunda çoğunluğun düşünce ve görüşünü belirtmek" ile görevli. Acaba Birlik, ülke barolarının kadın komisyonlarından oluşan TÜBAKKOM'un müdahale dilekçesi verdiği bir davada, bu görevini yerine getirdi mi? Hiç sanmıyorum.
Birlik, ayrıca her baro gibi, "Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak ve korumak" ile yükümlü. Üstelik ek bir görevi daha var: "Bu kavramlara işlerlik kazandırmak."
"Bu kavramlara işlerlik kazandırmak", takdir edersiniz ki, ancak ilköğretim vatandaşlık dersi kitaplarında yer bulabilecek klişe cümleleri kurmakla olmuyor. Bu kavramlara işlerlik kazandırmanın yolu, insan hakkı ihlalinin yaşandığı her mecrada, tavır almaktan geçiyor.
Esasen, Birlik Başkanı'nın imzası ile yapılan açıklamada Muğla Baro Başkanı Gürkan'a yönelik iltifatlar fakülte sıralarından kaynaklı bir şefkat değil ise, tecavüz söz konusu olduğunda meslek, yaş, mevki, tanımadan sergilenen erkek dayanışmasının bir göstergesi.
Yukarıda da ifade ettiğim gibi, tecavüzcülerin avukatlığını üstlenen ve tecavüz yargılamasında tecavüzcüleri savunma stratejisi olarak, kadını ve kadın örgütlerini suçlayan bir dil kullanan Muğla Baro Başkanı'nı, yine kadınları ve kadın örgütlerini suçlayarak himaye eden Türkiye Barolar Birliği, bu açıklaması ile bilerek ya da bilmeyerek, binlerce kadın üyesini de dışladı.
Gerek kadın üyelerinin, gerek kadın örgütlerinin, gerekse yıllardır "erkek adalet değil gerçek adalet" talebini meydanlarda, adliye koridorlarında haykıran kadınların mücadelesine gölge düşürmemek adına öncelikle Türkiye Barolar Birliği'nin 18.04.2012 tarihli basın açıklamasını geri çekmesi gerekiyor.
Aksi takdirde, Mustafa İlker Gürkan'ın açtığı yoldan sızacak, işkencecileri, darbecileri, katliamcıları savunan baro başkanlarının önüne "felsefe toplantıları" ile geçme çabası sonuçsuz kalacak.
Bu vesile ile, Türkiye Barolar Birliği'ni ve baroların asli görevini hiçbir zaman unutmamış baro başkanlarını, 27 Nisan'da Fethiye Adliyesi'nde görülecek davaya, ait oldukları yerde, müdahil sıralarında, katılmaya davet ediyorum. (EP/ÇT)
* Türkiye'de avukatların yüzde 62,3'ü erkek, yüzde 37,7'si kadın. 78 Baro başkanının ise 74'ü erkek, dördü kadın.